“Ufak parçalarına ayırabildiğiniz takdirde, en güç meseleyi bile kolaylıkla çözebilirsiniz.”Henry FordDünyanın ağırlık merkezinin giderek artan bir ivme ile Asya-Pasifik hattına kaydığı günümüzde Bakü-Tiflis-Kars demiryolunun, Türkiye ve Azerbaycan Cumhurbaşkanları, Gürcistan, Kazakistan, Özbekistan Başbakanlarının katıldığı bir törenle devreye alınması uluslararası işbirliğinin son dönemlerde tanık olunan en olumlu örneklerinden birisi.Dünyanın şimdilik kaydı ile ikinci büyük ekonomisi Çin’i gelecekte doğrudan Londra’ya bağlayacak çok büyük bir projenin önemli bir parçası olan BTK hattının 13 yıllık bir emek ve sabır sonucu hayata geçmiş olmasında Cumhurbaşkanı Erdoğan ve dönemin Ulaştırma Bakanı, Başbakan Yıldırım’ın yapıcı ve vizyoner rolleri, siyasi görüş farklılıkları ötelenerek kabul edilmesi gereken yalın bir gerçekliği ifade ediyor.Demir İpek Yolu’nun bir parçası olan BTK, sağlayacağı ticari, kültürel, sosyal, siyasi girdilerin yanı sıra Türkiye’nin jeopolitik önemine ayrı bir pencere açarak yeni bir dinamik katıyor.İkinci Dünya Savaşı sonrası ve özellikle Soğuk Savaş döneminde Sovyet yayılmacılığının Batı’ya ilerlemesi karşısında bir tür bariyer işleviyle “İleri Karakol”a dönüştürülen Türkiye, günümüzde Doğu ile Batı’yı birleştiren köprü kimliği ile coğrafyasının kendisine yüklediği olumsuzlukları aşma konusunda ayrı bir alan kazanmış bulunuyor.Ünlü stratejist McKinder’in günümüzde geçerliğini artırarak sürdüren “Orta Asya’ya hakim olan güç, dünyaya hakim olur” tarzında özetlenmesi olası “Heartland” teorisinin pratik alana yansıdığı bir süreçte devreye alınan BTK demiryolu hattı Türkiye’nin artan önemine koşut olarak yeni rekabetlerin habercisi kimliğinde görülmelidir.ABD’nin uzunca bir süredir çıkar odaklı ağırlık merkezini Akdeniz ve Ortadoğu’dan Asya-Pasifik hattına kaydırmış olması ve Çin’in önlenemeyen yükselişi ile birlikte Putin Rusya’sının yeniden elde ettiği küresel aktör konumundan duyduğu rahatsızlık bir arada değerlendirildiğinde Demir İpek Yolu’nun güzergah ülkelere sağlayacağı girdilerle varış noktalarındaki Batılı ülkelerle çok yönlü gelişecek ilişkiler Washington açısından uyanmak isteyeceği kötü bir rüya olmalı...BTK’ya, değişen ve değişmesinin engellenmesi çok ta mümkün olmayan yeni bir dünyanın “Küçük ama önemi görünür gelecekte anlaşılacak, insanlık için büyük bir adım olarak Hoş Geldin” diyebiliriz.
