“Hiçbir şey göründüğü gibi değildir.”
Anonim
Uzun ve zaman zaman yaşanan sert tartışmalarla kopma noktasına gelen nükleer müzakereler 14 Temmuz 2015 günü Viyana’da Coburg Sarayı’nda P5+1 ülkeleri ile İran arasında anlaşmayla sonuçlandığında, İsveçli saygın siyaset insanı Carl Bildt bu mutabakatı Vatikan’da Papa seçimine gönderme yaparak “Viyana’da Coburg Sarayı’ndan beyaz duman yükseldi” açıklaması ile dünyaya duyurmuştu.
ABD’de ihtiyatlı bir iyimserlikle karşılanan anlaşmaya İsrail güçlü bir tepki göstermiş, Rusya ve AB ülkeleri ise anlaşmayı olumlu bulduklarını açıklamışlardı.
İran’da, ekonomik ambargoların kalkarak yaşanan sıkıntıların sonlanacağı umudu ile sevinçle karşılanan anlaşmaya o dönemde muhafazakar şahin kanadın yönelttiği eleştiriler gündemde çok fazla yer almamıştı.
Dini lider Hamaney’in ihtiyatlı onayı ve doğrudan kendisine bağlı Devrim Muhafızları Komutanı Caferi’nin “varılan anlaşmada bazı şartların İran’ın kırmızı çizgileri ile çeliştiği” eleştirisi ile parlamentoda aşırı muhafazakar şahin kanadın “çok fazla ödün verildiği” açıklamaları da yaşanan sevincin gölgesinde kalmıştı.
O günlerde gölgede kalan bir başka açıklama ise üniversite gençliği üzerinde çok etkili olan “İran’ın Çıkarlarını Koruma Konseyi”nin “İran’ın kırmızı çizgilerinin çiğnendiği ve gerçeklerin halktan gizlendiği” açıklaması ile İran Meclis Güvenlik ve Dış İlişkiler Komisyonu üyesi Muhammed Kevseri’nin “İran’ın kazanan taraf olmadığı” sözleriydi.
Ruhani’ye ikinci kez Cumhurbaşkanlığı seçimini kazandıran bu anlaşmadan mutlu olmadığı belli olan muhafazakar kesimin sesini yükseltmek için uygun zaman kolladığı ise İran’ın politik uygulamalarında sabır faktörünün ne kadar önemli olduğunu bilenler açısından sürpriz olmamalıydı. Esat rejiminin kısa sürede yıkılacağı üzerine yapılan hesap hataları sonucu İran’ın, Suriye ve Irak’ta belirleyici bir güce erişmesi, Tahran güdümlü Hizbullah’ın siyasi ve ideolojik gücünün yanı sıra askeri yeteneklerinin ciddi anlamda yükselmesi karşısında ABD ve İsrail’in bölgede yeni oyun planlarına yönelmesi kaçınılmazdı.
Nitekim Trump yönetiminin Mısır-İsrail-Suudi Arabistan-BAE arasında, İran karşıtı bir koalisyon oluşturup Tahran’a yönelik tutumunu sertleştir- mesi, Viyana anlaşmasından hoşnut olmayanların bekledikleri fırsatı nihai hesaplaşma için yaratmış görünmektedir.
Geniş halk kitlelerinin, bekledikleri refaha kavuşmak bir yana artan ekonomik sıkıntılarının yarattığı memnuniyetsizlik ve hayal kırıklığına dayalı tepkilerini kolaylıkla arkasına alanlarca düğmeye Meşhed’de basılmış olması ve haklı nedenlere dayalı gösterilerin ikinci günden başlayarak rejime yönelmesi tesadüf olamayacak kadar açık görünüyor.
İran’da, Beyaz Saray’ı tweetlerle yöneten Trump’ın deyimi ile gerçekten “değişim zamanı” ise bunun beklediği gibi olmayacağını görmek için çok fazla beklemek gerekmeyecek görünüyor.
ABD ve İsrail’in sahip çıkarak destek verdiği eylemli toplumsal bir hareketin İran’da başarıya ulaşamayacağını öğrenmek için CIA’nin arşivleri yeterli bir kaynak olmalı...