“Değişim ancak içeriden açılan bir kapıdır...”
Terry Neil
Amerika’nın elindeki çekiçle zengin doğal kaynaklara sahip ülkeleri çivi gibi görerek değişim dayatmasında bulunurken anlayamadığı ya da gücüne aşırı güvendiği için anlamak istemediği tam da bu olsa gerek.. Çünkü değişim kapısını asla dışarıdan açamazsınız..
Örneğin Afganistan’a ya da Libya’ya, o ülkelerin halkları talep etmedikleri, özümseme ve içselleştirmeye hazır olmadıkları ve bu değişimi kendi iradeleri ile gerçekleştirmeye hazır olmadıkları sürece demokrasi götüremezsiniz.
Esasen demokrasi fiyatını sizin belirlediğiniz, üzerinde kullanım kılavuzu yazılı bir ihraç malı değil, kitlelerin kendi gereksinimleri doğrultusunda özgür iradeleri ile karar vermeleri gereken sosyo-politik bir olgudur.
Bunu göz ardı ederseniz ne olur diye sorarsanız demokrasi götürmek istediğiniz Afganistan’da, yarattığınız ancak kontrolünüz dışına çıkan Taliban’la müzakere etme noktasına gelir, Libya ve Irak’ı fiilen üçe böler, Suriye’yi kanlı bir iç savaşın içine sürükler, Rusya’ya yüzyılların rüyasını gerçekleştirerek Akdeniz’de kalıcılık sağlarsınız.
İran’ı bölgesinde yalnızlaştırıp ambargolarla ekonomik açıdan zorlayarak mevcut rejime karşı eğitimli kitlelerde bir ölçüde var olan hoşnutsuzluğu tırmandırıp bir sistem değişikliği ya da ülkenin sınırlı kaynakları ile iç barışını tüketecek bir kargaşa ortamı yaratmak istiyorsanız, Şia inancı ile beslenen Fars milliyetçiliğini ve İran’ın köklü tarihinin sosyolojik çökellerini çok iyi tanıdığınız söylenemez.
Küresel ekonomik sisteme tümüyle entegre olmayan İran’ı ambargolarla dize getirmenin çok ta mümkün olmadığını bilirseniz, Tahran’ın tüm körfez ülkelerine yayılı vekil güçlerini harekete geçirmesinin maliyetini dikkate alırsanız, İran’da etnik grupların kendilerini önce Şii olarak tanımladıklarını, bir İranlı için Şia’nın yaşam biçimi olduğunu anımsar ve dışarıdan yöneltilen dayatma/baskılara çok güçlü bir direnişin kolektif reaksiyon olduğunu geçmiş yaşananlara bakarak görebilirseniz ABD’nin nükleer anlaşmadan çekilmesinin olası iki sonucundan hangisinin gerçekleşeceğini öngörebilirsiniz.
Bu sonuçlardan birincisi ABD, İsrail ve Suudi Arabistan’ın arzu ettiği iç kargaşa ve rejim değişikliği, ikincisi ise Ruhani liderliğinde ılımlı ve reformist kanadın güç kaybederek şahin kanadın yükselişe geçmesidir.
Eğer Trump ve Netanyahu bir üçüncü seçenek olarak tüm bölge için yıkımla sonuçlanması kaçınılmaz bir savaşı göze alabiliyorsa o takdirde zihinsel bir egzersiz yapmak esasen anlamını kaybedecektir.