ABD’li psikolog Abraham Maslow’un 1943 yılında ortaya attığı ve beş basamaktan oluşan İhtiyaçlar Hiyerarşisi Teorisi günümüzde de geçerliğini koruyor. Yani sıradan vatandaş önyargılarıyla, yerleşik alışkanlıklarıyla oyunu kullanıyor. Daha da önemlisi, oyunun rengini en çok kendi kişisel ihtiyaçları belirliyor.
Demokrasinin idealist savunucuları, olan bitenin tüm çıplaklığıyla halka anlatıldığında, sandıkta gerektiği şekilde oy kullanacaklarına inanır. Halbuki demokrasinin yüzlerce yıllık tarihi bunun hiç de böyle olmadığını gösteriyor.
Gündelik hayatında politikaya hiç ilgi duymayan, sadece sandıktan sandığa siyasete merak saran ortalama bir kişi, “kime oy veriyor” diye merak ediyorsanız söyleyeyim:
En iyi hatibe oy veriyor. Yani kararlarını adayın bizzat kendisi; en iyi konuşanı, en iyi giyineni belirliyor. Sıradan vatandaş önyargılarıyla, yerleşik alışkanlıklarıyla oyunu kullanıyor. Daha da önemlisi, oyunun rengini en çok kendi kişisel ihtiyaçları belirliyor.
Davranışı anlatan beş basamaklı piramit
Bugün Türkiye’de iktidar partisini sarsan yolsuzluk iddialarını, AK Parti’ye oy verenlerin nezdinde şöyle bir dile getirdiğinizde alacağınız cevapları duyar gibiyim: “Önceki iktidarlar da yolsuzluk yapıyordu, hepsi yapıyor, n’olmuş?”, “Bu iktidar döneminde araba satın aldık, ev aldık”, “İşler iyi-kötü gidiyordu, şimdi istikrar bozulursa, euro/dolar alıp başını giderse, ne olacak halimiz...”
Tüm bu cevaplar, üniversitenin ilk yıllarında okuduğum ABD’li psikolog Abraham Maslow’un ta 1943 yılında ortaya attığı ünlü teorisini aklıma getirdi. Bilinen adıyla İhtiyaçlar Hiyerarşisi Teorisi’ni...
Maslow’un İhtiyaçlar Piramidi beş basamaktan oluşuyor ve insan davranışlarını çok net açıklıyor. Bu piramide göre birey, bir kategorideki ihtiyaçları tam olarak gideremeden bir üst düzeydeki ihtiyaç kategorisine, dolayısıyla kişilik gelişme düzeyine geçemiyor. Yani her insan kendi ihtiyaçlarına ya da piramitte bulunduğu seviyeye göre oyunu kullanıyor.
İlk iki basamak hayati ihtiyaçları kapsıyor
Piramidin en altında temel ihtiyaçlar var: Nefes almak, yemek yemek, su içmek, uyumak, cinsellik gibi. Bunları edinemezsen zaten ölüyorsun. İkinci seviye ise, kişinin kendini güvende hissetme, istikrar arayışı olarak karşımıza çıkıyor. “Aman eşyam çalınmasın”, Başımı sokacak bir evim olsun”, “Düzenli bir işim, maaşım olsun”, “Sağlığım bozulmasın” gibi endişeler bu kategoride yer alıyor.
Bir üstte, 3’üncü basamakta, Sevgi ve Ait Olma gereksinimi var. Aile, arkadaşlık, duygusal yakınlaşma/severek cinsel ilişki yaşamak gibi ihtiyaçlar.
4’üncü aşama ise Saygınlık Beklentisi... Kendine saygı istemek, başkalarına saygı beklemek onların saygısını kazanmak, güven, başarı...
Ve piramidin en tepesinde kişinin kendinin farkında olması, isteklerini hayata geçirmesi yatıyor. Erdemli ve yaratıcı olma, ön yargısız, ahlaki değerleri üstün, sorunları çözümleme, gerçeği görebilme ihtiyacı... Kamil insan olma arzusu.
Vatandaşın oyunu kime vereceğini işte bu hiyerarşik ihtiyaçlar listesi belirliyor. Eğer senin mensubu olduğun kademedeki ihtiyaçların henüz karşılanmıyorsa, bir üst kategoridekilerle hiç mi hiç ilgilenmiyorsun.
Ekonomi ve sağlık, en çok 2’dekileri ilgilendiriyor
Yemek ve su, temel ihtiyaçlar. Eğer bunlar evine giremiyorsa ve hükümet de bu konuda yardımcı olmuyorsa, seni başka hiçbir şey ilgilendirmiyor.
