‘TÜSİAD Başkanlığı ateşten gömlek’

Haberin Devamı

TÜSİAD’In eski başkanlarından Erkut Yücaoğlu, derneğin Türkiye’nin doğrularıyla uğraştığını belirterek, “TÜSİAD Başkanlığı ateşten bir gömlek... Bazı işadamlarının ’Hükümetle ters düşeriz’ gibi bir endişesi olabilir. Bunu anlamak lazım. Çünkü TÜSİAD başkanları Türkiye’nin doğrularını ortaya koyuyor. Bazen bu doğrular hükümetleri rahatsız ediyor ama doğruları söylemek kimseyi rencide etmemeli” dedi

TÜSİAD’In son dönemde yeterince etkin olamadığına ilişkin eleştirileri de değerlendiren Erkut Yücaoğlu, “TÜSİAD’dan beklenen siyasi etkinlik değildir. Bir kere varlığının sebebi siyasi etkinlik değil. Yaptığı çalışmalarla, ortaya koyduğu araştırmalarla siyasileri ve gündemi etkilemek doğru. Ama siyasi etkinlik yapamaz TÜSİAD. Hiçbir zaman da yapmadı bunu” diye konuştu

MAP-Turkuaz Grubu Yönetim Kurulu Başkanı Erkut Yücaoğlu, TÜSİAD’da Yüksek İstişare Konseyi Başkan Yardımcısı, aynı zamanda eski başkanlardan. TÜSİAD’ta Başkan Arzuhan Doğan Yalçındağ’ın görev süresi dolmadan ayrılacağını açıklamasından sonra, derneğin olağanüstü genel kurula gideceği, başkanlık süresinin 3 yıla çıkarılacağı konuşuluyor. Bunlardan da önemlisi üyeler arasında başkan olmakta isteksizlik olduğu dilden dile dolaşıyor. Yücaoğlu’yla hem bu konuları hem de global krizin etkisiyle artan işsizlikle mücadele formüllerini konuştuk. Doğrusu Yücaoğlu da TÜSİAD konusunda konuşmak için istekli değildi. Enerji, havacılık, turizm ve dış ticaret konularında faaliyet gösteren MAP-Turkuaz Grubu’nun Yönetim Kurulu Başkanı Yücaoğlu, işsizliğin Türkiye’nin en büyük sorunu olduğunun altını çiziyor.

En büyük sorun işsizlik

* Global krizin Türkiye’yi getirdiği nokta işsizliğin hızla artması oldu. AKP iktidarı döneminde işsizlik oranı yüzde 12.14... İşsizliğin önüne geçmek, iş olanakları yaratmak için neler yapılmalı?

Türkiye’nin en büyük problemi işsizlik. Bir adım geri gidersek, Türkiye krizi kendi içinden yaşamadı. Dışarıdan geldi kriz. Talep eksikliği içinde geldi. Ağır bir resesyon cereyan etti. Türkiye’nin mali kurumları, bankaları zafiyet geçirmedi. Türkiye’de birçok kurum dünyaya örnek olacak şekilde işini yürüttü. Dolayısıyla kriz dışarıdan talep düşmesiyle geldi. İhracat düştü. Bir ülkenin dış ticaret hacmi milli gelirinin yüzde 40’ına yaklaşmış bir büyüklükteyken bunun yüzde 30’u düşerse, ithalatı da bir o kadar düşerse, krizden nasıl etkilendiği ortaya çıkar. Bu da hızla artan işsizlik yaratır. Şirketler nakit akışlarını sürdüremeyecek noktaya gelirler. Bu ayrıca ’İşimi kaybedeceğim’ tedirginliğinin artmasına da neden olur, insanların harcamaları kısmasına da yol açar. Bu da iç talebi düşürür. Türkiye bunları yaşadı, yaşıyor. İlk önce dış talep daha sonra da iç talebin daralması ciddi bir sorun yarattı.

* Krizden çıkış senaryoları yapılıyor...

