“Ufak parçalarına ayırabildiğiniz takdirde, en güç meseleyi bile kolaylıkla çözebilirsiniz.” Henry
Ford
Yaşanmışlığı ve gerilerde kalmış olması nedeniyle gölgede kalarak önem derecesini yitiren ve ders alınması genellikle ihmal edilen tarih aslında günü anlama ve anlamlandırmanın ötesinde geleceğe ışık tutan bir köprüdür.
Son haftalarda rahip Brunson’un, ülkemiz gündeminin en üst sırasına yerleşmesi karşısında tarihin tanıklığına başvurup Henry Ford’un öğüdünü de yerine getirerek bu sorunu parçalarına ayırarak çözmeye, sonrasında ise bütüne vararak anlamaya çalışalım.
İzmir’de, yönettiği Diriliş Kilisesini Hıristiyan dinini yaymak üzere misyonerlik faaliyetlerinde paravan olarak kullandığı ve özellikle Kürt kökenliler üzerinde yoğunlaştığı gerek iddianame gerek basına yansıyan haberlerden anlaşılan, merkezinde Brunson’un bulunduğu olayı anlayabilmek için tarihte küçük bir yolculuğa çıkmamız ve 18’nci yüzyılın sonlarına uzanmamız gerekmektedir.
Gerekmektedir çünkü o dönemler için İngiltere, Fransa, Almanya ve Rusya’dan çok fazla söz ediliyor olsa da Amerika’nın Osmanlı’ya ilgisi her nedense hep geri planda kalmış ve Türk-Amerikan ilişkilerinin miladı kamuoyunda genellikle 1950’ler olarak kabul görmüştür.
Oysa 18’nci yüzyılda Anadolu’da İngiltere, Fransa, Rusya ve Almanya’nın dışında bir başka önemli oyuncu daha vardır. Amerika Birleşik Devletleri...
1890’lı yıllarda Anadolu’nun dört bir yanına dağılmış yüzlerce Amerikalı Protestan Misyoner, bu misyonerler tarafından yönetilen 16’sı yatılı 80 orta dereceli okul (High School) ve 530 ilkokul bulunmaktaydı. Bu okullarda eğitim gören öğrencilerin sayısı ise 27.400’dü.
223’ü doğrudan ABD’den gelen Amerikalı Protestan Misyoner/din adamına ek olarak 1094’ü Ermeniler arasından seçilerek yetiştirilenler Anadolu’nun özellikle Ermeni nüfusun yoğun olduğu yörelerde 436 ibadet yeri ve 630 okulda faaliyet gösteriyorlardı. Bu ibadet yerlerinden 155’i Kilise diğerleri daha küçük ibadethaneler olup buralarda 228’i papaz olmak üzere 1006 kişi görev yapmaktaydı.
Amerikalı misyonerlerin “The United Society of Christian Endeavour” adlı örgütlerine gönderdikleri raporlarda yalnızca 1893 yılında Osmanlı İmpratorluğunda 7 milyon kitap ve 3 milyon İncil dağıttıkları yer almaktaydı.
Amerikalı misyonerlerce kurulan ve yönetilen okullar arasında Antep Amerikan Koleji, Harput-Fırat Koleji (Yeprad Koleji), Merzifon-Anadolu Koleji, Kayseri-Talas Koleji, Tarsus koleji, Rumeli Samakov Eğitim Enstitüsü, Üsküdar Amerikan Kız Koleji ve Robert Kolej’de bulunmaktaydı.
Amerika dışında Lübnan’la birlikte açılan ilk okul olma özelliğini taşıyan Robert Kolej, (Hamlin Koleji) misyonerlerce kurulmuş olmasına karşın 1890 yılında ayrı bir statü verilerek misyonerlerin denetiminden çıkarılmıştı. Anadolu’daki Amerikan okullarına bakıldığında bunların ağırlıklı olarak Vilayet-i Sitte olarak adlandırılan (Erzurum, Van, Diyarbekir, Sivas, Bitlis, Mamüretü’l Aziz) ve Ermenilerin yoğunlukla yaşadıkları yerlerde kurularak faaliyet göstermeleri ise herhalde bir rastlantı olmamalıydı. Tarihin, Amerika’nın yüzelli yıl öncesi Anadolu’da varlığı hakkında bize öğrettiklerinden Rahip Brunson’a uzanan yolculuğumuza gelecek yazımızda devam etmek üzere...