“Öyle horozlar vardır ki, güneş onlar öttükleri için doğuyor sanırlar!..Ledric DumontBir terör örgütünün (DEAŞ) işgal ederek başkent ilan ettiği Rakka’nın bir başka terör örgütü YPG’nin eline geçmesinden sonra Pentagon sözcülerinin aklımızla alay eden “Rakka özgürleştirildi” açıklamaları yılın şakası olmalı.Üstelik YPG’ye “Türkiye’yi rahatsız ettiği için adınızı değiştirin tavsiyesinde bulunduk, ertesi günü gelip Suriye Demokratik Güçleri adını aldık dediler, araya bir de demokratik! sözcüğünü eklemişler.” açıklamasını alaycı bir gülümseme eşliğinde yapan Amerikalı generalin sözleri havada asılı dururken...Zaferlerini! Önderleri Öcalan’a armağan ettiklerini terörist başının resimleri önünde halay çekerek açıklayan YPG’lilerin, PKK’nın Suriye izdüşümü olduklarını kanıtlayan bu açık itiraflarına karşı ABD’den birincisini bastıran bir ikinci şaka daha geldi. ABD Genelkurmay Başkanı Dumford “Öcalan saygı duyulmayı hak etmeyen birisi” diyerek YPG’yi ağır! bir şekilde kınamış oldu.Kadın militanlarını en ön sıralara koyarak verdikleri fotoğraflarla radikal dinci DEAŞ’tan farklı oldukları mesajını Batılı ülkeler kamuoylarına ileterek esasen var olan sempatiyi daha da artırmaya yönelik bir propaganda örneği veren YPG’lilerin yanında, Amerikalı yetkililerce SDG’nin ana bileşenini oluşturduğu söylenen muhalif Arap savaşçıları zafer şenliklerine ortak etmemek Pentagon’un aklına her nedense gelmemiş görünüyor.Bir Arap kenti olan Rakka’nın DEAŞ’tan arındırılması YPG’nin propagandasına alet edilir, zafer tacı terör örgütüne sunulurken SDG içinde var olduğu söylenen Arap savaşçılara ait bir tek kare olsun fotoğrafın medyaya yansıtılmamış oluşu YPG’nin gerçek kimliği konusunda kararsız kimi zihinlerde örgütün legalize edilmesine yönelik bir algı yönetimi değil de nedir?Medyaya yansıyan görüntülerden artık var olmayan, belli ki çok ağır bir bombardıman altında hayalet bir kente dönüşerek yok edilmiş Rakka meydanında açıklama yapan kötü bir Rambo kopyası YPG’linin “Rakka federal Suriye’nin bir parçası olacaktır” açıklaması ile Suriye’nin gelecekteki yapısını kendince ilan ederek çizmeyi aşması karşısında ABD’nin sessizliği her nedense “konuşana değil söyletene bak” sözlerini anımsatmıyor mu?Kaldı ki Rakka’nın bir terör örgütünden bir başka terör örgütü eli ile arındırılarak “özgürleştirilme” harekatı başladığında YPG adına yapılan açıklamalarda Rakka’nın geleceğini belirlemek için bir referandum yapılacağı da söylenmişti.Bu noktada Rakka fotoğraflarındaki bir başka garipliğe değinelim. DEAŞ zulmünü sonlandırarak kendilerini özgürleştiren kurtarıcılarını! sevgi gösterileri ile karşılayan Rakka’lılar nerelerdeydiler dersiniz?Tüm dünyanın korku ve nefretini eş zamanla kazanmış DEAŞ’ın yenilgisi üzerine YPG’nin bu denli öncelenerek kurtarıcı kimliği ile sahneye çıkarılmış olması ve ABD-YPG ilişkisinin şimdilik federasyon olarak seslendirilen Suriye’nin gelecek planlamalarına birlikte bakıldığında “Washington’da oturan Krallar hiç bu kadar çıplak olmamıştı.”