Bunlara bakarsak, krizden çıkış W şeklinde olmayacak ama uzun bir U şeklinde olacak. Çok yavaş bir dönüşüm olacak. Biz işsizliği aynı koşullar içinde değiştirmeyi beklesek bu çok zaman alacak. Ve her yıl 600 bin genç geliyor.

* İşsiz ordusuna üniversite mezunu işsizler ordusu ekleniyor.

Türkiye’de işgücü de düşük. 75 milyon nüfustan çocuk ve yaşlıları çıkardığınızda 45 milyon çalışabilir nüfus çıkar. İşgücüne katılıma baktığınızda, 22 milyon kadar işgücü görüyorsunuz. Bunun içinde işsizlik oranı yüzde 12-15 arası. Ayrıca her çalışan insan 3 kişiyi besliyor. Aynı tarzdaki Avrupa ülkelerine bakın. 45 milyon çalışanı olan ülkelerde iş yaşamına katılım yüzde 70.

* Kadınların işgücüne katılımı da çok düşük değil mi?

Evet çok düşük. Çalışabilecek kadınlarımızın yüzde 24’ü çalışıyor. İşsizlik sorunu çok boyutlu ve çok ciddi. Artık işsizliği eksiltme konusunda makro ekonomik politikaların yaratabileceği az bir fark var. Makro ekonomik politikalar önemli ama mikro ekonomik politikalar daha önemli. Makro ekonomik çerçeveyi dengeli tutarken sektörel ve yapısal konulara girilmeli. Vergilendirme konusu ekonomik faaliyeti büyütecek şekilde dizayn edilmeli. Bizimki ‘Aman devletin geliri düşmesin’ tarzında. Devlet açığı doğru iyi bir şey değil ama siz ekonomik faaliyeti azaltmak şeklinde uygularsanız o zaman ekonominin büyümesiyle ilgili politikanız yoktur demektir. Her sektör sorunlarını Ekonomi Koordinasyon Kurulu’na anlatıyor. Ama her seferinde bu sektörlerin normal olmayan talepleri varmış gibi fren yapılıyor. Bu sektörlere ’Şu değişiklikler yapılırsa ne kadar katma değer yaratırsınız?’ diye sorulmuyor.

* ‘Farklı sektörler için geçici önlemler değil, kalıcı değişiklikler yapılmalı’ diyorsunuz...

Kriz nedeniyle otomotivde ÖTV düşürüldü, araba satışları patladı. Devletin vergi gelir kaybı oldu mu? Olmadı. Tamam bu geçici bir durumdu ama bir gerçek de ortaya çıktı. Bu kadar yüksek ÖTV olması acaba ekonomik faaliyeti frenliyor mu? Devletin vergi gelirini de düşürüyor mu? ’Bu sektörü nasıl büyütürüz’ sorusuyla yola çıkar ve formüller üretirsek, işsizliğe karşı yollar bulabiliriz. Bu konu ekonomi birimlerinde konuşuluyor ama ortada irade yok.

* IMF ile anlaşma konusu çok uzun süredir gündemde. IMF’siz olur mu?

Ben hiçbir zaman IMF’nin şart olduğu düşüncesini taşımadım. Türkiye’nin 2001’den sonra geldiği olgunluk Türkiye’nin döviz krizine girme olasılığını azalttı. IMF parasına Türkiye’nin 2009’da ihtiyacı yoktu. Eğer kriz ilk şiddetindeki gibi daralmayla devam etseydi, bankaların sendikasyon kredilerini yenileme sorunu daha fazla ortaya çıkacaktı. Ama öyle olmadı. Eğer IMF parası gibi ilave rezerv olursa bu Türkiye’yi daha rahat hareket ettirir. Zararı yok. Olması faydalı olur ama mecburiyet değil.

* Arzuhan Doğan Yalçındağ görevi erken bırakacağını açıkladı, yeni başkanın kim olabileceği gündeme geldi. Üyeler arasında başkanlık için isteksizliğin olduğu söyleniyor. İsteksizlik var mı?

