Köşe yazarlığını kitap yazmak için bırakmadım, herkesle papaz olmuştum

Perihan Mağden’in geçen hafta Ali ile Ramazan adlı kitabı çıktı

Haberin Devamı

Perihan Mağden’in geçen hafta Ali ile Ramazan adlı kitabı çıktı. Kitabı bir solukta okudum, içim çok acıdı. Kitap yetimhanede büyüyen iki çocuğun hayatından yola çıkılarak yazılmış bir roman. Romanın kahramanları olan Ali ve Ramazan’ın haberi 1992 yılında Hürriyet Gazetesi’nin 3’üncü sayfasında çıkmış, sonu ölümle biten bir aşkın romanını yazmış Perihan Mağden. Röportaj için randevulaştık ama bizim buluşmamızdan önce Perihan Mağden’in farklı yerlerde iki röportajı çıktı ve bu röportajlardan birinde Mağden’in köşe yazarlarıyla ilgili yorumları çok dikkat çekti. Ve Perihan Mağden’in kitabının reklamını yapmak için sağa sola saldırdığı yazılıp çizildi. Benim Perihan Mağden’le tanışıklığım Pazartesi Dergisi’nden, yani yıllar öncesinden. Ta o zamanlardan beri Perihan’ın popüler kültür yazılarının ve diğer yazılarının takipçisiyim. Doğrusu röportaja giderken, uzun zamandır köşe yazarlığından uzak kalan Perihan Mağden’in sosyopat dediği köşe yazarlarıyla ilgili yorumlarını neden şimdi söylediğini merak ediyordum ve Zeytinli Meyhanesi’nde bir öğleden sonra bunu konuşarak başladık röportaja.

*Kitabın yeni çıktı. Kitaptan çok köşe yazarlarıyla ilgili yorumların konuşuluyor. Neden?

İki röportajım çıktı. İki saat konuşuyorsunuz, röportajı yapan da terzi gibi, nereden kesip biçecek bilemiyorsunuz. İstemediğim bir topa girdim. Sanırım her röportaj yaptığında bir mayın tarlasına girmiş oluyorsun ve her an bir bacağını kaybedebilirsin.

*O yorumların bu kadar dikkat çekeceğini düşünemedin mi? Şimdi kitabından söz edilsin diye ona buna saldırdı deniliyor...

Okudun sen kitabı...

*Yoksunluğu anlatıyorsun bence tek cümleyle...

Kitabımda bu ülkenin tamamen bir yetimhane olduğunu, yoksulluluğu, çaresizliğin çocukları ittiği noktayı anlatıyorum. Bir röportajda yalnızca kitap konuşulmuyor. Kitabı anlatmayı da anlamsız buluyorum ama 2 saat konuşup da bunun 10 dakikasında söylenenlerin cımbızlanarak farklı birleştirmeler yapılarak kullanılması tamamen olayı çarpıtma arzusu.

*Kitabım çok satsın diye bir arzun...

*Kitaplarımın mevzularına bakınca bu da bellidir herhalde. ‘Biz neden kaçıyoruz anne?’ 40 bin sattı.

Kadınlarda erkeklerdeki kadar gay çocuk korkusu yok

*Bu kez sonunu bildiğin gerçek yaşam öykülerini yazdın, sonunu bilmek nasıl geldi?

Canımı sıktı. Hikâye belli, dilimi bile tuttum. Perihan Mağden dilini ayıkladım. Histerik kelimesini bile çıkardım, ‘manyak’ yazdım, çünkü o çocukların aleminde öyle kelimeler yok.

*Kadın okuyucuların ağırlıkta. Onlar bu kitabı, bir gay aşkını nasıl karşılayacaklar?

Ben eleştirilere açık yaşamıyorum. Mailim her yerde yazmıyor. Ama asıl okurum kadın. Kadın okuyucularım ne düşünecek merak ediyorum. Her kadının içinde anne var. Ve her annenin gay çocuk doğurma ihtimali var.

*Ben yüzde 3 ila 5 diye biliyorum, sen yüzde 10 demişsin...

Kadınlarda erkeklerdeki kadar gay çocuk korkusu yok. Bugüne kadar konuştuğum kadınlar, “Allahım keşke ben büyütseydim bu çocukları” diyor. Bir aile o çocukların hayatını değiştirebilirdi, devlet baba çocukların hayatını nasıl değiştiriyor, görüyoruz.

