“Yarasanın gözü gündüz görmüyorsa, güneşin ne günahı var bunda?”
Sadi Şirazi
Yaklaşık bir milyon kişinin hayatını kaybettiği İran-Irak Savaşı’nın 38’nci yıldönümü törenlerinde (22 Eylül) Ahvaz’da dört saldırganın şeref tribünü ve geçit yapan askerlere ateş açması sonucu 12’si Devrim Muhafızı 25 kişinin ölmesi, onlarca kişinin yaralanması İran’da kendi türünde gerçekleşen ilk eylem olmakla birlikte geçmişte esin kaynağı oluşturan örneklerini anımsamamız gerekiyor.
6 Ekim 1981 günü Arap-İsrail Savaşları’nın yıldönümü törenlerinde (Kahire) resmi geçit sırasında bir grup asker araçlarından inerek şeref tribününe ateş açmışlar, Mısır Devlet Başkanı Enver Sedat saldırıda hayatını kaybetmişti.
8 Haziran 1996’da Tunceli’de, bayrak töreni sırasında kendisine hamile süsü veren PKK’lı bir intihar bombacısı (Zilan kod Zeynep Kılan) askerlerin arasına dalarak kendisini patlatmış, saldırıda 8 askerimiz şehit olmuş, 29’u da yaralanmıştı.
Ahvaz’daki saldırı kopya bir eylem olmakla birlikte İran’da gerçekleşmesi gerek ön istihbarat, hazırlık ve lojistik açılardan gerekse yakın geçmişte yaşanan bir dizi olayla birlikte değerlendirilmesi gereken bir özellik taşıyor.
Öncelikle İran’ın petrol zengini Kuzistan eyaletinin yönetim merkezi Ahvaz ve DEAŞ’la birlikte eylemi üstlenen Al Ahvaziye adlı örgütün özelliklerine bakıldığında Tahran’ın niçin kimi ülkeleri işaret ederek suçladığı daha anlaşılır olmaktadır.
Çünkü Ahvaz; Şia ve Farsların baskın olduğu İran’da Ahvazi olarak anılan Sünni Arapların yaşadığı ve öteden beri İran’dan ayrılmayı savunan Ahvaz Halkı Demokratik Cephesi’nin (Al Ahvaziye) faaliyet gösterdiği, etnik ve mezhepsel açılardan farklılığı nedeniyle öteden beri Suudi Arabistan ve BAE’nin ilgi odağında bir kent.
Bu özellikleri nedeniyle aynı gün İran’ın başlıca kentlerinde törenler gerçekleştirilirken Ahvaz’ın seçilmiş ve sonuçları itibarı ile önceden planlanmış profesyonel bir eylemin hedefi olduğu söylenebilir.
Yakın geçmişte, 7 Haziran 2017’de İmam Humeyni’nin Türbesi ve Tahran’da meclis binasına yönelik eş zamanlı saldırılar, 30 Aralık 2017’de Meşhed’de başlayıp İran geneline yayılan hayat pahalılığını protesto gösterilerinin Hamaney ve Ruhani karşıtlığına yönelmesi, şiddete neden olan bu gösterilerin hemen ardından (1 Ocak 2018) Trump’ın “İran’da değişim vakti geldi” açıklaması, 7 Eylül’de Irak’ta Şiilerin kalesi ve İran’ın en güçlü olduğu Basra’da İran Konsolosluğunun ateşe verilmesi, Beyaz Saray Ulusal Güvenlik Danışmanı John Bolton’un Tahran’ı hedef alan son sertlik ötesi açıklamaları ve Amerika’nın İran’a uyguladığı yaptırımları giderek sertleştirmesi Ahvaz saldırısı ile bir arada değerlendirildiğinde İran’la ilgili senaryonun uygulamaya konulduğu görülüyor.
Görünen İran’ın; Suriye, Irak, Yemen’de askeri varlığı ve vekil unsurlarının sınır ötesi faaliyetlerinin sonlandırılmasına kadar Tahran ve rejim üzerindeki baskıların ABD ile İsrail tarafından önümüzdeki süreçte daha da artarak sürdürüleceğidir.
6 Kasım’da başlayacağı ABD tarafından açıklanan petrol ve doğal gaz ihracatına yönelik ambargo ile birlikte yaşam koşullarının daha da zorlaşacağı İran, Trump’ın BM Genel Kurulu’nda Tahran’ın izole edilmesine ilişkin yaptığı çağrı da dikkate alındığında gelecek günlerde dünya gündeminde çok daha fazla yer alacak görünüyor.