12 Eylül hakkında üç yanlış inanış

12 Eylül’ün üstünden çok zaman geçti. Onun için özellikle bugünkü kuşağın bu travmatik süreci çok da sağlıklı değerlendirmesi kolay değil. Kenan Evren’in ölümünün ardından yapılan yorumlara bakıldığında bazı problemli ve ezber yargıların yaygın biçimde paylaşıldığı görülüyor. En başta “halka karşı gerçekleştirilmiş olan bu kanlı darbeye halkın tepkisi” doğru değerlendirilemiyor. Bazıları darbe anayasasına ve Evren’in cumhurbaşkanlığına halkın yüzde 92’sinin kabul oyu vermesini sorguluyor. Bazıları ise tam aksine halkın “bugün” 12 Eylül’le hesaplaşma talebinin olduğunu düşünüyor. İkisi de yanlış.

12 Eylül bizim tarihimizdeki darbelerin en kanlısı, en zalimi. Ama toplumun geniş çoğunluğunun nefretini üzerine çekmiş bir hadise olmadı hiçbir zaman. Bunun sebebi 12 Eylül’ün belirli bir toplumsal kesimi veya onların siyasetteki temsilcilerini değil, bir bütün olarak siyaset kurumunu ve aydınları hedef almasıydı. İkincisi, topluma kolayca kabul ettirebileceği bir meşruiyet iddiası vardı: Terörü önleyememiş sivil siyaseti devreden çıkararak sokaklarda akan kanı durdurmuştu bir günde.

Haberin Devamı

Bir başka sebep 12 Eylül’ün belirli bir zümre hesabına yapılmış görünmemesiydi. Kenan Evren ve arkadaşlarının sağdaki partilerle birlikte soldaki partileri ve hatta CHP’yi de kapatmış olmaları bu algıyı geliştirmeye yaramıştı. İdamlarda bile sözüm ona “denge” aramıştı darbe rejimi. Biliyorsunuz, Kenan Evren “adaletli olsun diye bir sağdan bir soldan astık” demişti.

Ne var ki Evren’in ölümünün ardından sosyal medyada çıkan yorumlardan anlaşıldığı kadarıyla, “12 Eylül’ün sadece solu vurduğu” iddiası da solcularımızın ürettiği bir şehir efsanesi olarak dolaşımda hâlâ. Bunda da medyanın çoğunlukla solun veya sol kökenlilerin kontrolünde olmasının payı var. Dönem hakkındaki fikirlerini seyrettikleri TV dizilerinin şekillendirdiği kitlelerden söz ediyoruz ne de olsa.

Oysa 12 Eylül rejiminin Ülkücülere karşı daha acımasız olduğu bile söylenebilir. Çünkü 12 Eylül’den sonra yargılanan sol eylemciler kısa zamanda cezalarını çekip çıktılar ama onlarla aynı suçları işleyen sağcı mahkûmlar kolay kolay çıkamadılar. Peki, neden oluştu bu fark? Çünkü solcuların aksine Ülkücü eylemciler işledikleri suçlar “örgüt suçu” kabul edilmediği için solcu eylemcilere göre kat kat daha fazla ceza aldılar.

Haberin Devamı

12 Eylül ve Kenan Evren dendiği zaman derhal gündeme gelen bir başka ezber “Güya darbelere karşıyız ama hâlâ darbe anayasasıyla yönetiliyoruz” lafları… Burada iki büyük yanlış var: İlki, 12 Eylül darbecilerinin hazırlattığı anayasayı baştan sona yeniden yazılmış, orijinal bir metin zannetmek. Oysa 1924 ve 1961 anayasalarının -belli başlı birkaç maddesi darbecilerin istedikleri şekilde değiştirilerek- tadil edilmiş şekli bu metin.

Bundan daha da önemlisi, her ne kadar siviller baştan sona yeni bir anayasa metni yazmaya muvaffak olamamış olsalar da, bugüne kadar 1982 metni üzerinde yapılan değişiklikler 12 Eylülcülerin bir önceki anayasa metni üzerinde gerçekleştirdiği değişikliklerden daha fazladır ve bunlar çok daha esaslı değişikliklerdir. Neredeyse 12 Eylül’ün metinde bir izi kalmamıştır. (YÖK’ün mevcudiyetinin devam etmesi gibi konular ise anayasayı değiştirmekten aciz oluşumuzla ilgili meseleler değildir, tercihtir. Keza Diyanet’in varlığı veya zorunlu din dersleri de sivil siyasetin tercihleridir; bunların darbenin devam eden etkileri diye gösterilmesi çarpıtmadır.) Dolayısıyla “hâlâ darbe anayasasıyla yönetiliyoruz” lafının aslında bir gerçekliği yok.

Haberin Devamı

Görüyorsunuz, 12 Eylül darbesi daha üzerinden yarım asır bile geçmeden zihinlerde aslından çok farklı şekillere sokulmuş bir tarihî olay. Varın, asırlar öncesinde yaşananların bugüne yansımasının sıhhatini siz hesap edin.

DİĞER YENİ YAZILAR