İstanbul Ticaret Odası Başkanı Murat Yalçıntaş, işsizliğin önünün kesilmesi için hükümetten işverenin üzerindeki tüm istihdamla ilgili ödemelerin ötelemesini beklediklerini söyledi. Yalçıntaş, “İşsizliği önlemek için 2009’daki ödemeler 2010’da yapılsın. Böyle olursa işten çıkarma azalır, hatta durur. Kısa çalışma ödeneğiyle belli bir esneklik kazanıldı. Bu da yapılırsa çok iyi olur. Yoksa 2009 yılı çok zor olacak, hiç kolay olmayacak” dedi.
İstanbul Ticaret Odası (İTO) Yönetim Kurulu Başkanı Murat Yalçıntaş’la ekonomik krizi konuştuk. Oda başkanlığına ikinci kez seçilen Yalçıntaş, bir süredir iç pazarın canlanması için yapılması gerekenlerle ilgili adımların atılmasına öncülük ediyor. “Dünya bizden daha keyifsiz. Dünyayı değiştiremeyiz, dünya piyasalarını biz canlandıramayız ama kendimiz için yapacaklarımız 2009’dan sonra sıçrama yapmamıza neden olur” diyen Yalçıntaş, Türk insanı olarak yumurta kapıya dayanmadan işe koyulmadığımızın da altını farklı örneklerle çiziyor.
Röportaja geçmeden önce yazmakta yarar var. Murat Yalçıntaş seçildiğinde en genç oda başkanıydı, hâlâ da öyle. AKP’nin yöneticilerindendi. 1965 İstanbul doğumlu Murat Yalçıntaş, Saint Joseph Fransız Erkek Lisesi’ni, ardından da Türkiye 200’üncüsü olarak kazandığı Boğaziçi Üniversitesi Makine Fakültesi’ni bitirdi. Boston Üniversitesi’nde Uluslararası İşletme dalında yüksek lisans yapan Yalçıntaş, daha sonra 2 yıl Brüksel’de AB’de uzman araştırmacı olarak çalıştı. Yalçıntaş, 3 yıl uluslararası bir kalkınma bankasında proje uzmanı olarak görev yaptıktan sonra Türkiye’ye döndü ve özel sektörde girişimci olarak faaliyetlerini sürdürdü. Döküm ısıtma-havalandırma ve telekomünikasyon sektörlerinde şirketleri bulunan Yalçıntaş, İngilizce ve Fransızca, orta düzeyde Almanca ile Arapça biliyor.
İstanbul Ticaret Odası demek Türkiye ekonomisinin kalbi demek...
Çok doğru. 350 bin firmaya hizmet veriyoruz. Türkiye ekonomisinin yüzde 35’i İstanbul’da. Bu yüzden de çok büyük sorumluluk. Ben “Türkiye’nin ebrusu” diyorum. Türkiye’de ne varsa, İstanbul’da var... Ayrıca biz dünya içinde de büyüklükte ilk 5’e giriyoruz.
Son yıllarda Türkiye’ye büyüyordu. Global kriz bir anda her şeyi durdurdu. Ama dönüp baktığımızda bu büyüme sürecinde de her şey toz pembe değildi. Sizce o dönem iyi değerlendirildi mi?
6 senedir büyüdük. Neye dayanarak büyüdük diye bakmak lazım. Dış ticarete dayanarak büyüdük. İç talebimiz büyümedi. Hatta, “Makro veriler bu kadar iyi gidiyor, neden insanların gelir seviyesi aynı oranda artmıyor” da deniliyordu. Sebebi buydu. İşletmelerin iki temel sıkıntısı ortaya çıktı. Bu krizle birlikte daha çok ortaya çıktı. Bizim de kronik sıkıntılarımız vardı, bu sorunlarımızı çözemediğimiz için kriz bizi fena vurdu. Nedir bunlar dersek? Bu kriz yurtdışındaki para mekanizmalarını alt üst etti. Türkiye’deki işletmeler şu anda rahat, ucuz ve uzun vadeli para bulmakta zorlanıyorlar. Bugün Amerika, AB ülkeleri ve Japonya gibi gelişmiş ekonomilerin hepsi daralıyor. Bu mal satın almıyorlar demek. Biz de Türkiye olarak üretemiyoruz, çünkü satamıyoruz. Pazarımız yok. Finansmana ulaşmada zorluk var ve pazar yok.