Tam olarak isteksizlik demek doğru olmaz. Her dönemde aday olmasını istediğimiz arkadaşların bir çekincesi olabiliyor. Bunun öncelikli nedeni şu: Ben görev yaptığım 1999-2000 yıllarında yüzde 70 zamanımı TÜSİAD’a veriyordum. Bu çok önemli bir süre işadamı için. TÜSİAD Başkanı’nın kendi ofisine ayıracağı zaman az.

‘Hükümet’ endişesi olabilir

* Bu kez de aynı nedenden mi yoksa ’Hükümete ters düşeriz’ endişesinden mi kaynaklanıyor bu geri duruş?

Bazı işadamlarının ‘Hükümetle ters düşeriz’ gibi bir endişesi olabilir. Bunu da anlamak lazım. Ama TÜSİAD mutlaka aday çıkaracak, ikna edilecek isimler olacak.

* Şu dönemde başkanlık zor mu?

Evet TÜSİAD ’ın başkanlığı kolay değil, TÜSİAD Başkanlığı biraz ateşten bir gömlek. Ama bunu yalnızca bu dönem için söyleyemeyiz. Başkanlar açıklamalarını, söylemlerini geniş bir araştırma çerçevesine oturtur.

* Var mı çerçevenin belirlenmiş sınırları? Bazı üyeleriniz siyaseten daha aktif yönetim bekliyor, bazıları çekiniyor...

3 ana çerçevesi var TÜSİAD’ın. Esas işimiz ekonomik reformlar. Türkiye’nin tüm ekonomik yapısal reformlarıyla ilgili çalışmalar yapılıyor TÜSİAD’da. İkincisi siyasi reformlar ve AB. Üçüncü alan ise Türkiye’nin sosyal öncelikleri. Bunların ne olduğunu araştırıp bunlarla ilgili makroekonomik önlemler sunmak da bu çerçevenin içine giriyor. Birçok objektif çalışmadan yola çıkılarak TÜSİAD başkanları Türkiye’nin doğrularını ortaya koyuyor. Bazen bu doğrular hükümeti rahatsız ediyor. Bazen muhalefeti de rahatsız eden açıklamalar oluyor. Her dönemin zorlukları var. En önemlisi şu: TÜSİAD Türkiye’nin doğrularıyla uğraşıyor. Doğruları söylemek de kimseyi rencide etmemeli.

* Olağanüstü genel kurul mu olacak?

Seçimli bir genel kurul gündemde. Aslında bu zorunlu değil. Normalde 2 yıllık seçim yapılmıştı, bunun ilk yılı doldu. Arzuhan Hanım ayrılmak istedi. Mevcut yönetim kurulundan yeni başkan da seçilebilir. Ama bu karar biraz yoklamayla alınacak. Seçimli yapıp baştan 2 yıllık seçim yapılabilir, bazı değişiklikler yapılarak süre 3 yıla uzatılabilir.

* Tek parti iktidarı döneminde TÜSİAD Başkanı olmak zor mu?

Bir bakıma zor olduğu konular var. Eğer bir konuda tam aynı görüşte olmazsanız o zaman direkt hükümetle ayrı pozisyona düşüyorsunuz. Bu zararlı değil. Ama üslup önemli. TÜSİAD başkanları siyasi bir pozisyon almıyor. Türkiye’yi ilgilendiren konuyu gündeme getiriyor. Son 20 yılda her hükümetle derecesi değişik şeyler yaşandı. Bunu TÜSİAD bir problem olarak algılamıyor. TÜSİAD Türkiye’nin her meselesiyle uğraşacak kabiliyette de değil.

Enerji sektörünü liberalleştiremedik

* Sizin şirketinizin yatırım alanlarından biri enerji. Enerji ithalatçısı Türkiye’nin durumu ne olacak önümüzdeki yıllarda?

