GÜNEY ÖZTÜRK / gozturk@gazetevatan.com
Hrant Dink” suikastinin basit bir meczubun işi olmadığı; eylemin ardında o kişiyi nasıl teşvik edip gözeten bir devlet yapısı bulunduğu başından beri nasıl tartışılıyorsa, Paris’teki Charlie Hebdo katliamı da benzer bir tartışmayı beraberinde getirdi. Kompo teorilerine pek itibar etmem, hayatın akışına ters bulurum. Ancak saldırıyla ilgili çıkan soru işaretlerini de yazmakta sakınca görmüyorum. Şöyle özetlersek;
- Charlie Hebdo dergisine baskın yapan eğitimli profesyonel özel timci katillerle; ardından bir matbaada sıkıştırılarak kolayca öldürülen Kouachi kardeşler; farklı farklı kişiler izlenimi veriyor.
- Aşırı dinci teröristler genellikle bir saldırıda bombayla intihar etmek ya da ölmek üzere eğitilirler. Ancak dergi baskınında tam tersi, olay yerinden kurtularak yakayı sıyırmayı hedefliyor ve başarıyorlar.
-Teröristler kimleri öldüreceklerini gayet iyi biliyor. Ellerinde bir hedef listesi var. O gün yazıişlerinde günün tam da o saatinde, hedefteki kişilerin toplanacağını haber almışlar.
- Karikatürleri nedeniyle yıllardır hem Katoliklerin, hem Yahudilerin, hem aşırı milliyetçilerin hem de Müslümanların tepkisini çeken, tehdit edilen bir dergiyi koruyan doğru düzgün bir güvenlik birimi yok. Kapıdan kolayca içeri alınıyorlar.
- Teröristler hiç aceleci değil. Ellerinde AK-47’ler ve RPG (roketatar) var. Saldırı sonrası çevrede naralar atıp, sakince boşalan şarjörleri değiştirip, güvenlik görevlilerini vurup, tek Allah’ın kulu yetişemeden aheste aheste uzaklaşıyor.
- Kar maskeli militanların her ikisi de videolardan anlaşıldığı kadarıyla uzun boylu. Ancak daha sonra matbaada kıstırılarak öldürülen Kouachi kardeşlerden biri 1.69 m. boyunda, yani kısa. Üstelik, videoya göre kar maskeli teröristlerin teni açık beyaz renk. Matbaada sıkıştırılıp öldürülen Kouachi kardeşler ise K. Afrika kökenli, yani esmer.
- Yine videolar izlendiğinde, kar maskeli teröristlerin, o daracık sokaktan polisin yol vermesi sayesinde kaçabildikleri açıkça görülüyor. Polis ekibi otosu, neden hiç gereği yokken teröristlerin aracıyla karşılaşınca geri vitese takıp sokağı terk ediyor anlam veremiyorum.
-Teröristlerin kimlikleri ise kaçtıkları araçta unuttukları nüfus cüzdanı ile açığa çıkıyor. Kimlik kartını olay yerinde bırakan “profesyonel katiller” bana inandırıcı gelmiyor.
- Kouachi kardeşlerle kader birliği yapan diğer saldırgan, koşer market baskının da ölü ele geçirilen terörist Coulibaly’nin kimliği ise, bir gün önce kalaşnikofla katlettiği Fransız kadın polisinin olay mahallinde tespit ediliyor. Fransız polisi, Coulibaly’nin DNA’sını eylem yerinde bıraktığı bir elbise parçasında buluveriyor. Ve kimliğini iki saatte tespit ederek “şak” diye basına ilan ediyor. Genetik işinden az çok anlarım. Ve iki saat içerisinde birinin DNA’sından kimliğinin tespit edilebildiği bir teknoloji henüz yok. Kaldı ki, burada da militan Coulibaly her ne hikmetse olay yerinde kimliğini tespit etmeleri için polise “kart” bırakmış.