“Allah’ın değirmeni ağır, fakat emin öğütür.”“Ellerinde IKBY bayrağı yerine İsrail bayrakları ile şenlik yapanlar geleceklerini ipotek altına alan Bağımlılık! Referandumunun kaçınılmaz bir biçimde kesilecek, kan ve acı vaat eden faturalarının mutlaka önlerine geleceğini çok geç kalmadan bilmek durumundadırlar.”Bu satırlar IKBY’de, tartışmalı bölgeleri de kapsayan referandumdan hemen sonra 6 Ekim’de yayınlanan “Kürtlerin Dramı” başlıklı yazımızda yer almıştı...İsrail dışında hiçbir devletin onaylamadığı, ABD’nin ise yalnızca zamanlamasına karşı çıkmakla yetindiği bağımsızlık referandumu sonrası Barzani’ye ciddi bir fatura kesileceği, İbadi’nin küresel düzlemde arkasına aldığı güçlü destekle bu yanlış hesabı Bağdat’tan geri döndüreceği çok açık olmasına karşın yaşanan tek sürpriz bu kadar çabuk olması.KYB’nin önceleri referanduma soğuk bakması, sonradan ikna! edilerek desteleme kararı aldığının açıklandığı günlerde Talabani ve İran’a yakınlığı ile bilinen Kerkük valisi Kerim’in başlattığı ve Barzani’yi referandum kararı almaya iten oyunun son perdesi açılmış ve körler ülkesinin tek gözlü kralı Barzani engelleyemediği hırs ve kibri ile bu tuzağa düşmüştü.Nitekim Bağdat ve özellikle İbadi’nin, Barzani’nin uluslararası arenada içine düştüğü yalnızlıktan yararlanarak çoktandır dolmuş bulunan hesap defterini kapatmak üzere Türkiye ve İran’ın da desteğini alarak Irak ordusunu harekete geçirmesi üzerine KYB’li peşmergelerin cepheyi terk etmeleri, Talabani ailesinin hiçbir zaman güvenmedikleri ve hoşlanmadıkları Barzani’ye öldürücü bir darbe vurması ile şimdilik sonlanmış görünüyor.Ne var ki KDP ve KYB arasında yıllardır süregelen liderlik mücadelesinde yeni bir perdenin açıldığı Kuzey Irak’ta, Barzani’nin aşiret kültürü açısından utanç verici yenilgisine karşın oyunun bütünüyle sonlandığının ileri sürülmesi yanıltıcı olabilecektir.İbadi ve KYB’nin İran’a yakınlığı, Tahran güdümlü Haşdi Şabi güçlerinin Irak’taki varlık ve gücüne bağlı olarak İran’ın Irak’ta giderek artan etkisi, Trump’ın İran alerjisi ve İsrail’in bölgede hayata geçirmeye çalıştığı Kürt devleti projesinin ötelenmesi ile bir arada değerlendirildiğinde önümüzdeki süreç Suriye’yi de içine alan yeni oyunlar, ittifaklar, ayrışmalar ve çatışmalara sahne olacak görünmektedir.PKK’nın ağır silahlı Irak ordusuna karşı direnme gücü olmadığını bilmesine karşın Kerkük’te gövde gösterisinde bulunmuş olmasının Barzani ile birlikte hangi aktörlere ne tür bir mesaj niteliği taşıdığı da bu senaryoya eklendiğinde saflar giderek belli olmaya başlamıştır.Bu bağlamda referandum öncesi Barzani’ye açık ve güçlü bir destek veren İsrail’in son günlerdeki sessizliği ise her nedense “bazen susarak çok şey anlatabilirsiniz” sözünü akla getirmektedir.
“Işık görünmeden renk görünmez.”MevlanaIrak, Suriye, İran, Kuzey Kore, Somali, Yemen, İspanya, Rusya, ABD ve bütün bunların yansıması olarak çok yakın bir gelecekte Türkiye’de önümüze çıkacak renkleri görebilmek için ışığa hiç bu kadar ihtiyacımız olmamıştı.Irak’ta Başbakan İbadi’nin, Barzani’yi siyaseten daha da zayıflatmak ve bağımsızlık hayallerine son vermek üzere Kerkük’e başlattığı harekat, İran’a yakınlığı ile bilinen KYB’ye bağlı peşmergelerin pasif tutumları sonucu ilerleme kaydederken Türkiye açısından başkaca tehlikeli renklerin belirmesine eşlik ediyor görünüyor.Bu renklerden birincisi İran güdümlü ve olumlu bir sicili bulunmayan Haşdi Şabi güçlerinin Türkmen ağırlıklı Tuzhurmatu ve Tazehurmatu’ya yönelmesi. İkincisi ise KDP tarafından reddedilmiş olsa da PKK’nın Kerkük’te fotoğraflarla kanıtlanan varlığı ve köşeye sıkışmış görünen Barzani’nin PKK ile yakınlaşma olasılığı...