*Azınlıklar var bu kitabında. Musevi zengin aile çocujkları, Kürt hamal...

Haberde yazıyordu. Ramazan Büyükada’da garsonluk yapmış. Ben yıllarca gittim Büyükada’ya. Azınlıkların zengin sınıfları orada tatil yapıyor. Recep asimile Kürt, Vanlı. Aman hepsini toplayım diye bir kaygı duymadım. Musevi, Türk ya da Kürt her toplumda gay çıkabilir.

*Film olacak mı bu kitap?

Firuzan gibi kamerayı elime alıp yapacağım yok ama iyi bir yönetmen çıkarsa bence yapabilir. Sinemaya gelebilecek bir hikâye bu. Hülya Avşar’ın bir programda dediği bir sözü söyleyim ben de, “Gelin ata binmiş ya nasip demiş...” Sinemayı çok seviyorum. Bence bu çağın sanatı sinema. Ben tahammül edip uzun roman okuyamıyorum. Dantelalı, kabartılmış, yazarın yazarlık gösterileri yaptığı kitapları okuyamıyorum. Kitabımdan film yapılmasına bayılırım.

Üç kere köşe bıraktım, benden başka giden yok

*“Tarafım” demişsin. Gündemimiz zaten bu, kutuplaşma dorukta, hepimiz bir taraftayız!

“Vicdani ret bir insan hakkıdır” diye yazı yazmıştım, biliyorsun. Kemal Kerinçsiz, Sevgi Erenol, Oktay Yıldırım benim vicdani ret mahkememi bastılar. Ergenekon Soruşturması nasıl başladı? Oktay Yıldırım’ın Ümraniye’deki gecekondusunun basılıp bomba bulunmasıyla başladı. Üçü Cumhuriyet Gazetesi’ne gitmiş lokum paketleri... Benim mahkememe protesto için gelen adamın evinde bulunan bombalarla başlayan bir Ergenekon fenomeni varsa, nasıl taraf olmayayım, ben geri zekalı mıyım? Bazı köşe yazarlarını, bazı gazeteleri hiç okumuyorum. Bünyem kaldırmıyor. Bu da çok doğal değil mi?

*Köşe yazarlığını bıraktın. Daha önce de bırakmıştın. Öncelikle niye bıraktın? Yoksa kitap yazmak için ara mı verdin?

Kendi gazetemdeki köşe yazarlarıyla papaz oldum. Bulunduğum gazeteninin amiral gemisindeki patronuna düzenli aralıklarla saydırıyordum. Kendi gazetemdekilerle birbirimize girdik. Papaz olmuşum. Artık oralarda kalıp da ne yapacaktım. Kitap yazmak için değil...

*Türkiye’de ben artık köşe yazmayacağım diye kendi kendine giden bir tek sen varsın yanılmıyorsam...

Galiba. Ben anlamıyorum Türkiye’de kimse gitmiyor. 90 yaşında köşe yazarları var, ben bunu anlamıyorum. Senin yaşının iki katı yıldır her gün yazı yazıyorlar. Bunalmıyorlar hiç. Ben üç kere köşe bıraktım. Basıp giden başka biri yok. Millet doğum yapıyor iki gün sonra yazı yazıyor. Herkes panik içinde. Kimliğini bunun üzerine inşa etmiş.

*Yeniden başlarım nasıl olsa diye mi düşünüyorsun?

Her gittiğimde benim bu piyasaya dönmeme riskim var. Riski alıyorum. Teklif de almıyorum. Gidebileceğim kapı da yok artık. Çok geçimsizim, çok dava yüküm var...

*Taraf’tan teklif var mı? Orada yazar mısın?

Hayır düşünmüyorum Taraf’ta yazmayı. Taraf Gazetesi’nde de kendime bir yer görmüyorum.. İkrah ettim köşecilikten. Oturduğum sofradaki insanlara hakaret ediyordum, bunu yaparsan o sofradan kalkıp gitmeyi de bileceksin. Bu yüzden de kalkıp gittim.

AKP, Kürt sorununda dersini iyi çalışmadı

*Kürt Açılımı, Kürt sorununu geriye mi götürdü? Terörle mücadele eden ülkelerdeki örnekler yeterince incelendi mi? Toplum önderleri yeterince dinlendi mi? Muhatap krizi neden önceden öngörülmedi?

