Gıdada uygunsuz ülkeyiz başlığıyla Cumartesi günü yazdığım yazıya bugün devam ediyorum. “Türkiye kaçak et cenneti”, “Yediğimiz etlerin yüzde 25’i kaçak” demiştim. Sorular geldi. “Tavuk eti güvenilir mi?”, “Yüzde 100 doğal meyve suları gerçekten de doğal mı?”, “Doğal yazan yoğurtlar neden günlerce bozulmuyor?” gibi...
Hatırlatayım, bunları Gıda Güvenliği Derneği Başkanı Samim Saner’le konuşmuştuk. Saner, bir çağrı merkezi kurdu, halkın gıda güvenliği konusunda bilgilenmesini ve internette gezen asparagas bilgilerin önüne geçmeyi hedefliyor. Önce tavuk eti konusuna değinelim. Saner, markalı, ambalajlı tavuk etlerinin denetimden geçtiğini ve en güvenilir etler olduğunu söylüyor. Peki tavuk çiftliklerinde 45 günlük yaşam süreleri olan bu tavuklar gerçekten sağlıklı mı? Saner, “Tavuklarda hormon yok. Tavuklara verilen yemlerde kontrollü antibiyotik uygulaması var. Bu da tavukların kısa ömürlerinde hastalanmamaları için yapılıyor. Tavukların kesiminden 10 gün önce de antibiyotik kesiliyor, yani antibiyotiğin insan vücuduna geçmesi mümkün değil” diyor.
Yüzde 100 doğal meyve suları da güvenilir. Markaların meyve suları arasında büyük farklar var. Örneğin bir markanın yüzde 100 doğal meyve suları kapak açıldıktan sonra 2 gün içinde mutlaka tüketilmeli. Tüketilmezse küfleniyor. İnsan zaten bunu görünce, “Gerçekten de doğalmış” diye düşünüyor.
Bir başka markanın ürünleri ise bozulmuyor. Saner, bu konuda denetimlerin iyi yapıldığını ve el değmeden tam otomatik makinelerde, hijyenik ortamlarda üretim yapıldığı için ürünün oksijenli ortama girdikten yani kapağı açıldıktan sonra yavaş yavaş bozulduğunu anlatıyor. Aynı gerekçe doğal yoğurtlar için de geçerli. En doğalı olsun diye sokak sütü alıp, evde yoğurt yapsak?
Kötü bakteride şampiyonuz
Saner, sokak sütlerindeki kötü bakteri oranında da Avrupa ülkeleri arasında şampiyon olduğumuzu söylüyor. Avrupa ülkelerinde 1 litre sütte 100 binden fazla bakteri bulunursa sütler imha ediliyor, Türkiye’deki ölçümlerde bu oran bir litrede 1 milyon bakteriye çıkabiliyor. Gıda Güvenliği Derneği halkın gıda güvenliği konusunda algı ve bilinç düzeyini ölçmek amacıyla GfK Türkiye’ye Gıda Güvenliği Bilgi Düzeyi Araştırması da yaptırdı. 17 ilde gerçekleşen, yüzde 74’ü kadın, yüzde 26’sı erkek, 661 kişiyi kapsayan araştırmanın sonuçlarına göre, Türk tüketiciler gıdalar yoluyla sağlıklarının bozulma olasılığını trafik kazasında yaralanma olasılığı ile eşit görüyorlar.
Tüketicilerin yüzde 51’i “İnternetten edindiğim bilgiler ürün tercihimde etkilidir” derken yüzde 58’i internette dolaşan her habere inanarak sürekli tükettiği bir gıda maddesinden hemen vazgeçebiliyor. Türk tüketicisinin yüzde 57’si internetten yayılan her bilgiye inanırken, internette dolaşan asparagas haberleri “gerçek dışı” bulanların oranı yüzde 37’de kalıyor. “Her zaman gerçek dışıdır” diyenlerin oranı ise sadece yüzde 21.
Samim Saner, Türk tüketicisinin endişelerinin yüksek ve komplo teorilerine eğilimli olduğu söylüyor.
Dondurma rekabetine İzmirliler de katıldı
Malum, biz yaz aylarında dondurma tüketmeyi severiz ancak bu alışkanlığımız yeni yeni değişmeye başladı. Paketlenmiş dondurma pazarı da bu sayede hızla büyüyor. Bu yaz pazarda yüzde 20 büyüme bekleniyor. Unilever’in Algida’sı, Ülker’in Golf’ü ve Has Gıda’nın Panda’sı Türkiye’de 3 büyük paketlenmiş dondurma markası. Bu yaz bu rekabete iki İzmirli marka katıldı. Biri Özsüt, diğeri Bolulu Hasan Usta. Özsüt ve Bolulu Hasan Usta’nın rekabeti İzmir Kemeraltı’nda küçücük muhallebici dükkanlarında başlamıştır. “Onların dev rakiplerle mücadelesi zor görünüyor, Amerikalı Haagen Dazs gibi farklılık getirmeleri lazım” diye düşünürken, bu yolda hızla ilerlediklerini düşündüm. Nasıl mı? Özsüt’ün limonlu sorbesini, Bolulu Hasan Usta’nın da karadutlu dondurmasını deneyip de beğenmeyen duymadım.