İran Devrim Muhafızlarına bağlı Kudüs Gücü Komutanı Kasım Süleymani’nin Kuzey Irak’ta bulunduğuna ilişkin haberler, Türkiye ile İran arasında ilişkilerin geldiği noktada Haşdi Şabi’nin Türkmenlere yönelik güç kullanımını engellemeye yönelik bir uygulamanın sinyali ise birinci tehlikenin rengi beyaza dönüşebilecektir.Ancak Barzani’nin, bağımsız Kürdistan’ın kalbi olarak nitelediği, Körfez Harekatının başladığı günlerde tapu ve nüfus kayıtlarını imha ederek yıllar içinde demografik yapısını değiştirerek Kürtleştirdiği Kerkük’ü kaybetmemek ve Ankara’ya karşı bir pazarlık kartı elde etmek için PKK ile yakınlaşabileceği, olasılık senaryoları içinde yer almayı sürdürüyor.İsrail’in Barzani’ye verdiği koşulsuz destek, ABD’nin Suriye’de PKK’nın izdüşümü PYD ile ilişkisinin vardığı boyut düşünüldüğünde, Büyük Kürdistan’ın inşası için böyle bir yakınlaşma komplo teorisi olmanın ötesine taşacak verileri içinde barındırıyor.Bu nedenle Astana süreci bağlamında TSK’nın, rejim ve muhalif güçler arasında çatışmasızlık sağlama görevi ile Suriye’ye girdiği ve HTŞ’nin anlaşmalı olarak boşalttığı alanlarda ilerleyerek İdlib merkeze yöneldiği şu günlerde ortamın provokasyonlara açık yapısı ve bu yapının anahtarlarına kimlerin sahip olduğu dikkatle izlenmesi gereken bir başka renk olarak ortaya çıkmaktadır.Goethe’nin son nefesinde söylediği “Işık, biraz daha ışık...” sözleri günümüzde Mevlana’nın deyimi ile önümüzdeki renkleri görerek güvenle yaşayabilmek için her zamandan çok daha fazla bir önkoşula dönüşmüş bulunuyor...
“Ağır ağır acele et...”Latin atasözüBu köşenin okurları 08 Ağustos günlü “Suriye ve Irak’ta Neler Oluyor” başlıklı yazımızın; “Bölgede Lozan ile yırtılıp atılan malum projelerin gerçekleştirilmesi için yıllardır adım adım sabırla oluşturulan o çözülmez görünen Gordion’un düğümünü kesecek kılıç, kendisini kınından çıkaracak İskender’ini bekliyor.” şeklindeki son cümlesini anımsayacaklardır.ABD’nin, Brett McGurk üzerinden (27 Temmuz 2017, The Middle East Institute) Türkiye’yi suçlayarak İdlib’e operasyon sinyalleri vermesi ve bölgeyi PYD’ye açarak Afrin’i koruma altına alma niyetinin açığa çıkmış olmasından yaklaşık iki ay sonra Suriye’de kartlar bir kez daha yeniden dağıtılıyor. İdlib’in; Tartus ve Hmeymim’in güvenliği için Rusya, rejimin kalıcılığı ve gücü için Esad, hemen kuzeyinde yer alan Afrin için Türkiye açısından Gordion’un düğümü konumuna yükselmiş olması Pentagon’un Suriye’ye ilişkin gelecek planlamaları ile bir kez daha çakışmış bulunuyor.İdlib ve çevresinde konuşlanan El Nusra ve diğer radikal dinci grupların çatı örgütü Hay’at Tahrir al-Sham’a bağlı, sayıları 20.000 dolayında varsayılan Irak, Afganistan, Lübnan, Çeçenistan’dan çatışma deneyimli militanın varlığı uzun ve zor bir operasyonu işaret ediyor olsa da Orta Doğu’nun değişmeyen kuralı “Para ile satın alınan sadakat, daha fazla para ile mağlup edilebilir” gerçeğini unutmamak gerekiyor.Türkiye’nin kara ve Rusya’nın hava desteğinde ÖSO unsurları ve Özel Kuvvet Birimlerinin öncülüğünde başlayan İdlib harekatında önümüzdeki süreçte TSK’nın daha aktif rol alması ve operasyonun Afrin’e uzanması sürpriz bir gelişme sayılmamalıdır.Ancak Afrin’in, Cerablus ve El Bab’a oranla engebeli ve dağlık coğrafyası, YPG’nin, Kandil’den gelen dost! bir Avrupa ülkesine mensup mühendislerin yardımıyla inşa ettiği yüzlerce metre uzunlukta savunma mevzileri ve bunkerlerle oluşturduğu bir tür Majino Hattı, anlık ve güçlü bir hava desteği gerektireceği için Afrin’de 8-12 ayrı noktada kurduğu gözlem! istasyonlarında 200 dolayında asker bulunduran Rusya ile Türk Hava Kuvvetlerinin ayrı bir işbirliğini zorunlu kılıyor görünmektedir.PYD’nin tümüyle ABD etki ve güdümüne girmesini istemediği için YPG’ye açıktan karşı çıkmayan ve örtülü bir destek veren Rusya’nın samimiyet testinin merkezindeki yer İdlib değil önümüzdeki günlerde Afrin olacaktır.