Bu yüzden de Türkiye’de ticaret durdu. İç piyasada da keyifsiz bir ortam var. Kimse önünü göremiyor. İşten çıkarılanların yanısıra işi olanlar da elini cebine atmak istemiyor, çünkü işten çıkarılma korkusu yaşıyor. Ne yapılmalı?
Bu yüzden biz İTO olarak “İç pazarı canlandırın” diyoruz. Bizim dünyayı canlandıracak halimiz yok. Dünyayı canlandırmak G-20’nin işi. Onlar da önümüzdeki hafta toplanıyorlar. Daha sonra da NATO Zirvesi gelecek. G-20 zirvesi dünya piyasasını canlandırmaya çalışacak, burayı canlandırmak ise bizim işimiz.
Bu haftaya bakarsak, herkesin endişesi kurdaki iniş çıkışlar nedeniyle iyice arttı...
Şunu bilmek lazım; üretim yapan bir insan için, bilgi, sanat üreten, mal üreten, hizmet veren insanlar için ürettikleri ne olursa olsun önemli olan kurun yükselmesi ya da düşmesi değildir. Önemli olan kurun tahmin edilebilir olmasıdır. Siz eğer kurda büyük sıçrama yaparsanız, aşağı da olsa yukarı da olsa zarar verir. İhracat yapıyorsanız belli ölçüde yüksek olmasını istersiniz ama çok yüksek olsun da istemezsiniz, çünkü sizin belli ölçüde ithalatınız da vardır. Biz hiçbir firmayı uzayda bağımsız olarak düşünemeyiz. Herhangi bir ihracatçı “Kurun yükselmesi gerekiyor” diye demeç verdiğinde o aslında yalnızca kendisini düşünüyor demektir. İlk başta, “Girdilerimin çoğu TL, satışım euro. Dolayısıyla kur yükselirse kâr edeceğim” diyebilir ama kur bir ekosistemin parçasıdır. O ekosistemde hızlı yükselişlerde olan zararlar kendisine de yansır. Kurun aşırı şekilde dalgalanmaması ve tahmin edilebilir olması bizim için en iyisidir. Evet, kurda dalgalanma oldu, birkaç spekülatör dışında herkes para kaybetti.
Türkiye’de de son dönemde paketler açıldı. Otomotiv sektörü başta olmak üzere. Bundan sonra neler yapılmalı?
Türkiye’de acil olarak iç pazarın canlandırılması lazım. Otomotiv sektörüne yönelik yapılan çok doğru. Otomotiv sektöründe son 3 ayda üretim yüzde 63, ihracat yüzde 61 düştü. Beyaz eşyayla ilgili yapılanlar da önemli. Bu kriz vasıtasıyla kronik sorunlarımızı da çözeceğiz.
Nedir bu kronik sorunlar ve hep böyle son anda mı çözülmek istenir sorunlar?
Biz ne yazık ki böyleyiz. Yumurta kapıya dayanmadan iş yapmıyoruz. Ben bunun en son örneğini geçenlerde yaşadım. Sayın Cumhurbaşkanı Su Forumu nedeniyle yemek verdi. Yeni açılan Sütlüce Kültür Merkezi’nde yapıldı davet... Merkez çok güzel olmuş. Yanımda belediyenin bir yöneticisi oturuyordu, tebrik ettim. Bana, “Başkan 11 yıldır uğraşıyorduk, herhalde Su Forumu gelmeseydi bir 11 yıl daha uğraşırdık” dedi. Nazım Ekren de Türkiye’nin kronik iki hastalığına çözüm bulacak gibi. Bunlardan biri şu: Yüksek faiz düşük döviz sarmalındaydık. Bunu şu aralar kırıyoruz. Bu sağlıklı bir gidiş. Böyle giderse krizden çıkınca Türkiye artı yakalamış olacak. İkincisi ise, yoğun meslek edinme programı. Türkiye’de ciddi anlamda mesleksizlik var.
’Abi her işi yaparım’cılık var
Aynen. Uzmanlaşma çok önemli. Ne yazık ki diploması olan mesleği var sanıyor. Oysa diploma meslek demek değil. Türkiye’de sanayi üreticileri ara eleman bulamıyor. Üniversite mezunları var ama iyi bir kaynakçı yok. Boru ustası bulunamıyor... Bakan Ekren yoğun meslek edinme programı başlatacak. Bu şahıs başına verimliliği artıracak ve yeni iş sahaları ortaya çıkacak. 1997 krizinden Güney Kore böyle çıktı. Şimdi gemi yapımında, elektronik eşyada dünyanın sayılı ülkelerinden biri.
