Yıllar önce oyuncu kimliğiyle tanındı, duruşunda hep siyasi bir tavır vardı, gençliğinde CHP Gençlik Kolları’nda görev almıştı... Berhan Şimşek, yıllar sonra yine CHP’de aktif siyasetin içine girdi. Partisinde çeşitli görevler aldıktan sonra milletvekili oldu, ancak son seçimlerde 13’üncü sırada kendisine yer verilince Meclis dışında kaldı. O siyasete hiç küsmedi. Gürsel Tekin’in yerine İstanbul İl Başkanı oldu. 10 yıldır sinema yapmıyor, dizilerde rol almıyor. Sabah 06.15’te kalkıyor, günü sokaklarda halka konuşarak, yeni CHP’yi anlatarak geçiyor. Bir de 11 yaşındaki kızı Aslı var hayatında... Bizim mahalleye geldiğinde peşini bırakmadım. Baltalimanı’nda sahilde oturduk sohbet ettik. Biz sohbet ederken Boğaz’da yunuslar belirdi. Röportajı kesip yunusları izledik, Berhan Şimşek “Kızım da yanımda olsaydı” diye başladı, hayatındaki en büyük aşkı olan kızını anlattı bir süre... Başbakan Recep Tayyip Erdoğan için bir şarkı yapmış, daha doğrusu Recep türküsüne yeni sözler yazmış, çok iddialı “Önümüzdeki seçimde Recep Bey gidecek” diyor.
* Set ortamına benziyor mu şu andaki temponuz?
Film çekerken geceler gündüzler karışır, yoğun bir çalışma temposu içine girilir...
Sabah 06.15’te uyanıyorum. Önce gazetelere bakıyorum. Saat 08.00 gibi telefonlar başlıyor. Destek telefonları da oluyor, eleştiriler de. Hepsini dinliyorum. Set ortamı gibi, ama filmler 2-3 ay sürerdi, bu daha uzun zaman alacak... Tayyip Erdoğan gidene kadar bu tempo devam edecek.
* Hedef çok net...
Evet. Çok iyi anlatmalıyız kendimizi.
* Oralara gelmeden önce biraz sizi anlatalım. Arkadaşım Mine Şenocaklı’nın röportajında okuduk. 11 çocuklu bir ailede büyümüşsünüz. Bayburt doğumlusunuz. Yokluklar içinde büyümüşsünüz. Sizin hikayeniz de Türk filmi gibi diyebilir miyiz?
Aynen. Geniş bir aileyiz. 10 yaşında İstanbul’a geldim. Doğum tarihim doğru değil, 3 ayrı adım var.
HAYATIM YILMAZ GÜNEY FİLMİ GİBİ
* Ailede siyasetçi var mı?
Abim bir ara Meclis üyeliği yaptı 12 Eylül sonrasında. Babam, dayım, dayı çocuklarım Bayburt’ta siyaset yapardı. Babam bir dönem Bayburt ilçe başkanıydı. Çok şey var anlatılacak... Haklısınız tam da bir Yılmaz Güney filmi gibi. Hikâyemde kenardan, kırsaldan gelen herkesin hikayesi gibi.
* 10 yaşınızdan beri çalışıyorsunuz değil mi? Neler yaşadınız?
Ben limon da sattım çorap da. Çaycılık yaptım. Ben büyüyene kadar ailede bir şey kalmamıştı. 10 numarayım. Benden 2 sene sonra geldi babam İstanbul’a. Daha sonra da vefat etti. Ben 12-13 yaşındaydım. Annem 11 çocuğa sahip çıktı. Annem çok özel benim için. İyi dosttuk annemle.
* Sizin büyüdüğünüz dönemdeki yoksulluk farklıydı. Türkiye yokluklar ülkesiydi... Şimdilerde yoksulluk çekenlerin yaşadıklarının farklı olduğunu düşünüyor musunuz?
Türkiye yoksul bir ülkeydi. Nüfusun büyük bölümü köydeydi. Şehirlerde de yokluk vardı. Bugün baktığımızda şu anda yoksullaştırıldık. Cahil bırak bağlansın, aç bırak yalvarsın... Türkiye’de sistem yoksulluğu yaratarak kendini ayakta tuttu. Çok partili hayatta siyaset ticarileştirildi. Yoksul kimlik hep istismar edildi.
* Partiler hep bazı olanaklarını halka sunarak oy avcılığı yaptılar. Bunu ilk keşfeden parti AKP değil mi diyorsunuz?
