Sinpaş’ın patronu Avni Çelik, Türk işadamlarının Avrupalı veya Amerikalılar gibi düz yolda vitesi otomatiğe bağlama şansı olmadığını belirterek, “Türkiye’de işadamlığı başka beceri istiyor. Amerikalı, Avrupalı dostlarımla oturunca gıpta ediyorum. Düz yolda, arabayı otomatiğe bağlamışlar, gidiyorlar. Uzun yıllar siyasi ve ekonomik istikrarsızlık yaşayan Türk işadamının yeteneği ise her türlü ahval ve şerait içinde dahi varlığını sürdürmektir” dedi
Krİz döneminde iyi sınav verdiklerine değinen Avni Çelik, bunda çok büyük iş hacimlerine rağmen banka kredisi kullanmamalarının büyük etkisi olduğunu vurguladı. Çelik, “Ayrıca devletten para, ihale almayız” diye konuştu. Şu anda Bosphorus Projesi’nde Hitler’in mimarının oğlu Speer ile çalıştıklarını anlatan Çelik, Marmaris’te Amerikalı, Avrupalı ve Ortadoğulu zenginlere yönelik bir projeleri olduğunu, yurtdışında da 6 ülkeyi incelediklerini belirtti
Sinpaş Grubu yarın kuruluşunun 35’inci yılını “Sürdürülebilir Başarı için Liderlik” konulu “Bosphorus Conference” organizasyonuyla kutlayacak. Konferansın konukları ABD eski Başkanı ve William J.Clinton Derneği Kurucusu Bill Clinton ve Almanya eski Başbakanı Gerhard Schröder.
Son yıllarda yaptıkları işlerde yakaladıkları farklılıkla dikkat çeken Sinpaş’ın 35 yıllık geçmişi olan bir şirket olduğunu bilen azdır. Çünkü Sinpaş sessiz sedasız büyüdü. Hiç kredi kullanmadan, devletle hiç iş yapmadan gelişen Sinpaş, krizde de büyümeye devam etti.
Şirketin amiral gemisi Sinpaş Yapı Endüstrisi. Bu şirket dışında grupta 10’u aşkın şirket var. Grubun iştiraklerinden Seranit, hem Türkiye’de hem de dünyada bilinen bir granit markası. Niğde’de kurulan mikronize kalsit fabrikaları, dünyanın en saf ve beyaz mikronize kalsitlerini üretiyor. Banyo, kapı, çelik yapılar, çatılar, asansör ve yürüyen merdivenler de üreten şirketleri var. Sinpaş Grubu’nun kurucusu Avni Çelik’le röportaj yapmak için buluşuyoruz. Avni Bey basında sık sık yer bulmaktan, demeçler vermekten hoşlanan bir iş adamı değil. Babacan bir tavrı var, tatlı dilli.
* Çorum doğumlusunuz. 3 kuşaktır tüccar olan bir ailenin oğlu olarak doğmuşsunuz. 38 yaşında yitirmiş babanız hayatını... Kendi isteğinizle mi mühendis oldunuz?
Hayatımda 2 yerde direkten döndüm. Birisi babamı erken kaybetmektir. Ben 14 yaşındaydım. Sanırım bu yüzden kolayca meslek edinme hevesine girdim. O zamanlar hayata erken atılmak adına kolayca meslek edinmek için Erkek Sanat Enstitüleri vardı. Ortaokuldan sonra 3 yıl okunur meslek sahibi olunurdu. O yıllarda sanat okulu sınavına girdim. Gönlüm elektronik bölümündeydi, ben torna bölümünü kazandım. Çaresiz okudum. 3 yıl sonra okulu bitirdim, gönlümde inşaat okumak vardı. O dönemde üniversitelerin ayrı ayrı sınavları olurdu. 3 üniversite sınavına girdim 3’ünü de kazandım. Ankara Üniversitesi’nin ikinci öğretimi vardı, aynı zamanda çalışmak için oraya gittim. “İnşaat bölümü doldu, seni makineye yazacağız” dediler. Yine çaresiz oraya girdim.
Erbakan ve Pakdemirli hocamdı
* Ünlü hocalarınız olmuş. Necmettin Erbakan hocanızmış...
Doğru. Kulakları çınlasın Necmettin Erbakan hocamdı.
* Nasıl bir hocaydı?
İlk derste bize “Teknik resim mühendisin dilidir” dedi. Benim hiç hoşuma gitmedi. Bölümü hiç sevmedim. 3 ay sonra inşaattan bir kontenjan çıktı ve suyumuz yoluna girdi. Ekrem Pakdemirli de mukavemet dersimize girerdi. Mohr dairesinin grafik metodla çiziminde çok zorlanırdık. Pakdemirli hocamız da anlatır anlatırdı. “Anlamadık” derdik. Cumartesi öğleden sonra derse çağırırdı, orada da anlamazsak Pazar günü derse çağırırdı. Şimdi bizim şirketin yönetim kurulunda.
