Manisa Kemaliye’de Pendore bağlarına hakim bir tepenin üzerindeyim. Savaş kazanmış mitolojik bir tanrı gibi aşağı bakıyorum. Yamaca kurulu yemyeşil bağlar ayaklarımın altına serilmiş. Önümdeki ovayı da kaplayarak Lidya’nın antik kenti Sardes’e kadar uzanıyor. Gördüğümüz manzara şarap tanrısı Dionysos’un yaşadığı topraklar. Levon Bağış (Kavaklıdere Eğitim Deparmanı’nın “Bilgin” Yöneticisi) kulağıma eğiliyor ve esprili bir edayla: “Buralar 2800 yıl önce bağ bahçe bostandı, ŞİMDİ DE ÖYLE!” diyor.
Bağbozumu için gittiğimiz Kavaklıdere’nin Salihli yakınlarındaki Pendore bağları turumuz işte böyle başladı. Bağları ilk görüşte insanın aklına şu geliyor: “Aman Allahım ne kadar büyük.” Gerçekten de öyle. Türkiye’nin en büyük bağına adım atıyoruz. Burası 2000 dönümlük bir şarap mabedi. Mor mor salkımlar bütün bir yıl bu anı beklemiş. Büyümüş, olgunlaşmış, dalından kopup fışkıracak gibi. Ve insanı çarpan ikinci gerçek: Hepsi ne kadar da düzgün. Omcalar (üzüm ağaçları) sıra sıra ip gibi dizilmiş. Bir santim dahi sapma yok. Boyları da birbirinin aynı. Binlercesi bir arada... Sanki harekete geçmeyi bekleyen bir orduyu andırıyorlar.
Kavaklıdere’ye gelince... Türkiye’nin en köklü şarap üreticisi. Ve bir hedefi var. Sahibi olan genç ve dinamik iş adamı Ali Başman’ın ifadesiyle “Anadolu üzümlerinden kaliteli Anadolu şarapları üretip, tüm dünyada söz sahibi yapmak...” Ve Kavaklıdere bu idealden yola çıkarak Anadolu’da 10 bölgeye yayılmış. Manisa’dan Kapadokya’ya, Denizli’den Elazığ’a Ankara’ya 5 bin 500 dönüm devasa bir arazide şarapçılık yapıyor. Şirket her bölgeye has üzümü, o bölgede yetiştirip, yine o bölgede kurduğu fabrikasında şarap haline getiriyor. Yani yerel bir üzümü kendi bölgesinde yetiştiriyor işliyor, başka yere götürüp dikmiyor. Bu çapta bir iş yapan başka firma yok. Pendore’ye daha ilk adımda disiplin ve bilimsellik kendini hissettiriyor. Öyle bir yer ki, “Dağbaşında bir üs gibi. Bağlarda galoşla dolaşmak mecburi” deseler onu bile yapacağız. Bağbozumu boyunca Kavaklıdere’nin genç ve bilgili yönetici kadrosundan şarapçılık dersleri aldım. Bana da yazması düştü...
* Neden Manisa Salihli?
Burası şarap yetiştiriciliği için çok önemli olan mikro iklim kuşağında. Ege’den İç Anadolu’ya geçiş noktasında yer aldığından kaliteli üzüm için son derece değerli olan “Yazlar sıcak ve kurak, kışlar ılık ve yağışlı” kuralı bu bölgede aynen geçerli.
* Neden bağlar yamaçlara kurulu?
Ova toprağında su biriktiğinden, fazla su üzümü tatsız, kalitesiz yapıyor, dolayısıyla da şarabı. Bu yüzden ovalarda kurulu bağlarda şarapçılık değil, kurutmalık ve şıralık üzüm tarımı yapılabiliyor.
* Omcalar neden tellere dizili?
Asmalar aralıklı ve sıra sıra, yaprakları ise tellere geriliyor çünkü bu şekilde üzüm salkımları güneş ışınlarından maksimum ölçüde yararlanıyor. Daha iyi olgunlaşıyor. Tellere gerilmezlerse, güneş meyveyi değil, yaprakları ısıtmış oluyor.
* Asmalar neden bodur?
Büyümelerine izin verilmiyor da ondan. Her kış geldiğinde iki dal hariç diğer tüm dallar budanıyor. Normalde bir asmada 8-10 üzüm salkımı büyüyecekken, bunun sadece yarısı kadar (4-5) salkım yetişmesine izin veriliyor. Bu sayede ağaç, tüm gücünü bu 4 salkıma vermiş oluyor. Kalite artıyor.
* Toprak neden kurak ve verimsiz?
Şaraplık üzüm; verimli, sulak topraklarda değil, tersine verimsiz koprakta iyi yetişiyor. Üzüm ağacı yaşamak için tüm gücünü sarfediyor, köklerini her defasında daha derine indiriyor. Böylece meyvesi yoğun, aromatik oluyor.
* Bitki nasıl strese sokuluyor?
Damla sulama sistemiyle. Bazı dönemlerde ağaca su verilerek, bitkinin önce suya alışması sağlanıyor. Sonra birdenbire su kesiliyor. Bitki su bulamayacağını düşünüp, “strese giriyor” ve şarap için gerekli olan asidi üretiyor. Su bulmak için kökünü daha derinlere salıyor. Derine indikçe de meyvesindeki tatların lezzetlerin sayısı artıyor.
* Bağbozumu neden erken saatte yapılıyor?
Çünkü koparılan salkımların, sıcak etkisini göstermeden fabrikaya ulaştırılması gerekiyor da ondan. Bu yüzden üzüm toplama işi en geç sabah 10.00’da bitiyor.
* Neden salkımlar kasalara konuluyor?
Eskiden salkımlar toplanıp kamyonların arkasına yığılırmış. Ama fabrikaya gidene kadar ezilip çok değerli olan ilk şıralar bozulmaya başlarmış. Artık böyle değil.
* Neden gece nakliyat?
Şaraplar şişelenmek üzere Ankara’daki fabrikaya gönderiliyor. Ancak bu sevkiyat kamyonlarla gece yapılıyor. Çünkü, gündüz sıcaklığı şarabın kalitesini etkileyebilir. En ufak riske bile tahammül yok.
Firmanın dikkat ettiği bu ve benzeri detaylar sayamayacağım kadar fazla. Sonuçta ortaya tarih, doğa, bilim, sanat ve lezzetin karışımı olan Pendore şaheserleri çıkıyor. Kavaklıdere sanırım bu övgüyü hak ediyor.
Tavsiye ederim!
Kavaklıdere “Altın Köpük...” Adı yanıltmasın. Şampanya sevenlere takdimimdir. Alıp bir deneyin. Lezzetini, yumuşaklığını, içim keyfini hissedeceksiniz. Kendinden doğal köpüklü (Dışarıdan içine gaz basılmıyor yani) Kapadokya’nın emir üzümlerinden yapılan bu şaraba, kutlamalar için dolabınızda mutlaka yer açın derim. İthal pahalı alternatiflere gerek yok. Benden söylemesi.
Pendore´nin bağları açıldı ortaya şaheser çıktı!
Bağbozumu için gittiğimiz Pendore bağları turumuz işte böyle başladı...
Haberin Devamı