25yıllık gazeteciyim. Elim, kolum haberdir. Son dakikaları, n’olup bittiğini en çok takip etmesi gereken kişi benken, çoğu zaman karşımdakinin cep telefonu ile benden çok daha fazla haşır neşir olduğunu fark ederim. Buna kibarca telefon bağımlılığı, kabaca saygısızlık diyeceğim, başka izahı yok.
Yeni tanıştığın biri olsun ya da olmasın konuşma; göz temasına, ses tonuna, vücut diline dayalı bir anlaşma yöntemidir. Dikkat ve konsantrasyon gerektirir. Mesleğim gereği onlarca kişiyle söyleşi yaptım. Açıkça ifade edebilirim ki, konuşma sırasında sürekli cep telefonuyla meşgul olmak, mesaj alıp, mesaj atmak, ‘özür dileyerek’ kısa görüşmeler yapmak masada konuşulan konunun ciddiyetini azaltmakla kalmıyor (demek ki bölünebilir, sıradan bir görüşmedesin), iki insan arasındaki yakınlaşmayı da bozuyor.
“Amma abarttın” der gibisiniz. Hatta daha da ileri gideyim. Bırakın cep’ten yazışıp konuşmayı; masanın üzerine, tabağınızın yanına daha ilk anda telefonunuzu koymak bile, konuşulacak mevzuyu değersizleştiriyor, karşıdakini incitiyor.
Peki neden böyleyiz? Çünkü cep telefonları bize hiç bir zaman yalnız kalmayacağımızı, sıkılmayacağımızı, her an dikkatimizi başka bir yere verebileceğimizi ve en önemlisi aynı anda pek çok iş (multitask) görebileceğimizi taahhüt ediyor da ondan. Son dediğim en baştan çıkartıcı olanı... Aslında gururluyuz, çünkü kendi bir takım değerlerimizin üstün olduğu kanısındayız. Ve kibirliyiz, karşımızdakinde de bu kanıyı uyandırmaya çalışıyoruz. O küçük cihaz, gurur ve kibirimizi okşuyor, yolladığı mail, tweet, Instagram uyarılarıyla “önemli “ biriymişiz gibi hissettiriyor.
Maalesef bir resim atıp, beş dakikada bir acaba kaç kişi “like etti” diye bakanlardan olamadım. Milenyum kuşağı değilim. Ama derste cep telefonu yasaklanan gençlerin sınav başarılarının yüzde 7 arttığını gösteren araştırmaları okuyabiliyorum. En azından şu tavsiyeyi verebilirim, cep telefonuyla ne kadar az meşgul olursanız söyleneni o kadar iyi anlarsınız. İyi ilişkiler kurarsınız, işiniz de görülür. Hatta “Bir işin; olmasını istemiyorsan telefon et, olsun istiyorsan yüz yüze görüş” derler. Bunu kendi çocuğuma da öğütlüyorum ama pek dinlediğini söyleyemem.
Sağlık sektöründe çalışanlar dediklerimi daha iyi anlayacaktır. Şöyle ki; kendine bakmayan, içki, sigara tüketen, obez, ve neredeyse hiç egzersiz yapmayan kişiler; sağlıklı beslenip, spor yapan ama asosyal kişiliği olanlara göre (evde oturan, TV, bilgisayar izleyen, sosyal medya bağımlılarını kastediyorum) sıkı durun daha uzun yaşıyorlar. Hem sağlıklı beslenip hem sosyal ilişkileri güçlü, eş dost canlısı, gezip tozanlar tabii ki bu durumda en çok yaşayanlar...
İkinci itirazım da olur olmaz her yerde cep telefonu kullananlara, daha doğrusu adap bilmeyenlere... Otobüste, metroda, kuyrukta “Gelinine akşam evde ne piştiğini” soranları, “Ofiste o gün ne halt ettiğini”, “Görümcesiyle arasındaki kavgayı” ahaliye avaz avaz ilan eden güzide vatandaşlarımızı geçiniz, daha seçkin mekanlardaki saygısızlıktan bahsetmek istiyorum.
Mesela oğlumla beraber Anıtkabir’e gittiğimiz bir günde, Ata’nın mozolesi önünde onu saygıyla anarken, arkamdan birisinin yüksek tondan gülerek “Oğlum akşam maçı nerede izliyoruz, çakacak mıyız bu kez” diye geçmesine deliriyorum. Çanakkale’de koca dağın üzerine “Dur yolcu! Bilmeden gelip bastığın bu toprak bir devrin battığı yerdir. Eğil de kulak ver bu sessiz yığın bir vatan kalbinin attığı yerdir” diye kazınmasına rağmen; rüzgarın esintisi, dalgaların sesi altında huşu içinde yatan binlerce şehitin önünde car car car sessizliği bozan, mezarların üzerinde poz veren kişilere kızıyorum.
Türkiye ya da Avrupa’da girmek için kapısında saatlerce beklediğimiz müzelerdeki, değerli ressamların eşsiz tablolarının önüne doluşup arkasındakileri umursamadan selfie, video çeken ya da toplu fotoğraf karesi alanlara da tilt oluyorum. Onlar “Bak ben müzeye gittim” yayını yapıp kendini like’latacak diye, gerçek sanatseverler arkalarda duman oluyor. Ve son olarak tiyatro ve konserlerde zifiri karanlıkta telefonlarının mavi beyaz ışığını açıp, Periscope yayını yapanları da, gördüğümde bizzat sert dille uyarıyorum. Bu tipler bulundukları anı kaçırmakla kalmıyor, benim keyfimin de içine ediyorlar.
Evet taktım. Bu pazar fena halde cep telefonlarına taktım.