“Cezaların en müthişi, insanın haksız olduğunu idrak etmesidir.”
W.Winchell
Rusya’nın ABD seçimlerine müdahalesi ile ilgili soruşturmada özel yetkili savcı Mueller’in, Trump’la yüz yüze görüşmek istemesi ile açılan yeni sayfa Kasım ayında Kongre ara seçimlerine hazırlanan Beyaz Saray için korkulu bir rüyaya dönüşmüş durumda.
Bu rüyanın etkilerinden kurtulmak ise Trump için; ABD’de çok güçlü Yahudi lobileri ve rahip Brunson’un mensubu olduğu Evanjelistlerle Neo Con’ların gönülleri ve desteğini kazanmak gibi görünüyor.
Bu parantezden sonra Trump tarafından “mükemmel bir insan, iyi bir aile babası” gibi Amerikan kamuoyu duygu dünyasına damardan giren nitelemelerle anılan Pastör Brunson’a yöneltilen suçlamalara kısaca göz atalım.
“Devletin gizli kalması gereken bilgilerini siyasi/askeri casusluk amacı ile temin etme, TBMM ve Türkiye Cumhuriyeti hükümeti ile Anayasal düzeni ortadan kaldırmaya teşebbüs...”
İstenilen ceza ayrı suçlardan toplam 35 yıl. Yargı süreci devam ettiği için FETÖ’ye üyelik ve PKK’ya yardımla da suçlanan Brunson hakkında mahkemenin vereceği kararın beklenmesinin gerektiği bir zamanda Trump ve Mike Pence tarafından peş peşe yapılan açıklamalar, trajikomik bir uygulama ile Adalet ve İçişleri Bakanlarına ABD Hazine Bakanlığınca yöneltilen yaptırımların Amerika’yı düşürdüğü küçültücü hazin durum Beyaz Sarayın umurunda değil gibi görünse de Trump’ın önüne ciddi bir faturanın gelmesi kaçınılmaz görünüyor.
Kasım ara seçimleri öncesi Brunson’u Amerika’ya getirerek, Başkanlık seçimlerinde kendisine büyük destek veren Evanjelistlere bir jest yaparak konumunu güçlendirmek isteyen Trump, bu acemi işi taktikle aslında “altın anahtarı” Ankara’ya verdiğinin farkında değil görünüyor.
S-400 sistemlerinin alınmasına karşı Türkiye’nin de proje ortağı olduğu ve bazı parçalarını ürettiği F-35’lerin teslimini askıya alan kararın Kongrede kabul edilerek ABD Savunma Bakanlığının hazırlayacağı rapordan sonra onay için Trump’ın önüne gelecek olması, Münbiç’te varılan anlaşmaya karşın Türk ve ABD askerlerinin ortak devriye aşamasına bile geçilememiş oluşu, PYD’ye verilen silahların sözüm ona geri alınması gerekirken yeni sevkiyatların devam etmesi, FETÖ mensuplarının ABD’de dokunulmazlıklarının süregelmesi, Türk çelik ürünlerine getirilen ek vergiler gibi çok daha önemli ve yaşamsal sorunları tartışmak ve çözüm aramak yerine Brunson’un iç politik kaygılarla Beyaz Saray’ca gündemin birinci maddesine yerleştirilmesi akla “cambaza bak” deyişini getiriyor.
Uzun yıllardır çok geniş bir yelpazeye yayılan iki ülke ilişkilerinin bir papazın serbest bırakılması noktasına indirgenerek bugüne kadar iki ülke arasında yaşanmamış türde bir krize dönüşmüş olması aslında Amerika ile Johnson’un meşhur mektubu üzerine yaşanan ve Kıbrıs Barış Harekatı sonrası silah ambargosu ile sonuçlanan günleri anımsatıyor.
Barış Harekatı sonrası ABD tarafından silah ambargosu ile cezalandırılmak istenilen Türkiye, alınan dersler sonucu savunma sanayini bugünkü düzeyine yükseltmişti. Bugünden alınacak derslerin ise bumerang efekti ile vuracağı yer bilinmeli ki Türkiye değil, Oval Ofisin “geçici konuğu” olacaktır.
“Her şerde bir hayır vardır” sözü sanki bugünler için söylenmiş olmalı...