“İnanç görmediğimize inanmaktır. Bunun mükafatı da inandığımızı görmektir.”
St. Augustinus
Trump ve Putin’in Helsinki’de gerçekleştirdikleri zirve sonrası yaptıkları ortak açıklamalar, bu görüşmeden ivedi somut sonuçlar bekleyenleri hayal kırıklığına uğratmış olmalı.
Ancak görüşme öncesi Washington ve Kremlin sözcülerinin beklenti çıtasını düşürmeye yönelik ihtiyatlı açıklamaları dikkate alındığında, Trump’ın alışılan ancak bu defa ülkesinde hakarete varan çok ağır eleştirilere neden olan -sonradan düzeltmeye çalışsa da- gafları dışında zirvenin yine de amacına ulaştığı söylenebilir.
Trump’ın, Rusya’nın Başkanlık seçimlerine müdahalesi konusunda ülkesinin istihbarat servislerini açık düşüren ve büyük bir tepki ile karşılanan açıklamaları bir kenara bırakıldığında Helsinki zirvesinin görünen yüzünün iki yararından söz edilebilir.
Bunlardan birincisi; aralarında üstelik pek çok ciddi anlaşmazlık, yarış ve rekabet bulunan iki ülke liderinin bir araya gelerek ufuk turu yapmaları, bölgesel ve küresel ölçekli sorunlara bakış açılarını paylaşmaları, anlaştıkları noktalardan yola çıkarak anlaşmazlık konularını saptamalarıdır.
İkincisi ise her iki liderin yönetim anlayışlarındaki otokrat tavır ve icraatlarına karşın diyalogun önemini örneklemiş olmalarıdır.
Önceki yazılarımızda “Mini Yalta Konferansı” olarak adlandırdığımız Helsinki Zirvesinde, ortak açıklamalar dışında neler konuşulduğu ve varılan mutabakatların neler olduğu “zirvenin görünmeyen yüzü” olarak yakın bir gelecekte ortaya çıkmaya başlayacaktır.
Ancak her iki liderin açıklamalarının satır aralarına inildiğinde Putin’in, özellikle Suriye konusunda seslendirdiği somut önerilere Trump’ın insani yaklaşımları önceleyen bir genelleme ile karşılık verdiği görülmektedir.
Bu genellemeden Trump’ın düşüncelerinin, savaşın sonlandırılması ve Suriye’nin geleceği konularında yeteri ölçülerde berraklaşmadığı anlaşılmaktadır. Bunun nedeninin de Trump’ın, Amerikan askerlerini Suriye’den çekmek istemesini seslendirmesine karşın Pentagon’un değişik bir görüşte olmasından kaynaklandığı ve İran’la bağlantılı olduğu değerlendirilmektedir.
Trump ve Putin’in açıklamalarında nükleer gücün sınırlandırılmasına ilişkin açıklamalarında dikkat çeken bir ayrı husus, her iki liderin ülkelerini, dünyada mevcut nükleer silahların yüzde 90’ına sahip olmakla nitelendirmeleri üzerinden barışçıl bir görüntüye büründürerek verdikleri karşılıklı denge ve güç mesajıdır.
Zirveyi takiben oluşturulacak çalışma gruplarının, liderler düzeyinde mutabık kalınan, açıklanan ve açıklanmayan konular üzerinde yapacakları çalışmalara ilişkin samimiyet testinin öncelikli uygulama alanı ise öyle görünüyor ki Suriye olacaktır.
Bu bağlamda önümüzdeki günlerde ABD ile Menbiç ve Fırat’ın doğusu, Rusya ile İdlib konusunda temas ve gelişmeler gündemimizin üst sıralarında yer alacak görünmektedir.