Mimolett’i sevdim, Emirgan Egeli’de kendimi buldum

´Görevimiz Lezzet!´

Haberin Devamı

Bizde yediğin içtiğin sende kalsın, gezip gördüğünü anlat derler ama insanların lezzete olan ilgileri arttıkça bu laf tersine döndü. Üstelik “Göreviniz Lezzet“ ise anlatmaktan hiç kaçış yok. Sadece keyif için gittiysem de Sıraselviler’de hizmet veren Mimolett’teki bir akşam yemeğinden etkilendiğim için yazmak istedim. Keza aynı şekilde Emirgan Egeli’den. Mimolett’te, öncelikle karşılayanların zarafetiyle yaşanılan beklenilirlilik duygusu çok pozitif bir ilk adım, mutlaka herkes için... Restoran da olsa Türk konukseverliğini yansıtmak her zaman bir artıdır. Mekanın Avrupa’nın en şık lokantasını bile sollayacak tarzda olması ikinci artı. Avrupa’nın adı varsa var. Biz onları her zaman şaşırtabiliriz. Zaten çoktandır İstanbul sadece tipik yerleriyle değil, parasını müstesna bir servis alarak hakkıyla harcamak isteyen kişilerin de uğrağı.
Her ne kadar ambians ve servis önemli olsa da bütün bunları taçlandıran hiç tartışmasız lezzetli yemeklerdir. Onlarsız lokantacılık olmaz... Bu yemeklere ayrı bir tat katan şarap seçkisi de artık yemek kadar önemli. Mimolett’de ikisini de buldum. Tabii her lokantada olduğu gibi mönüden isabetli bir seçim de önemli.

350’yi aşkın şişeyle adeta bir şarap akademisi

Şef Murat Bozok’un arasında iki yıldızlı ünlü Atelier Robuchon bulunan iddialı lezzet noktalarındaki deneyimlerini kendi yerinde değerlendiriyor. Dağarcığındaki bilgileri Türk mutfağı ile harmanlamak gibi bir misyonu da ayrıca beni etkiledi. Şef, konuklara nerede olduklarını duygusunu yaşatmalıdır. Bu tarz, entelektüel bir şefliği yansıtır. Bozok ayrıca Türk mutağının öne çıkan ürünlerinden güç almış. Doğrusu da bu. Mönüsündeki yiyebildiğimiz kadarıyla en lezzetli yemekleri Türk mutfağının lezzetli kuzusu (öncelikle de pirzolası) ve bir de uykuluk gibi yurt dışında karaborsa olan yiyecekler... Bu arada elmalı çorba fikri güzel ama trüf ile aromalandırılmış yağ kullanmak demode kaçmış. Özgün bir koku yaratmak vurucu olurdu. Sütlaç sufle fikri, her iki çeşitin de batıda doğuda herkese yakın birer lezzet olarak mönüdeki sağlam bir çeşit, ama sütlacı daha net tatmak, algılamak sufleye dahil edilmesi gerek. Zira burada aromadan ziyade ki (aroma her zaman kolayca katılabilir) sütlacın sade kokusu ve pütürlü dokusu önemli. Mimolett’de iyi şaraplar kadeh olarak da veriliyor. Böylece tek bir şaraba takılmadan, özellikle iki kişi gidenler için bu önemli, çok çeşitli şarap tatma şansı veriliyor. California Chardonnay’i Kayra’nın beğendiğim beyaz şarabı olarak yine tattım. Ama gecenin yıldızı şarabı Paşaeli şarabı idi. Bu uzun lezzetli ve zengin bukeli şarap tek bağ şarapçılığının kaliteli bir şarap üretmek için şart olduğunu kanıtlayan bir şarap. Trakya Kolorko 2009 rekoltesi belirli sayıda üretilen bir şarap. Varyetesi kaybolmak üzere olduğundan daha da değerli. Umarız koybolmaması için bir şeyler yapılır. Mimolett yemeklerin yanı sıra 350’yi aşkın şarap seçkisi ile bir şarap akademisi de sayılır.

Deniz palamudu yerine sünger gibi İzmir lokması

Hafta sonu Eminönü’nde ekmek arası balık yemek için ısrarlıydım. Norveç’ten ithal donmuş uskumru kullandıklarını bilsem de... Kalabalık deniz kıyısındaki, panayır kalabalığını andıran coşkulu manzara beni umutlandırdı ama heyhat, Boğaz kıyısında bari bunu yapmayın. Bu traji komedi durumunun sarsıntısını bir nebze Osmanlı lokmasının tadıyla atlatabildim. İri ve ortası delik lokma tam anlamıyla lezzetli bir sokak yiyeceği haline gelmiş. Yağı biraz kararmış ama olsun... Dışı gevrek ve içi de sünger gibi... Şerbetin içinde yok olup kayış gibi sertleşen fındık lokmalara elim gitmiyordu, İzmir lokmasını (burada Osmanlı diye geçiyor) bulunca çok sevindim.

Emirgan’da Egeli’den hoş sürpriz

Kurbanın olduğum Emirgan. Çeşit çeşit kahveleriyle, muhallebicileri, dondurmacılarıyla, görkemi çınarlarının altında bir otantik lezzetler sahnesi burası. Her geçen gün buradaki lezzet noktaları çoğalıyor. Eksiği bir balık lokantasıydı. Balık için zarif bir mekan, mevcutlara eklendi. Egeli Balık Lokantası, çağdaş mekanıyla önce gözümü okşadı. Sonra da teşhir yeri olan camlı buzdolanın tertibi ve içindeki yiyeceklerin tazeliği. Levrek çiğ, kılıç hardallı gibi çeşitleri ekmek arası bile yenebiliyor burada. Sahibi Selanikli Gürasa Gerekli’nin beyefendiliği olduğu gibi yansıyor, hem yiyeceklere hem de mekana... (Anne tarifiyle yaptığı rezeneli ve anosonlu turşunun hafif tatlı tadı, sirkenin içindeki tüm sebzelerin tadına yüzde yüz tercih edilir.



Sipariş de verebiliyorsunuz.) Balık fiyatları makul, şarabıyla ve de rakısıyla. Balık lokantalarının çoğunda yediğimiz kazıkları düşünürsek hele... Balıkları canı gönülden pişiren aşçıları Engin Usta ve yardımcısı Mustafa’nın Karadenizli olmalarındah mıdır nedir, balığın burada emin ellerde olduğu hemen anlaşılıyor. Garson Osman’ın sıcak ama profesyonel tavrı ile mahalle sıcaklığını taşıyan ama bir o kadar da profesyonel bir lokanta olmasında bir artı. Salatayı nasıl yapacakları konusunda kararsız kalan anlı şanlı balıkçıları düşündüğümde bir kez daha mutlu oluyorum, buradaki salata gibi salatadan. Yeşilliği bol, limon ve zeytinyağı ile mutfakta soslanmış, yani olması gerektiği gibi... Ama beni tam hedeften vuran bir hafta önce yiyemediğim ekmek arası deniz balığını burada bulabilmem oldu. Izgara edilen hamsiler, olması gerektiği gibi ekmek arasına roka ve soğan ile konuluyor. Yaşasın dedirten basit ama bu İstanbul’a has, biraz da Egeli olan balık çeşitleri ve mezeleri bulduğum için çok seviniyorum. Ekmek arasında darısı Eminönü balıkçılarını başına.

DİĞER YENİ YAZILAR