- Ve bu garip olaylar zincirindeki başka bir soru işareti de belki de medyanın hemen üzerinde hiç durmadığı değişik bir intihar vakası. Charlie Hedbo baskınını araştıran Fransız polis teşkilatının üst düzey komiseri Helric Fredou, 7-8 Ocak gecesi katliamla ilgili raporunu hazırlarken, ofisinde ölü bulunuyor. Neden öldüğü bilinmiyor. Resmi açıklama, Fredou’nun depresyondan intihar ettiği yönünde. Tabii hazırladığı orjinial raporun akibeti üzerinde şüpheler hasıl olmuş durumda. Ve hepimiz gizemli ölümler için “depresyondaydı” gerekçesinin sıkça kullanıldığını çok iyi biliyoruz.
SALDIRI GELİRKEN DEVLET NASIL UYUMUŞ?
Komplo teorileri ne kadar gerçek, bilmiyorum. Bence öldürülen teröristler eylemi gerçekleştirenlerle aynı. Ama sonuçta yakalanamadılar, polis tarafından ölü ele geçirildiler. Ve ölüler konuşamaz, değil mi? Her neyse, benim aklımın almadığı şeylerse daha farklı...
- Kouachi kardeşler, Coulibaly ve onun şu an her yerde aranan sevgilisi Hayat Boumedienne Fransız polisinin yıllardır takibinde. İdeolojileri, ne yaptıkları, nereye gittikleri belli. Paris’i kana ve dehşete boğan saldırılarından önce, bu ekip arasında 500’ün üzerinde telefon konuşması yapılmış. Hepsini istihbarat dinlemiş. Fransızlar açıkladı. Ayrıca Hayat denilen kadın, Charlie Hebdo baskınından beş gün önce Türkiye’ye gelmiş Kadiköy’de kalmış, buradan Suriye’ye geçmiş ve geri dönmüş. Türk istihbaratı da izlemiş, dinlemiş. Sonuçta kimse bu işe uyanamamış ya da göz yummuş, bilemiyoruz.
- Kouachi kardeşler, baskından önce bir Fransız kanalına Yemen’deki El Kaide’ye bağlı olduklarını açıklamış. Coulibaly ise ölümünden sonra yayınlanan videosunda Suriye’deki IŞİD tarafından eğitim gördüğünü anlatıyor. Bu iki örgüt ideolojik olarak birbirlerinin rakibi. Hatta Suriye’de zaman zaman çatışıyorlar. Yani şimdi birbirinin düşmanı iki cihadçı örgüt bu operasyon için el birliği mi yaptı? El Kaide neden saldırıyı üstlenmek için tam bir hafta bekledi?
- Son olaraksa, sormamız gereken klasik soru “Bu katliamın kimin işine yaradığı?..” IŞİD ve El Kaide’ye yaramadığı kesin. Bu iki örgüt yine Batı’nın topyekün hedef tahtısına oturdu. Suriye’den IŞİD’i temizlemek için isteksiz hareket eden her ülke, şimdi koşarak elini taşın altına koyacak. Avrupa’da yaşayan Müslümanlar içinse kabus dönemi başlıyor. Toplumsal dışlanma, baskı ve nefret söylemleri zirve yapacak.
- Ya Fransa’nın durumu? Şu ana kadar Filistin’de güvercin politikası güden, Avrupa’yı da ikna ederek Amerika-İsrail koalisyonuna karşı tavır alan Fransa, BM Güvenlik Konseyi’ndeki son oylamada veto kararıyla Filistin’le ortak hareket etmiş, Washington’u kızdırmıştı. Fransa Cumhurbaşkanı, Rusya’ya karşı girişilen ekonomik ambargonun artık sona erdirilmesi için çağrılar yapıyordu.
- Fransızların Suriye’de rehin alınan Fransızların bırakılması için teröristlere her defasında fidye ödemeyi kabul etmesi bile Obama’yı, iç politikada sıkıştıran bir unsurdu. Washington yönetimi bu tür pazarlıkları külliyen reddettiği için, ABD vatandaşlarının birer ikişer kafası kesiliyordu. Şimdi durum değişti. Fransa, ister istemez, “şahin güvenlik politikalarına” teslim olacak. En büyük bedeli ise maalesef Müslümanlar ödeyecek.