İkinci Dünya Savaşında “Yıldırım Savaşı-Blitzkrieg” taktiğinin sahibi Alman general Heinz Guderian’ın “Tank paletleri bir kere dönmeye başladığında hedeflerine varmadan asla durmazlar” sözü dostlarımızca, kınından bir kez daha çıkmış görünen İskender’in kılıcı ile bir arada değerlendirilmelidir.
“Kötülere iyilikte bulunmak, iyilere kötülük etmek gibidir.”SadiGeçirdiği beyin kanaması sonucu yıllardır felçli olan KYB lideri Mam (amca) Celal Talabani’nin hayatını kaybetmesi ile birlikte Barzani, uluslararası arenada adı ve yüzü bilinen tek Kürt lider konumuna kavuşmuş bulunuyor.Gençlik yıllarından (17 yaşında) başlayarak Kürt siyasetinin en önemli figürlerinden birisi olan Talabani’nin ölümü ile birlikte, eşi Hero Talabani’nin Barzani karşıtı söylemleri ve tutumunun, başta Goran Hareketi olmak üzere diğer siyasi partilerin eşliğinde daha da sertleşerek bir iktidar kavgasına dönüşmesi IKBY’de 1 Kasım’da gerçekleştirileceği açıklanan seçimler öncesi ve sonrasında sürpriz bir gelişme sayılmamalı.Türk kamuoyu, Mam Celal’i, uzun yıllar boyunca PKK’ya, Irak ve Suriye’de açtığı alan/destek ile Türkiye’nin ortak mücadele önerisi üzerine sarf ettiği “Türklere bir Kürt kedisi bile vermem” cümlesi ve Süleymaniye’de yaşanan çuval olayına görünürde! neden olan ihbarın arkasındaki kişi olarak anımsamaktadır.Bağdat tarafından görevinden azledilmesine karşın koltuğunu terk etmeyen Kerkük Valisi Necmettin Kerim’e, yıllar önce Kuzey Irak’ta konuşlu Türk Özel Kuvvetlerine bağlı timlerce suikast düzenleneceği ihbarı üzerine Süleymaniye baskını ve Türk kamuoyunda hala kanayan bir yara olan çuval geçirme olayı yaşanmış, teyit edilemeyen bir bilgiye göre Kubat Talabani (Mam Celal’in oğlu) baskını kamera ile kaydetmişti.Bu olayı anımsatmamızın nedeni, yakın geçmişte Türkiye’nin askeri bir müdahalesi karşısında “Kuzey Irak’ı cehenneme çevireceği” tehditlerini savuran Barzani’nin kahramanı olduğu, belki de Talabani’ye esin kaynağı olan bir başka ihbar...Geçmiş yıllarda, Kızılay’ın, Kerkük ve Musul’da yaşayan Türkmenlere gönderdiği gıda malzemelerini Özel Kuvvetlere mensup bir timin korumasında taşıyan konvoyda silah ve mühimmat bulunduğu KDP tarafından Amerikan güçlerine ihbar edildiğinde konvoy durdurulmuş, yapılan aramalarda bildirim dışı bir şey bulunmamasına karşın Özel Kuvvet Timi silahlarından arındırılmış ve TIR’lar Amerikalı askerlerin refakatinde Habur sınır kapısına geri getirilerek yetkililere teslim edilmişti.Dilerseniz Özal döneminde cebine diplomatik pasaport konularak dünyaya açılması sağlanan Barzani’nin, Kuzey Irak’ta konuşlu PKK’ya yaklaşımını belirleyen bir başka örnekle devam edelim.PKK’nın şahin kanadının en önemli isimlerinden Cemil Bayık böbrek rahatsızlığı nedeniyle yıllarca düzenli olarak diyaliz için Kandil’den Erbil’e gitmiş ve tedavisi burada Barzani güçlerinin bilgi ve koruması altında gerçekleştirilmiştir.Bütün bunlar ne zaman mı yaşanmıştır?KYB güçlerinin Erbil’e girip KDP’yi ezmek üzere olduğu bir sırada Türkiye’nin devreye girip Barzani’ye ikinci bir hayat şansı vermesinden sonra...Daha da çoğaltılması olası bu çok küçük örnekler anımsandığında bile Barzani’nin gerçek yüzü ortaya çıkınca şaşkınlık yaşayanlara şaşırmak gerekmiyor mu?