Bu mutsuzluk sadece sandıkta değil, başka şekillerde de ortaya çıkıyor: Gösteriler, protestolar, iç savaşlar, devrimler gibi.
Örnekleri çoğaltalım. Bir üst basamak, güvenlik gereksinimi. Eğer uyuşturucu çeteleri kapında cirit atıyorsa, “Terör örgütü acaba bugün nereye bomba koyacak” diye endişeleniyorsan, komşu ülkeyle savaşa ha girdik ha girecek vaziyetteysek, sandık başında bu konular senin için en en önemlisi oluyor.
Maslow’a göre ilk iki hiyerarşi basamağındaki herhangi bir ihtiyacın karşılanamaması, vatandaşa direkt yaşamsal mutsuzluk olarak yansıyor ve sandıkta önemsediği tek şey oluyor. Ekonomik endişeler ise güvenlik ihtiyacının bir tık üzerinde yer alıyor. Seçmenin, kimsenin kendisini soymayacağından bombalamayacağından emin olduktan sonraki ilk endişesi ekonomi oluyor. “Ekonomi bozulunca işsiz kalır mıyım? Enfasyon artarsa, evi nasıl geçindiririm?” gibi sorular baş gösteriyor.
Önem sırasına göre devam edersek, ekonominin hemen üzerinde sağlık geliyor. “Hastalanırsam, bir hastane köşesinde ölür müyüm”, “Bana bakan olur mu?”, “Faturayı ödeyemediğim için, kapıya koyarlar mı?” gibi endişeler, ekonomik olarak kendini güvence altına aldıktan sonra seçmenin ilgi alanına giriyor.
5’inci basamaktakiler politikaya ilgi duymuyor
Gelelim piramidin en üst basamağına...
Bu seviyedeki seçmen yüksek ahlaklı, etik değerlere sahip, yaratıcı, tevazu sahibi; özgürlüğüne düşkün oluyor ve demokrasi, yolsuzluk, çevre, eğitim, ileri ekonomi (büyüme, verimlilik, kişi başına düşen gelir vs.) gibi konularda endişeler/beklentiler taşıyor. Pek çoğu politikayı ahlakdışı buluyor. Bu yüzden bulaşmıyor, ilgisini çekmiyor. Çoğu kabul etmese de elitist bakış açısına sahip oluyor.
Bu noktada bazılarımız, demokrasi ya da yolsuzluk gibi konuların seçmenin çoğunluğu için en öncelikli hususlar olması gerekirken, neden en önemsiz olduklarını anlamakta zorlanabilir hatta kızabilir. Ama gerçek bu.. Demokrasi piramidin en üstündekiler için bir ihtiyaç olarak belirirken, alt katmanlar için pek bir şey ifade etmiyor.
Evet, daha yeşil bir çevre ya da hava kirliliği, seçmen kitlelerinin önemsediği konular olabilir, ama ekonomi o sıra iyi gidiyor ve sağlık sistemi çökme tehlikesi yaşamıyorsa...
Benzin fiyatları artmaya başladığı andan itibaren, çoğunluğun “Gezi”deki ağaçları düşünecek lüksü kalmıyor!
Peki politikacılar piramidin neresinde?
Siyaset bilimciler, politikacılar için piramidin dördüncü seviyesini işaret ediyor. Yani saygınlık arayışını... Piramidi tasarlayan Maslow’a göre insanların iki tür saygınlık beklentisi var. Biri özgürlük, bağımsızlık, iman, başarı gibi yüksek onursal değerler taşıyan saygınlık. Diğeri ise daha alt düzeydeki bir saygınlık beklentisi. Statü, şan, şöhret, zafer, fark edilme, dikkat çekme, unvan sahibi olma, takdir edilme, itibar görme hatta üstünlük kurma ihtiyacı. Demokrasilerde hemen tüm politikacılarda gözlenense bu ihtiyaçların negatif halleri. Hızla statü, güç kazanma, tanınma, kabul görme isteği. Aslında kendi alt hiyerarşik seviyelerinden süratle yukarı çıkma kompleksi.
Demokrasiler her kesime ve de seçilebilen herkese açık olduğundan -kişisel bağlantılar, şahsi servet, karakter nitelikleri yoluyla- liderlik mevkileri meşhur olmak isteyen, güç ve saygınlık arayanlarla doluyor. Ve özellikle az gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerin toplumları; seçilerek gelen yetersiz politikacıların yönetiminde, yolsuzluk, suç, yapısal işsizlik, refah bağımlılığı, ihmal, dikkatsizlik, kabalık, psikopati (empati ve vicdan eksikliği) ve hedonizmden kurtulmuyor.