“Güneşin sana ulaşmasını istiyorsan gölgeden çık..”
Konfüçyüs
Rahip Brunson’un, misyonerlik çalışmalarında özellikle Kürtler üzerine odaklanması, bu amaçla hakkında düzenlenen iddianamede de yer aldığı üzere defalarca başta Suruç olmak üzere Güneydoğu Bölgesi’ne gitmiş olması salt bir sempatiden mi kaynaklanmıştır yoksa bu ilginin arka planında başkaca amaçlar var mıdır?
Bu konuyu irdelemek üzere İngiliz Dışişleri Bakanlığı arşivlerinden yararlanalım. Erol Ulubelen’in “İngiliz Gizli Belgelerinde Türkiye” adlı kitabında (Nisan 2005, sayfa 209) yer alan 26 Aralık 1919 tarihli 633 no’lu belgenin 966’ncı sayfasına bakalım.
“Kürt kabileleri İngiliz ve Fransız hakimiyetine konulacak, Kürdistan’da hiçbir şekilde Türk bırakılmayacak. Bir tek Kürt devleti mi kurulacak yoksa birçok küçük Kürt devletinin mi kurulacağı düşünülecek. Ermenilere, Amerikalılar kanalıyla silah sağlanacak..”
Atatürk’ün, Milli Mücadeleyi başlatmak üzere Samsun’a çıkmasından beş ay önce arşive giren bu belgede yer alan tek bir Kürt devleti mi yoksa birçok küçük Kürt devleti mi konusu aradan geçen yaklaşık yüz yıllık süreçte hala düşünülüyor olmalı ki Irak, Suriye, İran ve Türkiye’de yaşananlar bir arayışın yansıması olmalı..
Bay Kidson’dan Sir E. Crowe’a gönderilen 28 Kasım 1919 tarihli 609 sayılı İngiliz belgesinde ise şu ifade yer almaktadır.. “Kürtlere her ne kadar inanmasak da onları kullanmamız çıkarlarımız gereğidir.”
21 Temmuz 1919 tarihli 464 sayılı Bay Hohler tarafından Sir E. Tilley’e yazıldığı anlaşılan İngiliz belgesinde deyim yerinde ise “bakla ağızdan çıkıyor. “..Mezopotamya şimdi bizim olacağına göre bir Kürt devleti kurdurup kuzey dağlarını koruyabiliriz. Ancak Kürtlere fazla güvenilmez. Majestelerinin hükümetinin amacı Türkleri azami derecede zayıflatmak olduğuna göre Kürtleri bu şekilde harekete geçirmek fena bir plan değil..”
Aradan 57 yıl geçecek ve 19 Ocak 1976’da CIA’in gizli faaliyetlerini araştıran Temsilciler Meclisi komisyonuna verilen PIKE raporunda İngilizlerin Kürtlerle ilgili görüşleri onaylanacaktır.
“ABD Başkanı ve Dr. Kissinger, Kürt isyancıların, Irak’ın kaynaklarını tüketmeye yetecek düzeyde bir çatışmayı sürdürebileceklerinden emin olmayı ummaktadırlar.
İngilizlerin 1919’da Kürtleri kullanarak Türkleri zayıflatma projesi, 1976’da bu defa ABD’nin Kürtleri kullanarak Irak’ı (Saddam’ı) zayıflatmasına dönüşmüştür.
Ve İngiltere Dışişleri Bakanlığı Müsteşarlarından Bay Hohler 27 Ağustos 1919 tarihli raporunda noktayı koyuyor.
“Kürt sorununa verdiğimiz önem Mezopotamya bakımındandır. Kürtler ve Ermenilerin durumları bizi hiç ilgilendirmiyor..”
Yakın tarihte belgeler arasında yaptığımız bu küçük yolculuğun Brunson olayı ile ilgi ve ilişkisine gelindiğinde, Paris Konferansı ve Sevr ile sürdürülüp Lozan’la tarihin çöplüğüne gömülen bu planlar, talepler, verilen sözler ve yerine getirilmesinin önünde aşılamayan Türkiye engelinin bir şekilde bertaraf edilme arzusu kapalı kapılar arkasında güncelliğini hiç kaybetmedi..
Bu nedenle bilelim ki ipleri karanlıkta kalan Brunsonlar başka isimler altında yüzyıllardır vardı ve var olmayı sürdürecekler..
Ne var ki geçmişte başarı kazanamayanlar gelecekte de kaybetmeyi sürdüreceklerdir.
Çünkü tapu bedeli kanla ödenen bu vatan bizim son, ebedi ve kutsal yuvamız..