“Ne yazık ki o ulusa, parçalara bölünmüştür ve her parçası kendini bir ulus sanır...”Halil CibranIKBY’de gerçekleştirilen bağımsızlık referandumu konusunda söylenmeyen en önemli şey belki de adının yanlışlığıydı. Bağımsızlık adı altında özlemlerine kavuşmak için sandık başına gidenler, sonuçların açıklanmasından hemen sonra ellerinde İsrail bayrakları ile Erbil sokaklarında şenlik yaparlarken aslında ABD ve İsrail’e bağımlılıklarını onayladıklarının ne kadar farkındaydılar bilinmez ama tarihleri boyunca emperyal güçlerce kullanılarak sömürülen Kürt kardeşlerimizin önünde hala bir fırsat penceresi var.Saddam döneminde ABD’nin eğiterek donattığı Ray Ban gözlükleri ile kameralara poz veren peşmergelerin aileleri ile birlikte Irak’tan, Guam adasındaki ABD üssüne oradan Amerika’ya kaçırıldıkları günlerde, ABD Temsilciler Meclisinde, CIA’nin Iraklı Kürtlere yönelik illegal faaliyetleri ile ilgili kurulan bir araştırma komisyonunun varlığı ve burada konuşulanlardan, referandumda tüm iyi niyet ve heyecanları ile oy kullananlar Barzani’nin aksine herhalde bilgi sahibi değillerdi.Araştırma Komisyonunda ifade veren ve ifadesi komisyon çalışmaları sonlandığında yayınlanan PIKE raporunda yer alan bir yetkilinin sözleri aynen şunlardı; “Ne Amerika Birleşik Devletleri, ne de Dr.Kissinger (Dönemin ABD Dışişleri Bakanı) Kürtler için bir zaferi arzulamaktadır. Onlar yalnızca isyancıların, (Kürtlerin) Irak’ın kaynaklarını tüketmeye yetecek düzeyde bir çatışmayı sürdürebileceklerinden emin olmayı ummaktadırlar.” (EIR, The Hot Autumn, Ağustos 1983, Frankfurt)Saddam döneminde, bağımsızlık için değil Irak’ın kaynakları ve gücünü tüketmek üzere ABD tarafından görevlendirilerek çatışmaya sürülen Kürtler bugün kendilerine İsrail’in güvenliği için bağımsızlık şekeri ile Araplara karşı ikinci bir cephe kurulması ödevi verildiğinin acaba ne kadar farkındadırlar?Ellerinde IKBY bayrağı yerine İsrail bayrakları ile şenlik yapanlar, geleceklerini ipotek altına alan Bağımlılık! Referandumunun, kaçınılmaz bir biçimde kesilecek kan ve acı vaat eden faturalarının mutlaka önlerine geleceğini çok geç kalmadan bilmek durumundadırlar.ABD Dışişleri Bakanı Tillerson’un referandum konusunda “ilgili tarafları güç kullanmaktan kaçınmaya davet eden” açıklaması ve ilgili tarafların kuşkusuz Bağdat, Tahran ve Ankara olması oynanan oyunun bir başka halkası değil midir?Tarih Barzani’yi halkına bağımsızlık kazandıran bir lider olarak değil, halkının saf duygularını sömürerek onları, eğer gerçekleşebilirse uydu bir devletin bağımlılığına mahkum eden kişi olarak yazacaktır.
