Çanakkale hamaseti yapmak değil niyetim, ama kupkuru sözlerle de anlatılamayacak kadar coşku ve duygu dolu bir konu Çanakkale. Yüz yıl aradan sonra bile… Bir tarafıyla da bizi birleştiren, millet olduğumuzu hissettiren ortak değerlerden biri. Çünkü o büyük direniş ve zafer hepimizin... Çünkü Çanakkale’de şehidi olmayan bir aile neredeyse yoktur. Ama… Adeta her evden bir şehidin verildiği böylesine ortak bir değeri ve milli bir hadiseyi bugün herkesin kendi meşrebine göre oraya buraya çekiştirerek yorumlayıp kendine yontmaya çalışması çok acı.
Çanakkale Zaferi üzerine yazılmış hepsi de ciddi görünümlü onlarca kitabı karıştırdığınızda gördüğünüz şey büyük bir problem: Bırakın yorum ve değerlendirmeleri, sunulan “somut bilgi”ler bile bazen birbirlerinden yüz seksen derece farklı olabiliyor.
Bugünlerde hakkında farklı yazılar çıktığı için zikredeceğim: Liman Von Sanders’in Çanakkale Savaşlarındaki rolü iyi bir örnek bu duruma. “Liman Von Sanders olmasaydı bu zafer kazanılamazdı” diyenler var… Oysa bazı başka yazarlara sorarsanız Çanakkale’de Türk subayları Liman Paşa’yı dinlemedikleri için zafer kazanılabildi.
Askerlik mesleği üstelik bir savaş sırasında komutanın talimatları hilafına hareket edilmesine izin veriyor mu bilemem ama özellikle Osmanlı 5. Ordusunun Komutanı Mareşal Liman Von Sanders ile 19’ncu Tümen Komutanı Kurmay Yarbay Mustafa Kemal’in ilişkileri üzerine anlatılanlar bir parça tuhaf.
Alman komutan Çanakkale’de birlikte çalıştığı genç ve parlak Türk subayı hakkında hep takdirkâr ifadeler kullanıyor, ancak Mustafa Kemal’in Liman Von Sanders hakkındaki kanaatleri hiç olumlu değil. Hatta Harbiye Nazırı Enver Paşa’ya mektup yazarak şikâyet ediyor Alman komutanın uygulamalarını. Sonra dedikleri yapılmayınca istifa etmeye kalkışıyor. Hem Liman Paşa hem de Enver Paşa buna engel oluyorlar.
İstifa olayının hikâyesi şu: Alman komutanın Gelibolu’da hazırladığı savunma düzeni düşman karaya çıktıktan sonra ilerlemesini engellemeyi ve yeniden denize dökmeyi öngörüyor. Yarbay Mustafa Kemal ise en baştan düşmanın karaya çıkmasını önlemeye yönelik bir düzen alınmasını savunuyor. Liman Paşa’ya buna benzer görüşlerini kabul ettiremeyince de doğrudan Enver Paşa’ya mektup yazıyor ve “bu Alman beceremiyor, buraya gel kendin yap bu işi” diyor özetle. Bir süre sonra ise kıtaları ziyarete gelen Enver Paşa kendisine uğramadı diye görevinden istifa ediyor. İki komutan genç subayın gönlünü alarak sorunu çözüyorlar.
Osmanlı ordusuna “Prusya disiplini” getirmekle görevli bir komutanın bütün bunları sineye çekmiş olması ve yine “Harbiye Nazırı ve Başkumandan Vekili” Enver Paşa’nın da konuya aynı şekilde ılımlı yaklaşması epeyce ilginç.
Ama belki de bu arka planı bildiğinizde Türkçe kaynaklarda yer alan Liman Von Sanders aleyhindeki yargıların kaynağı anlaşılmış oluyor. “Atamızın beğenmediği adamı biz de beğenemeyiz” diyoruz özetle. Hatta geçenlerde bir kitap çıktı, Kemalist bir araştırmacı kaleme almış. Gelibolu’da Yarbay Mustafa Kemal’in sözünü dinleselerdi bu savaş başlamadan bitirilmiş olacaktı diyor. Yani düşmanın kıyıya ayak basmasına izin verilmeyecek ve dolayısıyla tek bir günden daha fazla sürmeyecekti savaş!
Şimdi, bahsedilen konuda gerçekten de Mustafa Kemal haklı olabilir. (Zaten Enver Paşa’nın da aslında bu görüşte olduğu ama Alman generale söz dinletemeyince itirazını geri çektiği söyleniyor.) Evet, Mustafa Kemal haklı olabilir ama bu kadar da olmaz! Ne olursa olsun, “sevdiğimiz adamı üzenleri üzmek için” tarih yazılmaz!
Bizim problemimiz bu. Olaylara “mahallenin çocuğu”yla dayanışma anlayışıyla yaklaşıyoruz: “Atamızın fikrine karşı elin gâvurunu mu haklı çıkaracağız!” Galiba onun için, farklı kaynakların verdiği “maddi bilgi”ler bile bazen birbirleriyle çelişebiliyor. Yine “Liman Paşa” örneğinden devam edelim… Liman von Sanders’in Berlin’de Talat Paşa’yı katleden Ermeni tetikçi Tehleryan’ın yargılanması sırasında verdiği bilirkişi ifadesinde, bazı kaynaklara göre Ermenileri ve Talat Paşa’nın kâtilini haklı göstermiş ve mahkeme caniyi bu yüzden serbest bırakmıştır. Bazı kaynaklarda ise tam aksine Liman Paşa’nın Türk tarafını savunduğu söyleniyor. Allah aşkına, bir adamın sözleri bu kadar farklı yorumlanacak kadar belirsiz veya elastiki olabilir mi? Birden fazla doğru olmayacağına göre, bunlardan hangisi doğru?