Suruç’ta gerçekleşen tüyler ürpertici katliamın “Türkiye’yi karıştırmak istiyorlar, iç barışımızı hedef alıyorlar” gibi basmakalıp laflarla geçiştirilmesi yanlış. Olan şey şudur: Suriye’nin kuzeyinde IŞİD ile PKK arasında devam eden kanlı mücadele coğrafi ve demografik şartlar gereğince Türkiye sınırlarının içine kadar uzanmıştır. Çünkü PKK’nın ana gövdesi Türkiye sınırları içindedir. Kürt Siyasi Hareketi ise bu durumu fırsata dönüştürerek toplumsal tabanını konsolide etmek amacıyla kullanmaktadır. Aklı başında herkese fazlasıyla saçma gelen “IŞİD’i Türkiye destekliyor” propagandasının amacı budur.
Malum, Suriye iç savaşının ardından bu ülkede oluşan otorite boşluğu özellikle iki grubun önünü açtı: El Kaide’den ayrılan unsurların oluşturduğu IŞİD ve PKK’nın Suriye kolu olan PYD. Her ikisinin de ortak özelliği iç savaş boyunca Suriye rejimine karşı savaşmamış olmak. Bu iki örgüt ülkenin kuzeyinde denetim oluşturmak üzere bilhassa son iki yıl içinde aktif görünüyorlar ve birbirleriyle kıran kırana bir mücadele veriyorlar. Türk kamuoyu Kobani’nin ele geçirilmesi sürecinde bu mücadelenin farkına vardı daha çok. Zira PYD denetimindeki Kobani şehrinin IŞİD tarafından kuşatıldığı günlerde Kürt Siyasi Hareketi benzeri az görülmüş bir propaganda kampanyasıyla ortalığı ayağa kaldırdı. “Kobani’de şeriatçı Araplar kadın-çocuk demeden sivil Kürtleri katlediyorlar. Türk hükümeti de bunlara göz yumuyor, hatta destek veriyor” deniliyordu. Bu propaganda etkili oldu, Kürtler arasında büyük bir infial oluştu. Gençler sokağa döküldü. Bizzat HDP eş genel başkanının çağrısıyla başlayan olaylarda PKK karşıtı gruplara mensup olmaktan başka “suçu” olmayan masum insanlar da hunharca katledildi. Hem Kandil’in otoritesini tanımayan bu gruplara hem de devlete gözdağı verilmeye çalışıldı.
Kobani konusunda örgütün iddiaları doğru olsaydı bile bu cinayetlerin meşru görülmesi yine kabul edilemezdi ama insanları sokağa döken propaganda bütünüyle yalanlara dayanıyordu. Her şeyden önce Kobani’de sivil halkın katliamla karşı karşıya olması söz konusu değildi. Çünkü şehirdeki sivillerin tamamı kısa bir süre önce sınırı geçerek Türkiye’ye sığınmıştı.
Diğer yandan olup bitenleri “Kürtlerin katledilmesi” diye açıklamak da bir çarpıtmaydı. Zira bölgede PKK’nın en büyük rakibi durumundaki IŞİD’in silahlı unsurları da çoğunlukla Kürtlerden müteşekkil. Komutanları bile bir Kürt. Aralarındaki fark ideolojileri ve politik angajmanları. Bir anlamda, şeriatçı Kürtlerle komünist Kürtler bölgeyi denetim altına almak için birbirleriyle savaşıyorlar. Elbette arkalarında da başka başka güçlerin desteği var. Ne de olsa Suriye iç savaşı, ilk günlerden beri ifade ettiğimiz üzere, bir proxy savaş. Yani içeride savaşanların büyük bölümü başkalarına vekâleten savaşıyorlar aslında burada. Bilerek veya bilmeyerek...
PKK propagandası Türkiye’nin IŞİD’i destekliği iddiasını Kobani olaylarından beri yaymaya çabalıyor. Son olarak Suruç katliamını da doğrudan veya dolaylı olarak Türkiye’ye fatura etmeye kalkıştılar biliyorsunuz. Bu çok insafsızca bir suçlama ama politik anlamda akıllıca. Çünkü böylece kendi kitlesinin öfkesini diri tutabiliyor, sosyal tabanını konsolide ediyor. İlaveten Gülen Cemaati ve bilumum sol muhalefet de bu yalanı yayma çabası içinde. Çünkü dertleri üzüm yemek değil, bağcıyı dövmek. Oysa Suriye iç savaşı için proxy savaş dedik. Orada hangi grupların kimler hesabına savaştığı veya hangi grupları hangi güçlerin hangi amaçlarla desteklediği herkesin malumu... Gizlisi saklısı kalmadı hiçbir şeyin... Türkiye’nin IŞİD’i desteklemesinin söz konusu olmadığı, bu örgütün varlığının Türkiye’nin çıkarlarına tehdit oluşturduğu ortada.
Elbette Türkiye’nin Suriye politikası eleştirilebilir. Nitekim en başından beri sorumluluk duygusu içinde aklımızın yettiği, dilimizin döndüğü kadarıyla bunu yapmaya çalışıyoruz. Ama eleştiri başka, kime hizmet ettiği bilinmeyen kirli propagandaya alet olmak başka bir şey... Gerek milliyetçi, gerekse solcu aydınlarımız bunun farkında olmalılar.