Güney sahillerinde ‘her şey dahil’ sistemi hiç size göre değilse, Rusların, İngilizlerin, Almanların arasında kendi ülkenizde kendinizi yabancı hissederek tatil yapmaktan keyif almıyorsanız, sabahları şezlong peşinde koşmaktan nefret ediyorsanız, çoktan seçmeli yemekler yemek keyfinizi tamamen kaçırıyorsa, koca bir hafta bir otele demir atmak istemiyorsanız, Bodrum’da insanlar üzerinize üzerinize geliyorsa, Türkbükü’nde denizin keyfini çıkaramayanlardansanız, Çeşme’de beach club’larda et ete durmaktan haz etmiyorsanız, Spa’larda vücudunuza sürülmek istenen dandik kremlerle en az bir kere tanışmışsanız, tatil demek sizin için ’gezelim görünelim’ demek değilse buyrun sizin için bir yazı yazdım.
Selimiye’yi biliyor musunuz?
Selimiye Marmaris’e bağlı şirin bir köy. Bozburun’un hemen yanında. Mavi yolculuk teknelerinin uğrak yeri. Denizden Bodrum’dan, Datça ve Marmaris’e uzananların vazgeçemediği Selimiye- Hisarönü- Orhaniye üçlüsünün vazgeçilmezi.
Karadan ulaşmak da kolay, denizden ulaşmak da. Uzun yıllardır yatçılar bu doğal limanı değerlendiriyordu, artık Selimiye’de küçük bir marina da var.
Arabanızla Marmaris Datça arasında Selimiye yönüne saptığınızda yarım saat içinde ulaşabiliyorsunuz bu koya. Özel otonuz yoksa Marmaris’ten dolmuş da çalışıyor Selimiye’ye. Selimiye’ye biz denizden ulaştık. Adım attığım ilk anda, ‘Burası 20 yıl öncesinin Türkbükü gibi’ diye geçirdim içimden. Ve korktum. Neden mi?
Şu haliyle Selimiye kafasını dinlemek, tertemiz deniz suyuna girmek, balığın en tazesini, sebzenin, meyvenin dalından koparılmışını yemek isteyenler için harika bir adres. Badem ve zeytin ağaçları, dağlardan yükselen kekik kokusu, bu arada Selimiye’de kekik balı da var, sıcak kanlı insanlarıyla insanı içine çekiyor. Selimiye bundan birkaç yıl önce Sardunya Restoran ve Oteliyle ünlenmişti. Şimdilerde cafe ve restoran, butik otel sayısı artmış.
Nane Limon diye bir yer var. İlk önce limonatasını içtim, sonra da yemeklerini denedim. Aşçısıyla tanıştım. Baba yemekleri yapıyor, kızlar servis ediyor. Hukuk fakültesinde okumak isteyen bir kız, diğer çalışanlar da üniversite öğrencisi... Sardunya’ya sıkı rakipler gelmiş. Üstelik fiyatları da çok uygun. Böyle bir yer de elden gidecek diye insan korkuyor.
SİT alanı ama...
Selimiye SİT alanı. İlk anda ‘ne güzel, burası kurtulur’ diye düşündüm ama ne yazık ki gerçekler öyle değil. Selimiye’de de köy evleri yavaş yavaş el değiştirmeye başlamış, köy evlerini büyütenler olmuş. Cezası yok mu? Var ama buna razı birçok işletme.
Yatlara hizmet vermeye çalışan küçük bir marinası var. Muhtarlık işletiyor. Yatlara su ve elektrik veriliyor. Marina şirin, yepyeni ama işletme yok gibi. Denizcilikle ilgisi olmayan kişilere emanet edilmiş. Yabancı yatların başına gelenleri görünce, ‘Allahtan adamlar şu lacivert sulara atlayıp da rahatlıyor’ diye düşündüm. Marina yapılmış ama insan kaynağı hiç düşünülmemiş.
Neden biz turizmde başarılı olamıyoruz diye kahroluyoruz. Bir ağaç gölgesinin bile olmadığı Yunan Adaları’nı neden tercih ediyorlar diye kafa yoruyoruz. Biz en el değmemiş güzellikleri korumayı bilmiyoruz, hengameden kaçan insanlara hizmeti beceremiyoruz.
Dünya tatlısı kaptanımız Ali Dizdar, ‘Bu yıl mavi yolculuk da darbe yedi, Gökova’yı da kirlettik, rakipler çoğaldı, Hırvatistan mavi yolculuk turizmi yapmaya başladı, yabancılar orayı tercih etmeye başladı...’ diye anlattıkça, alternatif tatil diye yazmayı kafaya koyduğum Selimiye’nin de elden gideceğinden korktum. Bu yüzden de ‘aman’ derim, bol bol yüzmek, kafa dinlemek, her şeyin en doğalından istiyorsanız Selimiye’ye gidin. Selimiye’yi değiştirmeye değil.
Selimiye Türkbükü olmasın!
Haberin Devamı