Evde konuşmuyoruz, konuşma programı (talk show) izliyoruz. Oyun oynamıyoruz, oyun programı (game show) izliyoruz.
Yemek yapmaktan, gezip tozmaya, ikili ilişkilere her şey erkanda hazır paketlenmiş olarak belirli bir mesafeden izlenmek üzere gönderiliyor. Böylece siz güzel koltuklarınızdan hiç kalkmayın, güzel evinizden hiç çıkmayın, birbirinizle hiç buluşmayın, gerçek hayata bir nebze katılmayın diye...
Bir bağımlılık doğdu farkında değiliz. Ekran bağımlılığı...
Geçenlerde bir arkadaşımın oğlu ile WhatsApp’laşıyoruz, başlıktaki mesajı yolladı. Hemen “Ne diyo lan bu hergele” ye bağladım. Sonradan anladım ki, benim anladığım manada değilmiş o ifadeler, “Teşekkür” etmiş, “Hayır değilim” demiş. Babasını aradım gülmek için. O da bana evde yaşanan başka bir hadiseyi nakletti. Şöyle ki;
Evde kurulmuş dünya kupasını izliyormuş. Futbolculardan biri rövaşata atmış. Bizim aradaş da “Vay be ne rövaşata” diye ayağa fırlamış. Yanında oturan oğlu (bana WhatsApp çeken) bilgisayardan kafayı kaldırıp “Baba ne var ki bunda ben de atıyorum?” demiş fütursuzca. Şaşıran babası “Nerede atıyorsun evladım sen futbol oynamazsın ki” deyince delikanlı cevaplamış “Olur mu baba, FIFA’da rövaşata ile defalarca gol attım.” Anlayacağınız, hergele oyun dünyasını öyle içselleştirmiş ki, gerçekte kendisinin revaşata attığını sanıyor. İleride de Süperman gibi uçtuğunu düşünebilir ya da Hitman gibi iyi silah kullandığını farz edebilir, artık bilemiyorum.
Fazlası neden zararlı?
Sosyal medya ve video oyunları, bakıyorum gençlerin tek kaçışı... Zaten vahşi şehirleşme nedeniyle parkların bahçelerin günden güne azaldığı, sokak kültürünün, arkadaşlığının kaybolduğu bir dönemde doğan, laboratuvar gençliği bunlar...
Dünyada her gün 1.45 milyar kişi Facebook kullanıyor. Türkiye ise her ay 36 milyon kişi Instagram’a girip çıkıyor. Nüfusun yarısı... Teknolojinin aşırı dozda kullanımı modern zamanların hastalığı olarak çoktan kendini gösterdi. Dünya Sağlık Örgütü (WHO) bile oyun bağımlılığını, zihinsel bir sağlık problemi olarak tanıdı. Ama bir ebeveyn olarak itiraf edebilirim ki sorun bundan çok daha öte. Sosyal medya gençlerin fiziksel gelişimini, sosyal becerilerini durdurmakla kalmıyor, mental rahatsızlıkları perdeleyerek, onları dış dünyadan da giderek soyutluyor.
Geçen yıl, oğlanı Fethiye’ye kampa yolladım. Kampta cep telefonu ile konuşmak yasak. Kamp eğitmenleriyle sonradan konuşurken söyledikleri ilk şey neydi biliyor musunuz? Gençlerin teknolojiye olan bağımlılıkları... Kızlar sosyal medyaya, erkeklerse video oyunlarına aşırı bağımlıymış. Kampta uzun süre (1 hafta) telefonları ellerinden alınınca önce endişeli/kaygılı bir hava kaplıyormuş gençleri, daha sonra bu endişelilik hali, hırçınlığa ve son kertede küskünlüğe kadar varıyormuş. Tüm bunlar bana “Bugün bilgisayar oynamak yasak” dediğimde oğlumda meydana gelen ani tavır değişikliklerine çok benziyor. “Sosyal medya, sosyal gelişimi engelliyor” derken ABD’li bir eğitimcinin şu sözlerini hatırladım; “Ders verdiğim çocuklar 15 yaşında ama 12 yaşındaymış gibi davranıyor.”
Gençleri niye çekiyor?
Peki gençler neden yüz yüze etkileşime girmek yerine, ekranların arkasına gömülerek, birbirleriyle online konuşmayı tercih ediyor?
Çünkü, sanal dünyada herkes mutlu, karizmatik, ilginç, başarılı da ondan. Gençler, gerçek hayatla yüzleşmek yerine, burada saklanıyorlar. Sanal alem onlara yeni bir kimlik veriyor, video oyunları sayesinde hayatta başarılı olma duygularını tatmin edebiliyor, anlık beğenilme ve taktir toplayabiliyorlar. İstedikleri an oyundan çıkabilme, yeniden başlama lüksleri de var. Gerçek hayattaki sorunlarla yüzleşmelerine gerek yok. Oturuyorlar işte sıcacık koltuklarında, korunaklı evlerinde...
Sadece gençler değil, bizler de sosyal medya bağımlısıyız. Gelen “dink” (mesaj) sesine kaç dakika kayıtsız kalabiliyoruz ki.. Araştırmalara göre günde 2 saat 51 dakikayı cep telefonumuzun ekranına bakarak geçiriyoruz. Yeni günde ortalama 100 kez sosyal medyaya giriyoruz. Kalan 7 saati de bilgisayar ekranı ya da TV izleyerek harcıyoruz.
Hem kendimiz, hem de çocuklarımızın sağlığı için sosyal medyayı ve bilgisayar oyunlarının aşırı kullanımına bir ket vurmamızın zamanı gelmedi mi? Bence bunu
bir düşünün...
Haberin Devamı