Demokrat Parti gaz yağı dağıtırdı. Kara lastikler vardı, oy için bir lastik ayakkabı verilir, sandık açıldıktan sonra da diğer eşi. İnsanlar yurttaş kimlikleriyle oy kullanmadı. Türkiye’de eskiden yoksul vardı, şu anda yoksullaştırılmış halk var. İstisnai kurum, kuruluş ve aileleri ayırmak isterim ama Türkiye’de zenginleşenlerin hepsi devletle iş yapanlardır. İktidarların sosyetesi, zengini olur ama dünyanın hiçbir yerinde böylesine bir değişim olmaz.
* Bu son söylediğinizin AKP iktidarı döneminde çok arttığını düşünüyor musunuz?
Türkiye’de her dönemin zengini, sosyetesi ve mafyası oluyor. Son 8 yılda bu katmerli görünmeye başladı.
* Ama bir yandan da baktığımızda CHP’ye oy verenler de emekçiler değil...
Tekel işçisi arkadaşların yüzde 74’ü AKP’ye oy kullanmış. Bu çok çelişkili bir durum. Türkiye’de vatandaş kendi sağlığı, eğitimi, geleceği için oy kullanmıyor. 2004 yılında Tekel işçilerinin haklarını savunduk ama oy vermediler. Zaman içinde toplum bazı gerçeklerle yüzleşiyor. Hayat insanları sıkıştırınca anlıyorlar.
* CHP’nin eksiği yok mu bu konuda?
Biz tespitleri yaptık ama çözüm önerilerini anlaşılır biçimde hayata geçiremedik. Anlatamadık. Şu da var; işçi köle gibi ama işverenler de köle. Son 8 yıldır mevcut ikidar Türkiye’yi yoksullaştırdı. 1 trilyon 300 milyar dolarlık bütçe için ‘orta vadeli program’ denildi. 6-7 milyarı duble yollara gitti, gerisi ne oldu? Ortada bir şey yok. Devlet hizmet satın alıyor, kimlerden aldı bu hizmeti, kendine yakınlardan.
* CHP’de ne değişti? Yalnızca lider mi?
23 Mayıs kurultayı bize bakışı değiştirdi. Halk hazırdı, bekliyordu...
Kemal Kılıçdaroğlu’yla birlikte yalnızca sol kesimden değil, her kesimden yoğun bir istek, destek geldi.
* Siz ne diyorsunuz Başbakan’ın gözyaşlarını tutamamasına? Rol mü yapıyor?
12 Eylül’le ilgili 30 yıl konuşmadı şimdi sulu sepken yaş döküyor. ‘One Minute’ dediğinde herkes ayağa kalktı ama insanlar şimdi düşünüyor, 3 yıl önce Musevi Cemaati’nden cesaret madalyası aldı. 3 yıl önce Gazze’de esaret yok muydu, çocuklar aynı durumda değil miydi?
DOKUNULMAZLIK DURUYOR
* ‘Anayasa değişikliğine karşı çıkmak darbe yanlısı olmak’ diyor AKP... ‘Evet bu Anayasa değişmeli’ diyorsunuz siz de ama bu şekilde değil.
Erdoğan şurada yanılıyor; Anayasa’yı tek parti yapmaz. Anayasa toplumsal mutabakatla yapılmalı. Evet, yeni bir anayasaya ihtiyaç var. Ama yapılan Anayasa paşaların yaptığından farklı değil. Bu da Tayyip Paşa’nın Anayasası.
* Cumhurbaşkanı’nın yetkilerini artırdığı için mi bunu söylüyorsunuz?
Bu Anayasa yalnızca Recep Beyler’in hayatına dokunuyor. Dokunulmazlık olduğu yerde duruyor, YÖK kalkmıyor, burada Recep Beyler’in ileride Yüce Divan’da yargılanmasının önünü kesecek yapılandırma kuruluyor. Yıllarca yediler içtiler ileride hesap vermek istemiyorlar.
Muhtıradaki gölge imza Başbakan’ın
* Genelkurmay eski Başkanı Yaşar Büyükanıt’la ilgili iddialar gündeme getirdiniz parti olarak. Ne olmalı bundan sonra?
Başbakan 12 Eylül, 28 Şubat sayesinde Başbakan oldu. 27 Nisan muhtarasındaki ıslak imza Yaşar Büyükanıt’a gölge imza Recep Tayyip Erdoğan’a aittir. Dolmabahçe görüşmesini deşifre etmedikleri için bu böyle.