“Öldürücü olan geldiğini görmediğiniz yumruktur.”IKBY’nin gerçekleştirdiği bağımsızlık referandumunun gölgesinde kalmış görünen Suriye’deki gelişmeler hız kazanarak ve nihai amaca ilişkin gizlilik perdesi kalkarak sürüyor.26 Eylül’de yayınlanan “Biz bu filmi görmüştük” başlıklı yazımızda PYD’nin birincisi 22 Eylül’de gerçekleştirilen, diğerleri 9 Kasım 2017 ve 19 Ocak 2018’de gündeme gelecek üç aşamalı seçim planından söz etmiştik.PYD’nin “Özgür Rojava’dan Federal Demokratik Suriye’ye Doğru” başlıklı 7’nci Kongresinde alınan kararlar doğrultusunda Şahoz Hasan ve Hevi Mustafa’nın Eş Başkanlıklara seçilmesinden hemen sonra Salih Müslim’in yaptığı açıklama yakın gelecekte yaşanacakların işaret fişeği kimliğinde.Salih Müslim açıklamasında; IKBY’de gerçekleşen referanduma güçlü bir destek vererek “Güney halkımızın sergilediği iradeye saygı duyulması” gerektiğini söylemiş ve KDP ile aralarındaki ihtilafları “teferruata dair” olarak nitelemişti.Müslim’in, IKBY bölgesinde yaşayan Kürtleri “güney halkımız” olarak nitelemesi, Barzani’nin öteden beri seslendirdiği dört ayrı ülkeye bölünmüş Kürtleri çatısı altında toplayacak ‘Büyük Kürdistan’ ideal ve hayaline açık bir gönderme olmanın ötesinde bir tür işbirliği önerisi niteliğinde.Bu gönderme ve öneri Suriye Dışişleri Bakanı ve Baas’ın güçlü aktörü Velid Muallim’in, 26 Eylül’de Russia Today gazetesine yaptığı ve “Suriye’li Kürtlerin özerklik taleplerinin IŞİD’le mücadelenin sonlanmasını takiben tartışılabileceğini” söylediği açıklama ile birlikte okunduğunda Suriye’de pişirilen aşın kokuları rahatsız edici bir düzeye yükselmiş bulunuyor.ABD, kara gücü olarak kullandığı YPG aracılığı ile Irak-Suriye sınırı ve Deyr ez Zor bölgesinde yoğunlaşan petrol bölgelerini denetim altına almak isterken Rusya,İran ve Suriye, Pentagon’un taktiklerini etkisiz kılmak için karşı ataklarına hız kazandırmış ve alanda göreli bir üstünlük elde etmiş görünüyor.Bu güç mücadelesi ve nüfuz alanlarının tahkimi savaşımında, her iki tarafın yanına çekmek istediği PYD ise önünde açılan alanı, Barzani’nin sıkışmışlığından da yararlanarak Suriye’de Federal bir yapının gerçekleşmesi için zorlamaya başlamış bulunuyor.Suriye’de, ABD ve örtülü de olsa Rusya’nın koruması altına giren ve Türkiye’nin askeri müdahalesine karşı bir tür dokunulmazlık elde etmiş görünen PYD/YPG’nin gelecekteki hamleleri ile Barzani’ye uzattığı dostluk çiçeği önümüzdeki süreci çok kritik, radikal karar ve uygulamalara uzanan bir kulvara yöneltmiş görünüyor.Türkiye için alarm zillerinin daha yüksek sesle çaldığı yer bugünlerde Irak’ın kuzeyinden çok Suriye’nin kuzeyi olmalı...Çünkü, La Fontaine’nin sözü ile “zamanında davranmadıktan sonra koşmanın bir faydası yoktur.”