İddialı lokantaların mönülerinde bulunmayan tatları, klasik ve nostaljik havasıyla Sarıyer’deki Kaptan Restoran, balıkseverler için ideal bir lezzet mekanı. Kireçburnu’ndaki Set Balık’a örnek olsun.
Amerika’dan gelen yemek yazarı arkadaşımı uygun bir şekilde ağırlamak için Kireçburnu’ndaki Set Balık Lokantası‘nı seçtim. Tercih nedenim bulunduğumuz yere yakınlığı ve hakkında iyi şeyler duymuş olmamdı. Buna yeni bir yer arayışını da eklemem gerek.. Daha adımımı atar atmaz yanlış yere geldiğimi anladım. Öncelikle silinmemiş pencereler. Boğaz’ı kirli pencerelerden seyretmek… Hadi bunu atlayalım. Masa seçimi. Sadece üç beş kişinin oturduğu uzun masaların ucuna oturtulmadık. Rezerve oldukları söylense de böyle bir durum yoktu; sadece daha kalabalık grupların gelme umuduyla boş tutuluyor gibiydiler…
Set Balık’ta birkaç gün dolapta beklemiş mezeleri görünce iştahımız iyice kaçtı.
Buyur edildiğimiz masanın hemen yanı başlarına diğer masalardan alınan kirli tabakların temizlendiği ek masa konmuştu. Bu kirli tabak masaları restoranın her tarafına serpiştirilmişti. Bunların üzerinde garsonlar mutfağa götürmeden önce müşterilerin kirli tabaklarını temizleyip üst üste diziyorlardı. Bu mide bulandırıcı görüntü, garsonların özenti lokantacılığı temsil eden uzun önlükleri ile öyle tezattı ki! Bir de masalarda birkaç gün dolapta beklemiş mezeleri görünce iştahımız iyice kaçtı. Üzerlerine, muhtemelen gizlemek için, yoğurt dökülmüş kabak çiçeği dolmalarının üstleri kurumuştu dolapta beklemekten. Çıkarken gözüme ilişen mutfağın pis görüntüsü ne kadar isabetli hareket ettiğimizi bir kez daha kanıtladı. Nerede bu iddia nerede karşılığında verdiği servis ve bu sevimsiz ortam!
"İstanbul’da iki tip balık lokantası var; biri klasik diğeri ise özenti ve lüks olanlar."
Son çare Sarıyer’in yolunu tuttuk. Buradaki eski tip balık lokantaları insanı hep mutlu eder. Bilmem kaç senelik Kaptan Restoran’ın öğle ışığının ısıttığı sevimli görüntüsü hemen içimize su serpti. Buranın gedikli başgarsonu samimi bir tebessümle bizi karşıladı.. Soğuk da kalmamamız için çaba sarfederek bizi istediğimiz yere buyur etti. “Mezeler taze çıktı” dedi, müjdelercesine! Sıcak fasulye pilakisi, lezzetli bir fava, kaya koruğu turşusu az sonra tereyağında sote karides masadaydı. O iddialı lokantaların mönülerinde bulundurmadıkları bu özgün balık çeşitini adeta yuttuk. Diğerleri alıştığımız çeşitler olsa da hepsinin tazelikleri iştahımızı arttırdı. Mutfağın aralanan kapısından sevimli aşçısını ve tertemiz mutfağını gördüm. İçim daha da rahatladı. Yaptığı işten memnun, karışısındakini de memnun etmek kadar güzel bir denge var mı, hele yemek işinde.. Bu iki örneği bir kaç kez yaşadım. Başkalarına da rastlamak kayda geçirme gereğini duyurdum.
Kaptan Restoran’da ise hamsi tava Karadeniz usülünde, hepsi çıtır çıtırdı.
İstanbul’da iki tip balık lokantası var. Biri Kaptan gibi klasik, nostalji duyduğumuz, kültürümüzün bir parçası haline gelmiş olanlar, ikincisi de özenti, lüksü önemseyip lezzetle uğraşmayı arka plana atanlar. İstikbal birinci şıktadır. Hem kültürel ve hem de lezzetsel olarak!