Cemaat var Cemaat içinde

Belki zaman zaman ben de yapıyorum bu hatayı... Cemaat adına işlenen günahlardan bahsederken bu cemaatin şöyle ya da böyle içinde veya çevresinde yer alan bütün herkesi ilzam edecek şekilde konuşuyoruz. Oysa bu insanların çoğunluğu ne olup bittiğinin farkında bile değil.

Çünkü topluca cemaat diye anılan bu kitle aslında homojen bir yapıdan oluşmuyor. İç içe geçmiş çok sayıda halka gibi düşünün. Merkeze en yakın olan birinci halka bu yapının gerçek amaçlarından ve olup bitenlerden ne kadar haberdarsa en son halkada yer alan sempatizan kitle bunlardan o ölçüde habersiz olabiliyor. Zira daha fazlasını bilmeleri istenmiyor. Dolayısıyla ne emniyette, yargıda, maliyede v.s. çevrilen dolaplardan ve yakılan canlardan haberdar bunlar ne de birtakım uluslararası güçlerle al takke ver külah çevrilen dolaplardan. İdealist ve fedakâr bir grubun din ve devlet için çalıştığını düşünüyorlar...

Sizin bazı kritik devlet birimlerinde cemaat kadrolaşması dediğiniz şey onlar için uzun zaman boyunca dindar vatandaşlarını dışlayan bir devlet aygıtına karşı meşru bir girişim. Hükümetle cemaat arasındaki kavgayı da son tahlilde bir iktidar çatışması olarak değil, yolsuzluk yapan siyasetçilere karşı ahlaklı devlet memurlarının mücadelesi olarak görmeye eğilimliler. Keza sizin “milli orduya kumpas” diye tanımladığınız girişimler cemaat tabanı veya sempatizanları için darbeci ve vesayetçi yapıların tasfiyesinden başka bu amaç taşımıyor.

Haberin Devamı

Doğrusu, kısa bir süre öncesine kadar sadece cemaat tabanı değil muhafazakâr ve demokrat kesimlerin de hem cemaat kadrolaşması uyarılarına karşı hem de özel yetkili mahkemeler eliyle yürütülen kumpaslara yaklaşımı bu minvaldeydi. Ama bir kısmı kurunun yanında yaşın da yakıldığını veya devletin milli unsurlarının hedef alındığını görüp erkenden, bir kısmı ise 7 Şubat'ta veya 17 Aralık'ta gerçek maksatlarını fark ederek fikrini değiştirdi.

Cemaatle ilişkisi daha organik nitelikte olanlar, mesela bunların okullarında, yurtlarında yetişmiş olanlar veya cemaat kurumlarında çalışanlar için ise bazı şeyler ne kadar ayan beyan hale gelmiş olsa da kabul etmek, bunları “Hizmet”e kondurmak zor geliyor olmalı .

Haberin Devamı

Kabul etmek lazım ki bir insanın yıllar yılı inanarak içinde yer aldığı bir yapının kusurlarını görmesi giderek zorlaşır. Dahası görse bile bunları “dışarıyla” tartışmayı arzu etmez; kendi içinde yapması gereken sorgulamayı “uygun bir zamana” erteler. Ayrıca tam da bir kavganın orta yerindeyken kendi grubunu eleştirmek ihanet gibi algılanacağı için bundan kaçınır.

Gülen cemaati içinde yer alan kişilerin çoğunluğu için de bu haleti ruhiyenin geçerli olduğunu düşünmek lazım. Zaten bu insanlarla birebir görüştüğünüzde “Tamam, bizim grubun da hataları, günahları var. Ama bu kadar ağır bir cezalandırmayı da hak etmiyoruz” diye savunma yapıyorlar. İlaveten, kendilerine yöneltilen suçlamaların çoğundan vaktiyle birlikte hareket ettikleri siyasi iktidarın da haberdar olduğunu iddia ederek suçlarına ortak bulmaya ve hatta masumiyetlerini ispata çalışıyorlar. Bu da herhalde psikolojik bir mekanizma... İşlenen suçların başka ortakları da bulunuyorsa, kendilerinin suçsuz sayılabileceklerini varsayıyorlar sanki...

Haberin Devamı

Bazıları için ise sadece basit bir taktik bu tavır... Asıl amaç, “bizi suçladığınız konularda hükümet de günahsız değil” diyerek kendilerine yönelen tepkilerin hedefini saptırmak. Birileri çıksın, “doğru ya kardeşim, asıl düşmanımız olan hükümet dururken bu zavallılarla niye uğraşalım” desinler diye...

Görülen o ki bazıları bunu bilinçli yapıyor, bazıları ise içgüdüyle veya psikolojik mekanizmaların harekete geçmesiyle... Dolayısıyla bugünlerde cemaat dediğimiz yapının mensuplarına seslenirken bu iki grubu birbirinden ayırarak iki ayrı iletişim yolu kullanmak gerekir mi acaba diye düşünmekte fayda var belki...

DİĞER YENİ YAZILAR