İşsizlik oranları hızla artıyor. İşsizliğin artmasını önlemek için de sizin önerileriniz oldu...
Evet. İşsizlik oranları hızla yükseldi. Tarım kesiminden geçiş de olduğu için işsizlik çok yüksek oranda. Tarımı bırakıp şehirlere gelenlerin sisteme entegre edilmesi lazım. Krizle birlikte sanayide iş kaybı çok yükseldi. Yurtdışında Türk firmalarında çalışanların çoğu da geri döndü. Biz hükümete öneri götürdük. Bekliyoruz. Şu anda her şey vadeli satılıyor. Biz işletmelerin peşin ödediği ilk şey vergi. Biz sosyal sigortalarla ilgili devletin aldığı tüm ödemelerin ötelenmesini istiyoruz. İşsizliği önlemek için bu yapılmalı. 2009’daki ödemeler 2010’da yapılsın. Böyle olursa işten çıkarma azalır, hatta durur. Kısa çalışma ödeneğiyle belli bir esneklik kazanıldı. Bu da yapılırsa çok iyi olur. Yoksa 2009 yılı çok zor olacak, hiç kolay olmayacak.
2009’u atlatırsak düzelme başlar
2011’den önce bir rahatlama olması zor diyenlerden misiniz?
Piyasalar açılınca eğer bu krizi düzgün atlatırsak hızlı toparlanırız. AB ülkeleri alım yapmıyor şu an. Alıma başladıklarında en yakınlarında olan ve esnek olan tek ülke biziz. 2009’u atlatırsak düzelme başlar.
Yabancı yatırımcılar yine gelir mi?
Kriz sonrasında Türkiye’ye gelecek yabancı yatırımcı olacak. Dünya sıfırı tüketmedi. Hâlâ para var. Ekonomi duygusal bir alan. Herkes şimdi çekingen, keyifsiz ve isteksiz. Ama bu geçecek ve para kazanmak isteyecek herkes ve Türkiye’ye gelecekler. Genç ve dinamik nüfus bizim avantajımız. Kendi içimize çok bakıyoruz. Morali fazla bozmamak lazım. Biz keyifsizis ama dünya daha keyifsiz. 2009’u her şeye rağmen iyi geçirirsek bundan sonraki yıllar çok daha parlak olacak.
2010 İstanbul için milat
2010 İstanbul Kültür Başkenti’nin en önemli finansörlerindensiniz. İstifalar oldu...
Evet önemli bir finansörüz. Hem fikri hem de maddi anlamda destekçiyiz. İstifa ettiler ve bir açıklama yaptılar. O ilişkilerin içinde değilim. Tam olarak bilmiyorum nedenlerini, konuşmam doğru olmaz.
2010 İstanbul için çok iyi bir fırsat, ticari anlamda da büyük beklentiler var...
İstanbul’u layık olduğu yere getirmek için, sahip olduğu mirasa sahip çıkmak ve bunu dünyaya tanıtmak için bir fırsat bu. 2010 Kültür Başkenti sayesinde bizler de bazı şeylerin farkında olduk. İstanbul’un hangi değerlere sahip olduğunu göstermek ve bunları pazarlamak açısından önemli bir döneme girdik. Bence 2010 milat İstanbul için. 2010 sayesinde İstanbul’un kültür mirası İstanbul’u yönetenlerin ve halkın önüne geldi. Tarihi eserler restore ediliyor, sanat ve kültürle ilgili programlar yapılıyor. 2010’un İstanbul’a katacağı esas şey 2011 ve 2012’de bunların devam etmesi olur.
Benim işlerim de durdu
Sizin işleriniz de krizden etkilendi mi? Pırlanta tıraşlama parçası üretmeye devam ediyor musunuz?
Ben dökücüyüm. Otomotiv, imalat sanayii, rüzgar değirmenlerine de parça üretiyorum. Pırlanta sektörüne de parça üretiyoruz, pırlanta tıraşlamak için. İşlerim etkilendi. Ciddi anlamda AB ülkelerine ve Asya’ya ihracatım var. Otomotiv sektörüne çalışıyordum büyük oranda, 2010 siparişlerini alacaktım, şu anda hepsi durdu. Yurtiçinde de taahhüt işim var. Büyük inşaat projeleri askıya alındı. Biz de birebir etkilendik.
İşverenin tüm vergileri 2010 yılına ötelensin
Haberin Devamı