“Bugün yarına dünle beslenerek yol alır”
Bertold Brecht
Parlamenter demokrasi ile yönetilen ülkelerde gelenekleri sembolize eden monarşizme ev sahipliği yapan saraylarla, totaliter ve otokratik bir monarşizmin hüküm sürdüğü ülkelerdeki sarayların sokakla ilişkilerindeki farklılıklar, son dönemlerde BAE, Suudi Arabistan gibi Arap ülkelerinden yansıyan dolaylı/doğrudan açıklamaları yorumlama açısından yararlı olmalı.
İngiltere, İspanya, Norveç, İsveç, Danimarka, Hollanda gibi ülkelerde monarşi; ülkelerin birlik ve beraberliğini simgeleyerek sosyal doku ve yapıyı biçimleyen, geleneklere bağlılığı aidiyet duygusunu yükseltmenin aracına dönüştüren siyaset dışı bir semboldür.
Ülkeye bağlılıkla Kraliyet’e sevgi ve saygının özdeşleştiği bir aidiyet duygusunun egemenliğindeki bu gibi ülkelerde monarşinin, esasen sokaklardan çoktandır soyutlanmış siyaset üzerinde bir etki ve yönlendirme gücü yoktur.
Bu ülkelerden herhangi birinin yurttaşı iseniz monarşiye karşı eleştirilerinizi hakaret sınırlarına varmadan düşünce özgürlüğü içinde seslendirebilir örneğin kraliyet ailesine tahsis edilen bütçenin kamu maliyesine aşırı yük getirdiğinden hem de parlamentoda söz edebilirsiniz.
Sıra Arap ülkelerindeki monarşilere geldiğinde bunların hiçbirini yapabilme özgürlüğüne sahip olmadığınız gibi örneğin Türkiye’nin ve Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın, Filistin ve Kudüs konusunda sergilediği liderlikten duyduğunuz sevinci sokaklara yansıtırsanız, sırça saraylarında hüküm sürenleri önce endişelendirir sonra kızdırırsınız.
Kızdırırsınız çünkü o sarayların sahipleri, ülkeleri dışındaki bir liderin Arap sokaklarında artan popülaritesini, varlık ve konumlarına yönelik bir tehlike ve tehdit olarak algılarlar. Ve o saraylarda oturanlar “sevginin geçici, korkunun kalıcı” olduğunu çok iyi bildiklerinden sokaklara yansıyan duyguları bastırmakta son derece mahir ve başarılıdırlar.
“Parayla satın alınan sadakatin daha fazla para verenlere satıldığı” bir kültür ve geleneğin biçimlediği, entrikalarla örülü bir geçmişe sahip olan kimi saraylardan son dönemlerde yansıyan Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın şahsında Türkiye karşıtı söylemlerin temelinde,“sorgulayan, eleştiren, hesap sorabilen” bir sokağın oluşması tedirginliğinin varlığı ile “sahiplerine yaranmanın” yarışı yok mudur dersiniz!..