Allah’ın evinde yer tutuyorlar
* Kılıçdaroğlu’nun havuzlu villa vurgusu yanlış anlaşılmalara açık değil miydi?
Alın teriyle kazanan yalıda da otursun, villada da otursun. Bu milleti yoksullaştırıp kendi hayatlarını zenginleştirenlere sözümüz. Bunlar Allah’ın evinde yer tuttururlar. Meclis’teki Mescid’e girdim bir cuma günü. Bir baktım iki koruma kulaklıklarıyla oturmuş. Şaşırdım kim yer tutar Allah’ın evinde? Geldi sonra bir parti büyükleri. O da sürekli ağlayanlardan. Allah’ın evinde o yer tutturuyor. Duaları değişti onların haramı helal et diyorlar! Haram iş yaptıklarını biliyorlar.
* İstanbul üzerine bir film yapsanız neyi anlatırsınız?
İçinde bulunduğum koşullardan herhalde şimdi Recep Tayyip Erdoğan’ın hayatını anlatırken, İstanbul’un da nasıl değiştiğini anlatırdım. 1994’ten beri Başbakan’ın bu şehirde imzası var, onu ve şehri birlikte anlatırdım. Çocuğunu başkasının paralarıyla okutmuş, çocuğunun sünnet düğünüyle zengin olmuş, çocuğu mezun olduktan sonra çocuğunu pırlantacı yapmış bir başbakanım var...
* Siz İstanbul’da sık sık geziyorsunuz. Atmosfer değişti mi? Yerel seçimlerde başlayan değişim hâlâ sürüyor mu?
Ben sık sık Şile’ye giderim. Eskiden benden selam almazlardı, şimdi el sallayıp, yanımıza geliyorlar. İlk defa toplumun tüm katmanları bizimle bizi aşan bir ilişki kurdu.
Kılıçdaroğlu, Türkiye’nin aile modelinin ortalaması
* 23 Mayıs kurultayına dönelim. Kemal Kılıçdaroğlu geldi, yeni Parti Meclis’i seçildi. Görev değişiklikleri oldu... Ama yenileşme ve dönüşüm bunlarla kalırsa yine eksik olur, yeni kadrolara ihtiyaç yok mu? Sıkıntı da biraz buradan kaynaklanmıyor mu?
23 Mayıs sonrasında halkın baskısı oldu, bizlerin de özlemimiz vardı, şu anda gençler ve kadınlar ‘bize yer açacaksınız’ diyorlar. Gelen herkesi ciddi anlamda kucaklamalıyız. Toplum CHP’ye dayattı değişimi.
* Ancak bu Deniz Baykal’la olmuyordu... Deniz Bey mi engeldi tüm bunları?
Deniz Bey, Türkiye’nin en önemli entelektüel biri. Çok dürüst bir siyasetçi. Deniz Bey siyasetçi kimliği olarak iyi bir örnektir ama bazen bu tip insanlar toplumla ilişki kuramaz. Sinemada da bu böyledir. Fakat seyirci ilişkisi denilen bir şey vardır, bir şanssızlıktır bu. Halk aktöre de siyasetçiye de bakarken kendileşmesini istiyor. Bizim gençliğimizde Önder Somer vardı, güzel adamdı ama biz Yılmaz Güney’i severdik. Fizik içi derinlikler var sanırım. Halk Kılıçdaroğlu’nu kendinden buluyor. Kılıçdaroğlu, Türkiye’nin aile modelinin ortalaması. Biraz amca, dayı, aile büyüğü... Baktığında çok kişi var yolda Kılıçdaroğlu’na benzeyen. Siyasetçide böyle özellik arıyor halk.
* Başbakan’da da var bu özellik...
Bir nebze var. Kemal Bey halk için önemli bir profil. 29 Mart seçimlerinde de iyi bir sınav verdi. Erdoğan’ın söyleyecek bir sözü kalmadı. Ancak CHP’yi farklı söylemlerle mindere çekmeye
çalışıyor. Anneler bağırıyor, dağlarda silahlar, Bursa, Denizli bağırıyor, işçiler, emekliler bağırıyor. Ama bence bağırmamak lazım. Tayyip Bey de bağırıyor. Sürekli öfke. Öfkenin sanat olduğunu savunan biri.
Yıllarca yediler içtiler ama hesap vermek istemiyorlar
Berhan Şimşek, yıllar sonra yine CHP’de aktif siyasetin içine girdi
Haberin Devamı