“Boş bir çuvalın dik durması zordur.”
Benjamin Franklin
Başkan Trump’ın seçim kampanyası boyunca, kazanması halinde İran’la varılan P5+1 anlaşmasından ABD’yi çekeceği açıklaması nihayet gerçekleşmiş görünüyor.
Başkanlık koltuğuna oturduğu andan başlayarak, İran’ın nükleer faaliyetlerini kısıtlayan anlaşmaya “berbat” nitelemesi ile karşı olduğunu seslendiren Trump, sonunda “ben verdiğim sözü tutarım” diyerek küresel düzlemde ağır bir maliyeti olacağında kuşku bulunmayan tek taraflı iptal kararını, ABD’nin ağırlığına yakışmayan ucuz bir şov eşliğinde imzalamış bulunuyor.
Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı ve bağımsız gözlemcilerin önceden bilgi vermeden yaptıkları denetimlerde, İran’ın anlaşmaya aykırı davrandığına ilişkin herhangi bir bulguya ulaşmadıklarını defalarca açıklamış olmalarına rağmen Trump’ın, belli ki iç politikada yaşadığı sıkışmışlığı aşmak için Netanyahu ve Suudi Arabistan’ın peşine takılmış olması ABD adına ciddi bir talihsizlik olmalı...
Geçtiğimiz günlerde Netanyahu’nun, İran’ın nükleer silah elde etme çalışmalarına devam ettiği iddiasıyla, Tahran’da gizli bir merkezden elde edildiğini ileri sürdüğü ve “yarım ton” olarak nitelediği belgeleri açıklaması, İsrail’li yetkililerin gerektiğinde İran’ı haritadan silecekleri sözleri ve nihayet İsrail Meclisinin, Netanyahu ve Savunma Bakanına hükümet kararı olmaksızın savaş yetkisi vermiş olması Trump’ın açıklamasının işaret fişekleri niteliğindeydi.
Güney ve Kuzey Kore liderlerinin bir araya gelmeleri, ABD Dışişleri Bakanı Pompeo’nun, Trump/Kim Jong-un buluşmasının ön hazırlıklarına başlaması ile Uzak Doğuda yumuşayan havanın “dış düşman” konusunda İran’ı, ABD’nin tek hedefine dönüştürdüğü düşünüldüğünde Trump’ın açıklaması, uzun bir süredir üzerinde çalışılan senaryonun hayata geçtiğini gösteriyor.
Yemen’de, Suudi Arabistan/BAE, Suriye’de ise İsrail’le İran arasındaki vekalet savaşlarının doğrudan bir çatışmaya dönüştüğü, Hizbullah’ın seçim zaferinin ardından Lübnan’ın da yeni bir çatışma alanına evrileceğinin ayak seslerinin duyulduğu günümüzde Orta Doğu ve Körfez’i çok sıcak günler bekliyor.
ABD’nin İran’a ekonomik yaptırımları başlatması ile birlikte Türk-Amerikan ilişkilerinde mevcut alçak basıncın daha da artacağı ve Ankara’nın alacağı pozisyon açısından seçeneklerin sınırlı olduğu dikkate alındığında bu koşullarda Türkiye’yi de kritik günlerin beklediğini ileri sürmek yanlış olmayacaktır.
ABD’nin ne yapmayı amaçladığı, İran’ın reaksiyonlarının neler olabileceği ve Türkiye’yi bekleyen olası sıkıntıları gelecek yazılarımızda irdelemek üzere.