Kördüğümleşti sorun. AK Parti kendinden emin davranmadı. Ders çalışmadılar. Senin dediğin gibi örnekleri iyi incelemediler. Korkak davrandılar. AK Parti tabanını da yabana atmamak lazım. Hrant Dink Caddesi’ne “Hayır” diyorlar. Onların tabanı da şaibeli. Liberal var, milliyetçi var tabanlarında. Halkın sahip çıkması gerekirdi savaş değil barışa.

Bir tek Sezen Aksu “Kürt Açılımı’nın yanındayım” dedi, ona edilen haraketlere bak. Kalkıp bir sanatçı elini taşın altına sokunca herkes taşa dönüşüyor. Sonuçta çok sayıda sanatçı çıkabilirdi. Türkiye’de ne yazık ki ölü doğum oluyor. Savaş durmalı, buna karşı durulmasının anlamı ne? Kürt sorunu çok geniş bir konu ve mutlaka çözülmeli. Bak bugünlerde sokakta herkes et fiyatlarını konuşuyor. Niye hayvancılık bitti bu ülkede? Köyler yandı, insanlar göç etti, hayvancılık bitti. Savaş neye yarıyor? Ergenekon’un başında PKK’yı kimin kurdurttuğu tartışılıyordu, sonra unutuldu, kim çıkardı bu savaşı ve bu savaştan kim yararlanıyor? Bu sorulara yanıt vermeliyiz.

Yine eforiğim gördüğüm gibi. Kitabın son 2 bölümünde zırıl zırıl ağladım. Ama bu kitabı sistemimden daha çabuk attım. Çünkü şahsi ilişkim yoktu bu kitapla, ’Biz kimden kaçıyoruz anne?’de ben de anneyim, kızım var, çok fazla ilişki kurmuştum.

Tutuklanacak gazeteciler arasında adımı görünce korktum

*Virüs gibi değil mi gazetecilik, içine işlemedi mi? Yazmayı, okuyucuların seni takip etmesini istemiyor musun?

Şimdi şimdi hissediyorum. Yazmak istiyorum. Kozmik Oda ve Balyoz haberlerinden sonra tutuklanacak gazeteciler arasında adımı görünce bunu çok hissettim. Vampirlik gibi bu.

*Adını görünce ilk duygun neydi?

Korktum. “Faydanılacaklar” listesinde olanlar da bence “Benden faydalanamazsınız” demeliydiler. Bir sürü bürokrat, memur da fişlenmiş. Onlar için Alevi, Kürt, solcu yazmışlar. Bir tek gazeteciler için iki kategori yapılmış. Ne tutuklanacakların ne de faydalanılacakların kendiyle iftihar etmesi gerekiyor.

*Darbe haberlerinden sonra araştırmalarda orduya güvende düşüş var. Bu sana ne düşündürdü?

Emir demiri keser durumu. AK Parti’ye oy verenler de “ordu” diyor. En azından artık bunu söylemiyorlar.

Onların türban hakkı varsa benim de dinsiz olma hakkım var

*Bir yazın vardı Ezan’la ilgili... “Ezan’dan rahatsız oluyorum” diye yazmıştın. O yazıdan sonra sokakta yürüken korkmadın mı?

İnan hâlâ tepki var, Japonya’da bile “Perihan dinle” diye ezan sesi yüklemişler. Ben yıllarca türban hakkını savundum, onların türban hakkı varsa benim de dinsiz olmaya hakkım var. Ve müezzinlerimiz maalesef Ahmet Özhan değil. Ezanla imana gelecek değilim, laiklikten daha çok vurgulanması gereken bir şey bu.

Bir gay, Sezen Aksu ve Türkan Şoray’ı yazacaktım

Neşeli kitap yazacaktım. Bir Anadolu gayi İstanbul’a gelecekti, Sezen’in evini bulacaktı, Sezen Aksu’ya yalvaracak ve ’”Beni Türkan Şoray’a götür” diyecekti. Fantastik bir kitap olacaktı, dağları tepeleri aşıp Türkan Şoray’a ulaşıp kadınlığın esansını alacaktı bu gay. İki şahane Türk kadını Sezen ve Türkan kahramanlarım olacaktı. Ama aklımda bu iki çocuk da vardı. Sonra bu iki çocuğun hikâyesini sistemimden atamadığımı fark edip bu kitabı yazdım.

DİĞER YENİ YAZILAR