Öncelikle Bilfen Okulları yönetimini bu girişimlerinden ötürü candan kutlamamız gerek. Mutfak öyle kolay bir iş değildir. Malzeme temini, gereç temini, çalışma mekanı gibi detaylar zorlayıcıdır. Bilfen bunun üstesinden gelmiş hem de altı kez.
Bu yıl altıncısı yapılan yarışma ve uluslararası nitelikte olanın üçüncüsü imiş. Bu yarışmanın her 23 Nisan Çocuk Bayramı’na denk gelen tarihte yapılarak bayramın mana ve ehemmiyetin de idrak edilmesini sağlıyor olması da bence çok önemli. Yarışma günü önceden bir elemeye tabii tutulan çocuklar bütün gün yemeklerini hazırlamışlar. Ben sonuna yetiştim. Macaristanlı genç öğrenci bir taraftan makarnasını kaynatırken, bir yandan da etlerini tavada çevirmekteydi. Bu yıl yarışma başlıkları “Sıcak Soğuk Sandviçler”, “Makarnalar”, “Meyveli Tatlılar” olarak seçilmiş. Değerlendirme kriterleri ise ne kadar sağlıklı ve sunumda yaratıcı olmaları üzerineydi.
Gereksiz sunum fobisi
Çocuklar olağanüstü yemeklerle karşımıza çıktılar ve jürinin seçimini zorlaştırdılar. Ancak o günkü değerlendirme de kanıtladı ki lezzet olmadan yemek olmaz. Sunumdaki yaratıcılık ancak ve ancak kendine baktırtır ama damakta hiçbir etki yaratmaz. Zira kimse tablo gibi seyredeceği bir yemek istemez. Lezzet beş duyuya hitap eden bir kompozisyon olsa da damak bunlar arasında tatmin olması gereken ilk duyu.
Bu konuyu burada vurgulamamın nedeni son yıllarda yetişkin şeflerin gereksiz bir sunum fobisi yaşamaları... Oysa yemek ancak ikisi birbirini desteklediği zaman başarılıdır. Mesela öğrenci yarışmacılardan Oğuzhan Bıçakcı, “Jumbo Jet” adını verdiği sandviçi ile bu hassasiyeti yakalayanlar arasındaydı. Ekmeğin beyzi formu zaten jumbo jeti anımsatır. Oğuzhan bunu fark edip iyi değerlendirmiş.
Bunun gibi Rus Sergy Vertyanov’un hazırladığı, ülkesinde “kaynana dili” denilen patlıcan sandviçi de hem ad hem de lezzet olarak dikkat çekici ve de lezzetliydi. Sergey ayrıca sağlık adına, içindeki kremayı yoğurt ile değiştirerek yarışma başlıklarını daha hassasiyetle gözettiğini de kanıtladı.
Ekmek üstü menemen
Keza ülkesinin armasını sandviç olarak sunan Minni Meisterson. Arma yelkenli bir kadırga olunca Estonya’dan yarışmaya katılan Minni de bize ülkesine has siyah ekmek ile somon ve peynir karışımını kadırga şeklinde yedirdi. İlginç lezzetlerden biri ise Macaristan’dan yarışmaya katılan Akos Toth’un “ekmek üzeri menemeni” idi. Gerçi orada Lesco deniyormuş ve Türk menemeninden çok daha fazla domatesli ama malzemeleri aynı. Lescolu sandviçi bize ülkesinden getirdiği mürver ağacının meyve suyu ile servis etti. Bu şerbeti bu şekilde içmek orada annenevi imiş.
Muhtemelen Türk mutfağının bıraktığı bir lezzet izi bu, Osmanlı’nın şerbet kültürünü anımsatıyordu... Tadı ise pek hoştu. Gül suyunu andıran bir aroması var ama tadı ekşimtrak. İçine buz katılmazmış. Zaten buz tadını inceltir ve aynı zevki almamazı engellerdi.
Dilara Keçeci adlı öğrenci ise “Makarnalar” başlığında bize evde yedikleri buharda pişen mantıyı tattırdı. Böylelikle bir tarafı Kazak olan öğrenci bize kültürel bir tat da sunmuş oldu. Bir yanardağ şekline getirip pişirerek bu geleneksel çeşite ilginç bir sunum kazandırmış.
Lezzet ailede başlar
Bizde güzel bir atasözü vardır, “Ne ekersen onu biçersin.” Böyle bir yarışmayı tertiplemek, böylesine güzel tertiplemek, kuşkusuz bir tutkunun sonucu. Bilfen yöneticileri gerekeni hatta fazlasını yapmış. Öğrenciler ise umduğumdan çok fazlasını yaptılar, adı geçenler kadar geçmeyen yarışmacılar da... Gençliğe doğru ilerlemekte olan bu öğrenciler için bu yarışma eminim unutamayacakları bir deneyim oldu. Kimbilir belki birileri bir gün bir şef olarak karşımıza çıkar...
Her şey dört dörtlüktü ancak tüm bu organizasyonda emeği geçenleri ve yarışmaya katılan tüm öğrencileri candan kutlarken burada olmadıkları halde aslında buradaki lezzetlerde en büyük payı olan öğrenci ailelerine bir hatırlatma yapmayı görev addediyorum.
Mutfakta yabancı özentisi
Türk öğrencilerin yaptıkları yemeklerde, bir öğrenci hariç geleneksel mutfağımızdan ya da özgün Türk ürünlerinden seçki yapmadıklarını gözlemledim. Bu mutfağımızın son günlerde yaşadığı yabancı lezzetlere özenme tutkusunun bir sonu mudur, yoksa sadece raslantı mı?..
Damak tatları birçok alışkanlıklar gibi, farkında olmayabiliriz ama çocukken elde edilir. Birçok yemeği zamanımıza kadar gelmesinin nedeni de eskilerde herkesin aynı sofra da aynı yemeklerden yemesidir. Çocuklar aile yemekleri ile büyür; büyütülürlerdi. Ne severlerse onu pişirmeye devam edersek yemek kültürü de o nispette gü- dükleşir.
Bu arada “Meyveli Tatlılar” bölümünde Elif Çağla Erdoğan’ın “Fırında cevizli elma tatlısı” Türk ürünlerinden seçilmiş çeşitleriyle (ceviz ve kuru üzüm çeşitleri vardı), ayrıca geleneksel bir tatlıdan yola çıkarak yapılmış olmasıyla ve de güzel yapılmış olmasıyla içime su serpti. Kendisini ayrıca kutluyorum.
Çocuk yarışmacılar büyüklere taş çıkarttı
Bilfen Okulları’nın, İstanbul Ataşehir İlköğretim Okulu’nda on ile on dört yaş arası öğrenciler için tertipledikleri bir yemek yarışmasına davet edildiğimde şaşırdım
Haberin Devamı