Yaklaşık altı yıl önce hiç hesap kitap yapmadan ve sadece beş dakikalık bir “iş görüşmesi”nin ardından Vatan’a gelip kuruluş çalışmalarına katılmıştım.
Eşim dostum buradaydı, onların buradaki varlığı gelmem için yeterli nedendi. Ötesini düşünmemiş, bir çıkar talep etmemiştim.
Üstelik çekirdekten gazeteci
olanlar için yeni bir gazetenin nasıl heyecan verici bir şey olduğunu Yeni Yüzyıl ve Yeni Binyıl tecrübelerimden iyi biliyordum.
Bu fırsat kaçmazdı, kaçırmadım!
Çok güzel günler geçirdim Vatan’da.
Hem “yazı işleri masası”nın coşkusunu yaşadım, hem de köşe yazarı olarak okurlarla derin bir bağ kurmanın tadını çıkardım.
Kimse benim gibi düşünsün, hissetsin diye yazmadım. Ama istedim ki, benimle birlikte düşünmeye, hissetmeye başlasın! Bunu becerdiysem, bir iz bıraktıysam ne mutlu bana! (Yeri gelmişken, onca yıl boyunca yazılarımdaki tek satıra dahi karışan, görüşen olmadığını, kimsenin bunu aklından dahi geçirmediğini belirteyim.)
Fakat bazen öyledir işte!
Yol varsa eğer, biter.
Bitiyor.
Akşam olmuşsa, güneş gözlüğünü çıkarmadan dolaşıp durmanın âlemi yok!
Yeni bir serüvene atılma arzusu sarıp sarmalamışsa yüreği, oturup kalmanın faydası yok!
Şimdi ayrılık vakti...
Yine hesaptan kitaptan uzak, sadece içimden gelen sese uyarak gidiyorum.
Kırgınlıklarım olmadı hiç!
Kızgınlıklarımı da unuttum.
Kusurlarım olduysa, kalbinizi kırdıysam eğer...
Bağışlayın.
Hakkınızı helal edin sevgili
Vatan okurları!
Hoşça kalın!