HDP ilk defa seçime parti olarak katılma kararı aldığında barajı geçebilecek oranda oy alabilmesinin zor olduğunu düşünmüştüm. Bu sütunun sürekli okuyucuları belki hatırlayacaktır, her ne kadar son cumhurbaşkanlığı seçiminde Selahattin Demirtaş baraj oranına yaklaşan miktarda oy almış olsa da bu başarının tekrarlanmasının yine benzer şartların yeniden ortaya çıkmasına bağlı olduğunu belirtmiştim.
“Düşünün ki” demiştim, “10 Ağustos’tan yaklaşık dört ay önce gerçekleşen 30 Mart yerel seçimlerinde HDP/BDP oyları yüzde 6 civarındaydı. Bu kadar kısa bir süre içinde bu partiye yönelik desteğin böylesine dramatik oranda artış göstermesi akla ve mantığa uymayacağına göre cumhurbaşkanlığı seçiminde elde edilen sonucu bu seçimin kendine özgü doğasına ve toplumda oluşturduğu atmosfere bağlamak en doğrusu.” (“HDP seçim barajını aşarsa”, Vatan, 31 Ocak 2015)
Dolayısıyla, HDP’nin barajı aşabilecek kadar oy alabilmesi için kendi mevcut tabanının dışından destek alması, bunun için ise yaklaşık bir yıl önceki cumhurbaşkanlığı seçiminde olduğu gibi özgün bir atmosferin oluşması gerekiyordu.
Bir süre sonra gördük ki şans bir kere daha HDP’nin karşısına çıktı. Bu sefer milletvekili genel seçimlerinin aynı zamanda Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın “Başkanlık” hedefinin oylaması olarak görülmesi dolayısıyla… Türkiye’de özellikle belirli bir süredir Erdoğan karşıtlığı bazı toplumsal kesimlerde siyasi parti taraftarlığının önüne geçen bir motivasyona dönüşmüş durumda. Bazıları için kendi partilerinin kazanmasından ziyade, Erdoğan’ın yenilgiye uğraması önem taşıyor. Geçenlerde de anlatmaya çalıştığım üzere, bir süredir yürütülen bir kampanya var. “Buna göre Erdoğan’ın başkanlık hedefini önlemenin yolu HDP’yi barajın üstüne çıkarıp meclise sokmak. Nasıl olsa CHP veya MHP iki puan eksik veya üç puan fazla alınca bir şey değişmiyor. Ama HDP iki puan fazla aldığı takdirde Erdoğan’ın önü kesilebilir diye düşünüyorlar.” (“Bu kampanyaya dikkat”, Vatan, 27 Mart 2015)
Bahsettiğimiz kampanyaya canla başla destek veren kesimlerin toplumda sayısal ağırlığının bulunmayışı ise gözden uzak tutulamayacak bir realite. İstanbul’un belli semtlerindeki üç beş barın veya meyhanenin müdavimlerinin oyu yetmez böyle bir kampanyayı realize etmeye. Bundan dolayı hazır bir oy deposuna müracaat edilmesi gerekiyordu. En uygun adres olarak Aleviler bulundu. Bu kesimdeki laiklik hassasiyeti ve özellikle Gezi sürecinde tavan yapan Erdoğan karşıtlığı değerlendirilerek, “Erdoğan’ın Başkanlık hedefini sona erdirmek için ödünç oy” talebi ortaya atıldı. Avrupa Alevi derneklerinden de bu toplumsal/politik mühendislik projesine destek açıklaması geldi. (Bu ittifak girişimi havada kalmadı. Bahsedilen destek açıklamasını yapan Avrupa Alevi Birlikleri Konfederasyonu Genel Başkanı HDP’nin İstanbul listesinde İkinci Bölge birinci sıradan aday gösterildi.)
Ancak Anadolu Alevilerinin büyük kısmını CHP dışında bir partiye yönlendirmek bu zümrenin kültürel kodları itibarıyla çok zor. Bu partinin “bölücü” HDP olması daha da zor. (HDP’ye sadece Kürt Alevileri oy veriyor. Onların da Aleviliğin ana gövdesiyle ilişkileri çok sınırlı.)
Buna rağmen Erdoğan karşıtlığının veya Başkanlık rejimi hedefinin bu kesimde uyandırdığı endişelerin yardımıyla Avrupa Alevi derneklerinin desteklediği kampanyaya belirli ölçüde katılımın olması da imkânsız değil(di). Ne var ki CHP’nin açıklanan aday listesi bu projeye büyük ölçüde engel oluşturabilir gibi görünüyor bugünkü tablo çerçevesinde.
Tabii ki, her fırsatta tekrarladığım gibi, siyasette 24 saat bile çok uzun bir süre ve seçime daha iki ay var.