“Düşünmeden konuşmanın cezası sonradan düşünmeye mahkum olmaktır.”
Latin Atasözü
2009 yılında cumhurbaşkanlığı seçimlerinde hile yapıldığı iddiaları üzerine başlayan ve 30 kişinin ölümü ile sonuçlanan Yeşil Dalga’dan sonra İran son bir haftadır sonuçlarının öngörülmesi zor bir şiddet sarmalının içine sürüklenmiş bulunuyor.
İki eyalet dışında ülkenin tümüne yayılmış görünen ve bu satırların yazıldığı ana kadar 20 kişinin yaşamını yitirdiği açıklanan protesto gösterileri aslında başlangıç yerleri ve gerekçeleri açısından kimi soru işaretlerine eşlik ediyor.
Hayat pahalılığı ve yolsuzlukları protesto gibi anlaşılır ve masum bir gerekçe ile başlayan gösterilerin kısa bir süre sonra doğrudan rejim ve hükümeti hedef alan bir kulvara kayması, kamu binaları, polis karakolları ve askeri birliklere yönelerek göstericilerin silah kullanması farklı bir tablo ile karşı karşıya bulunulduğunun işaretleri kimliğinde.
Buna ilk kıvılcımın aşırı muhafazakar dokusu ile bilinen Meşhed’de çakıp ruhban sınıfının merkezi olan Kum’a sıçraması ve İran’da bu tür hareketlerin genelde kentsel alanlarda başlayıp kırsala yayılma geleneğinin tam aksine kırsaldan kentlere yöneldiği dikkate alındığında mevcut fotoğraf giderek karmaşık bir hal alıyor. İran gibi bilgiye erişim ve sosyal medya kaynaklarının sınırlı olduğu ve halkın doğrudan/kendiliğinden eylemli protesto başlatmasının çok da mümkün bulunmadığı bir ülkede yayılarak süregelen hareketlenmenin beklentilerden kaynaklanan düşünce ve yayınlara göre değil doğru haberlere dayalı değerlendirmesini yapmanın önünde ciddi engeller bulunuyor.
İran’da sosyal, siyasi ve ekonomik alanlarda söz sahibi etkin bir sınıf olan ve her dönem halkın içinden gelen değişim talepleri ile muhalefetin temsilcisi konumundaki Bazara (çarşı/geleneksel orta direk) sınıfının protestolara katılıp katılmadığı konusunda bilgi eksikliği doğru bir değerlendirme yapılmasının önünde en önemli engel olarak ortaya çıkıyor.
Bütün bu etmenler ve İran’da yönetimin, başlangıçta gösterilere sert müdahale yerine hareketlenmenin çapı, katılım düzeyi, gerçek amacı, benimsenme derecesini ölçmek için bir süre bekleyerek göstericilerin enerjilerini tüketmesini bekleyen bir tutum izlediği de anımsandığında önümüzdeki günler daha sağlıklı yorumlar yapabilmeyi sağlayacaktır.
Ancak aralarında muhafazakarların da bulunduğu bir kesimin reform isteyerek, reformist olarak nitelenen ve seçim kampanyasını bu tema üzerine inşa eden Ruhani’den reform istemeleri gibi bir çelişkiye eşlik ettiği gözlemlenen “yumurta krizinin” başladığı kuluçka döneminin 14 Temmuz 2015’de Viyana’da P5+1 ülkeleri ile İran arasında imzalanan nükleer anlaşma olduğu unutulmamalıdır.
Başkent Üniversitesince 2015 yılında yayımlanan “İran’ı Anlamak” adlı kitabımızda yer alan bir paragrafı anımsatarak gelecek yazımızda devam etmek üzere.
“İran’da halk tarafından genel bir kabul ve sevinçle karşılanan anlaşmaya, ilerleyen süreçte aşırı muhafazakar kesimlerin ne tür bir tepki verecekleri soru işareti kimliğini koruyor olmakla birlikte Rehber Hamaney’in ihtiyatlı onayı ve Ruhani’nin açık desteği karşısında “nihai hesaplaşmanın” zamana bırakıldığı değerlendirilmektedir.”