Yıllardır yazıyorum, Türkiye’nin güçlü bir muhalefete ihtiyacı var diye... CHP’nin ve MHP’nin mutlaka toparlanması gerektiğini, iktidar alternatifi olarak kendilerini gösterebilmelerin şart olduğunu vs. yazıp duruyorum... Bu yüzden iktidar mensuplarından tepki gördüğüm de oldu. Ama aslında güçlü bir muhalefet en çok iktidarın işine yarayacağından onların da benim duama amin demeleri gerekirdi. Neyse...
Muhalefet partilerinin kendilerini iktidar alternatifi olarak kabul ettirebilmeleri için yeni bir fırsat daha geldi önlerine. Yaklaşık iki ay sonra milletvekili genel seçimi yapılacak. Ama ne yazık ki benim beklentilerimi karşılayacak bir performans yine göremedik muhalefet partilerinden.
MHP’den Ekmeleddin İhsanoğlu ile Durmuş Yılmaz’ın adaylıkları dışında bir harekete rastlamadık henüz. CHP ise adaylarını ağırlıklı olarak ön seçimle belirleyerek parti örgütünü motive etmiş ve diğer adayları da akıllıca bir stratejiyle belirlemiş, böylece seçim yarışına iyi girmişti. Ama şimdi o da kötü devam ediyor.
Öncelikle parti politikalarını her zeminde anlatıp halkı ikna etme görevi genel başkanın olduğu için, bu alanda bir sıkıntı yaşanıyor. Kılıçdaroğlu salon toplantılarında ve bir dereceye kadar meydan konuşmalarında bu görevi iyi kötü yerine getiriyor. Ama karşılık soru-cevap şeklinde gerçekleşen televizyon programlarında oturduğu koltuğun hakkını veren bir lider görüntüsü veremiyor. CHP’li okurlarımı kızdırmamak için daha fazlasını söylemiyorum. Belki seçimden sonra bu “daha fazlasını” konuşuruz.
CHP’nin ikinci problemi ise kendi kusurundan ziyade iktidar partisinin muhalefete hareket alanı bırakmayışından kaynaklanıyor. Çünkü mevcut iktidar yerine göre hem milliyetçi, hem sosyal demokrat hem muhafazakâr hem reformcu siyasetler izleyebiliyor. Bu durumda muhalefet partilerinin iktidarla yarışmak için doz artırmaları gerekiyor. Ancak aşırı dozda verilen milliyetçi veya sosyal demokrat, muhafazakâr veya reformcu siyasetler çekici olmaktan ziyade itici olabiliyor. Çünkü muhalefet bunları iktidarın yaptığı gibi “hepsi bir arada” şeklinde pazarlayamıyor. Ya birine ya öbürüne ağırlık veriyor.
CHP’nin seçim bildirgesine bakınca düşündüm bunları. İdari ve hukuki konularda dile getirdiği birçoğu doğru ve haklı ama hiçbiri orijinal ve heyecan verici olmayan tespit ve vaatler bir tarafa, CHP’nin seçim bildirgesi rakam dolu. Hemen her rakamın yanında da TL yazıyor. Yani vatandaşlara dağıtılacak paralar bunlar: Kira desteği, kreş desteği, askerlik desteği, emekliye ekstra ikramiye... vs. vs... Bildirgedeki vaatler arasında kredi kartı borçlarının yüzde sekseninin silinmesi bile var. Kulaklara yabancı gelmeyen “mazot 1,5 TL olacak” vaadi de kendine yer bulmuş bildirgede... Yoksullara elektriğin ve doğalgazın ücretsiz olacağı da...
Bunlara baktığınız zaman, topluma gerçekçilikten uzak hayaller vadeden tipik popülist bir siyaset görüyorsunuz. Ama ondan daha önemlisi, mevcut düzene temelde itirazı olmayan ve doğal olarak da kendisini topluma “alternatif” olarak sunamayan bir muhalefetle karşılaşıyorsunuz.
Hatırlayacak olursanız, CHP bugüne kadar iktidarın sosyal politikalarını “sadaka ekonomisi” diye eleştirdi. Yoksula balık vermek yerine balık tutmayı öğretmek gerektiğinden dem vurdu. Gelgelelim şimdi söylediği şey “iktidarın beş verdiğine ben on vereceğim”den ibaret.
Ne inandırıcı ne de tutarlı...
Biz söyleyince dinlemiyorlar, CHP’yi çok seven arkadaşlarımız söylesinler: İktidar alternatifi böyle olunmaz.