Şaolin rahipleri ve modern hayat

Unutmayın ki, düşman karşısındayken zihniniz imparator.Safra keseniz general, eliniz kolunuz ise askerlerinizdir. Gözleriniz ve kulaklarınıza gelince, onlar sancaklarınızdır

Haberin Devamı

Unutmayın ki, düşman karşısındayken zihniniz imparator.

Safra keseniz general, eliniz kolunuz ise askerlerinizdir. Gözleriniz ve kulaklarınıza gelince, onlar sancaklarınızdır.

Ama zafer sadece sabırla gelir..."

Rivayet odur ki, Şaolin üstatlarının ilk derslerinden biri bu olurmuş...

Şaolin nedir?

Şaolin, Uzakdoğu dövüş sanatlarının "tarik"lerinden birinin adı...

Hatta bazılarına göre en üst yetkinliğe ulaşmış ve en gizemli gelenek o.

Bu gelenek adını ve kaynağını Çin'deki bir Zen-Budist tapınağı ve manastırından alıyor. Yüksek bir dağın tepesinde kurulu bu manastır 1995 yılında kuruluşunun 1500. yılını kutladı. Daha sonra Çin'de iktidarı ele geçiren hanedanların çatışması Şaolin'i de etkileyip, bölmüş.

Bugün Kuzey ve Güney Şaolin'in dövüş, eğitim ve meditasyon stilleri küçük farklarla da olsa birbirlerinden ayrılıyor.

Peki Şaolin Kung Fu'su ve geleneğinde "yetkinlik" kavramıyla kastedilen ne?

Bu kavrama modern dünyanın Uzakdoğu kültürü hayranlığı çerçevesinde bakarsanız, yanıt basit: Çok ustaca ve stilize dövüş sanatı...

Ama Çin'in mistik tarihi içinde ele alırsak iş değişiyor; kavram, ucu açık hale geliyor.

İlk başta bedenler hoplayıp zıplayarak dövüşüyor gibi görünüyor...

Fakat geleneğe göre asıl gaye zihnin "zıplayıp uçması..."

O halde neden sürekli dövüş egzersizleri yapılıyor?

Bir Şaolin üstadı onu şöyle yanıtlıyor: "Egzersiz bedeni ustalaştırır. Bedenin ustalaşması yetkinliği getirir.

Yetkinlik ise doğaüstüne geçiş için eşiktir."

***

"Ah şu modern dünya, ah!" deyip duruyorum ya...

Soruyorlar; "neden böyle yakınır, hayıflanır gibi söz ediyorsun modern dünyadan?"

Yakınmak mı? Tam değil.

Ancak farkı fark etmemiz gerektiğini, modern olanın neyi, nasıl değiştirdiğini bilmemiz gerektiğini düşünüyorum.

Geçen gün Formsante dergisinde bir yazı gördüm; "Şaolin rahipleri Magiclife Kemer"de diye...

Biliyorum, son yıllarda dünyanın dört bir yanını dolaşıyor Şaolin rahipleri; gösterilere katılıyor, tatil köylerinde çocuklara ve ebeveynlerine "şirin"lik filan yapıyorlar.

Yüzlerce yıl içinde (ve bambaşka amaçlarla) geliştirilmiş zihin ve beden "teknikleri"ni neredeyse eğlencelik olarak sunup para kazanıyorlar.

Ustalıkları bir tür "cambazlık" olup çıkıyor. Solgun ve kaskatı yüzleri berbat bir klişe, el hareketleri "sihirbazlık" haline geliyor.

İlle de bir eleştiri olarak yaklaşmayın bu sözlerime.

Gelinen noktayı hemen kolayından eleştirmemiz gerekmiyor ille de.

Ama saptamamız, fark etmemiz ve bilmemiz gerekiyor.

Bugün dünyanın dört bir yanında Şaolin rahipleri diye turuncu örtüleriyle dolaşıp gösteri yapan adamların yüzlerce yıllık gelenekle ilgisi nedir?

Neden küçücükken aileleri tarafından bırakıldıkları manastırda öğrendikleri becerileri böyle "harcamak"talar? Onları buna mecbur eden bir şey mi var yoksa?

Bu soruların yanıtları modern dünyanın özelliklerini içinde saklıyor.

***

Bir yıl filan oluyor, Çin'deki Kültür Devrimi (1966 yılında başlamış ve epey sürmüştü bu tasfiye süreci) sırasında Şaolin manastırının kapatılışını anlatan bir belgesel izledim.

Kızıl Ordu manastırda kalan bir avuç rahibi zorla dışarı çıkartmış, onları çölde aç susuz yürüyerek bölgeden uzaklaşmaya zorlamış. 7 yaşındayken manastıra giren ve Kültür Devrimi sırasındaki baskılara sonuna kadar direnince, "bari sen manastırın bekçisi ol" denilen yaşlı bir kadınla yapılmış röportaj da vardı.

Sonra kamera günümüzde manastıra gelmiş, eğitilen çocuklara çevrildi.

Güzel mi güzel, sevimli mi sevimli 9 yaşında bir kız; adı Zümrüt'tü yanlış hatırlamıyorsam.

Harika hareketler yapıyordu Zümrüt manastırın terasında. Aşağıda derin bir vadi, nehirler, ovalar uzanıyordu ve Zümrüt uçurumun kıyısında hızla dönüyor, zıplıyor, sonra birden yavaşlayıp baleyi andıran bir yumuşaklıkla yumruk ve tekmeler atıyordu boşluğa...

İki yıldır manastırda eğitim görüyordu Zümrüt. Anlattıklarına bakılırsa çok şey öğreniyordu, orada olmaktan memnundu.

Ama... Birden gözlerinden yaşlar akmaya başladı Zümrüt'ün...

Çünkü geride bıraktığı annesini üvey babasının her gün dövdüğünü hatırladı. Küçük kardeşini çok özlediğini söyledi.

Belgeselin sonunda ise ekrana çıkan yazılarda küçük kızın daha fazla dayanamayıp kasabasına, annesine geri döndüğü yazıyordu.

Buydu işte hayat!

Şaolin geleneğinin onca afra tafra ve onca ciddi inceliklerine rağmen hayatın böyle bir "ağırlığı" vardı işte...

Bu da madalyonun bir başka yüzüydü...

DİĞER YENİ YAZILAR