Maalesef Türkiye kendi enerji ihtiyacını sağlayacak durumda değil. Net ithalatçı konumda. Gaz fiyatlarına da petrol fiyatlarına da mahkumuz. Türkiye son dönemde enerji konusunda uyanış içinde. Ancak ne hukuki çerçeve ne de yabancı yatırımcıyı çekme açısından biz enerji sektörümüzü liberalleştirdik. Enerji Piyasası Denetleme Kurulu’nun çok ciddi çalışması gerekiyor. Türkiye hidroelektrik kaynaklarını, rüzgar potansiyelinin tümünü ileride de güneş enerjisinin tümünü kullansa, en kısa anlatımıyla tüm enerji kaynaklarımızı en iyi şekilde çevreye de zarar vermeden değerlendirsek bile Türkiye’nin enerji ihtiyacının ancak yüzde 30’unu karşılayabiliyoruz. Bu yüzden de enerji konusunda uyanış çok önemli.

Enerji krizi ekonomik krizin arkasına gizlendi

* Türkiye enerji koridorlarının üzerinde, bu avantajı kullanabiliyor muyuz?

Enerji koridorunda olmamız, boru hatlarının buradan geçmesi, arz talebin limanlarımızda gerçekleşmesi, Türkiye’nin enerjiye erişebilirliğini artırıyor. Türkiye’nin tüm projelerde aktif olması lazım. Rusya bizim için önemli bir partner. İyi pazarlık yapmalıyız. Türkiye’nin de Rusya’ya satacağı çok mal var. Ticaret de dengelenebilir. Ekonomik krizin arkasına gizlenen bir enerji krizimiz var. Global kriz nedeniyle bu yıl tüketim düştü. Elektrik üretimi bu yıl krizden dolayı tüketime yetti, önümüzdeki yıllarda ne olacağı belli değil. Hem üretim hem de dağıtıma yönelik 2015’e kadar kapasite artırımları olacak. Yüzlerce proje var bunları yapmak için de finansman lazım. Bu finansmanın da Türkiye’den bulunması mümkün değil. Dışarıda da hevesli çok sayıda yatırımcı var. Bu konuların hızlanması gerekiyor. Çünkü Türkiye’deki büyüme çok hızlı oluyor, tüketim hızla artıyor. Elektrik tüketimi kişi başına 2500 kilowatt saat, bu ABD’nin yüzde 20’si, Avrupa’nın yüzde 30’u. Benim iş hayatında olduğum dönemde Türkiye’de kişi başına elektrik tüketimi 30 yılda 4 misline çıktı. Önümüzdeki 5 senede 2 misline çıkacak. 10 sene de bir daha 2 misline çıkacak. Böyle bir talep baskısı olan ülke çok az dünyada.

TÜSİAD’ın varlığının sebebi siyasi etkinlik değil

* Son dönemde TÜSİAD yeterince etkin olamadı mı? TÜSİAD’ta bu konuda görüş ayrılıkları mı var?

Etkin olmak ne demek? Bu konularda yanlış algılamalar olabiliyor. Önerilen politikalar üzerinde mutabakat varsa haber olmuyor. Etkili değilmiş gibi görünüyor diyalog. Görüş ayrılığı varsa haber oluyor. Bu nedenle bu sefer etkili gibi görünüyor. Bence etkili olmayı uzun ve orta vadede kamuoyunun ve siyasi partilerin, iktidarların onayını alarak Meclis’in yaptığı düzenlemelere bakarak söyleyebiliriz. TÜSİAD 8 yıllık eğitimin 10 yıl olması gerektiğini söyledi. Sonunda oldu.

* Başbakan’a çok yakın işadamları var. ’AKP’li değilim ama Başbakan’a hayranım’gibi ifadelerde bulunuyorlar. Sizin üyeleriniz arasında da var...

Siyasi etkinlik konusunda biraz da bundan kafalar karışıyor... TÜSİAD’tan beklenen siyasi etkinlik değildir. Bir kere varlığının sebebi siyasi etkinlik değil. Yaptığı çalışmalarla, ortaya koyduğu araştırmalarla siyasileri ve gündemi etkilemek doğru. Ama siyasi etkinlik yapamaz TÜSİAD. Hiçbir zaman da yapmadı bunu.

DİĞER YENİ YAZILAR