* Anıyor musunuz eski günleri?
Şimdi her yönetim kurulu toplantısında acısını çıkarıyorum. Şaka bir yana değerli bir hocamızdı, hâlâ da öyledir.
* Nasıl kurdunuz şirketinizi? Sinpaş ilk işini Ayvalık’ta mı yapmıştı? Sahil inşaat şirketiymiş açılımınız...
Biz üniversiteyi okurken yol, çelik, su, baraj, ahşap ve betonarme okuruz. Biz betonarme konusunda yol aldık. İlk işimi Ankara’da yaptım. Ankara’da Tuna Caddesi’nde bir bina yaptık, sonra işimiz hep İstanbul’da oldu. 1974 yılında kurduk şirketi.
İnşaat değil ev yapıyoruz
* İşin başında neydi hedefiniz?
Bu şirket kurulurken şu felsefeyle kuruldu: Biz bir yerden iş almayacağız, işimizi kendimiz yaratacağız. Bir yerden bir inşaat alıp bedelini tahsil ederek iş yapmayacağız. Bir gayrimenkul alacağız, bunu geliştireceğiz ve perakende olarak satacağız, o değerden yeni değerler yaratacağız. Ben, “Siz inşaat yapıyor musunuz?” diye soranlara “Hayır yapmıyoruz” derim. “Peki bu kadar ekip, vinç ne oluyor?” derler, “Biz inşaat değil ev yapıyoruz” derim.
* Bunu açar mısınız, yaşam alanı oluşturmak inşaat yapmanın ötesinde ne gerektirir?
Çok şey gerektirir. Siz insanları içinde rahat edecekleri, mutlu, huzurlu hissedecekleri bir ev yapmalısınız. Ama ev yapmak yetmez. Tasarımıyla, üretimiyle, satışı ve satış sonrası hizmetleriyle başka bir iş bizimki. Halbuki inşaat öyle değildir, farklı bir yerde bir proje yapılmıştır, beton dökersiniz, iş bitince teslim edersiniz. Bizim işimiz o değil. Bizim uzun soluklu bir işimiz var. Mesela bize müşterimiz gelir, “Ben sizin Kağıhane’deki evlerinizden aldım, sonra şuradan aldım, şimdi Ataköy’deki projenizde şunu şunu istiyorum” der.
* Nasıl büyüdüğünüzün ipuçları bu yanıtınızda var...
Biz gayrimenkulü geliştire geliştire bu noktaya geldik. Bağdat Caddesi’nde bin metrekarelik bir parsel, sağdan 3 metre arkadan 5 metre çekmek bizim işimiz olmadı. Biz hep yaşam alanı peşinde olduk. Evin içini yapmayı herkes beceriyor. 3 oda bir salon herkes yapıyor.
* Ben buna katılmıyorum, basık, kümes gibi odalarla dolu her yer. Projelerin tanıtımı farklı, evlerin içi çok farklı olabiliyor.
Varsayıyorum ki bunu mükemmel yaptınız, biz ev dışındaki hayatı da planlıyoruz.
* Ne bekliyor zamane müşterileri? Güvenlik mi, çocuklar için daha rahat ortamlar mı, otopark mı, büyüklere stres atma ortamları mı? Sanırım bunların hepsi...
Bir kere şu var; sokaktaki birine sorsam, “Güdül’de mi İstanbul’da mı yaşamak istersin?” diye, “İstanbul” der. Çünkü herkes sosyal olmak, hayatın içinde olmak istiyor. Evin içini zaten yapıyoruz, evin dışında nasıl daha iyi bir hayat tasarlarız? Bunu üzerine de çok çalışıyoruz.
Su konseptimiz taklit ediliyor
* Sizin projelerinizde hep su var. Neden?
Çorumlu’yum, su yok orada. Belki de ondan. Bence ve sanırım bu konuda herkes benimle aynı düşünüyor, dünyanın en güzel şehirleri su kenarında. Adına şiirler yazılan şehirler hep su kenarında. Düşünün Budapeşte, suyun rengi kahverengi, Tuna nehri akıyor ve şehir mükemmel görünüyor. Boğaz zaten dünya harikası...
* Ama herkes Boğaz’da oturacak kadar şanslı değil ve siz de Boğaz’ı taşıyalım mı dediniz? Nasıl ortaya çıktı Bosphorus projeniz?
Adına liderlik denilirse ilk biz yaptık. Su konseptli projeleri biz başlattık.
* Taklit edilmekten rahatsız mısınız?
Hayır, keyif alıyoruz. Taklit hiçbir zaman aslı kadar güzel olmaz. Biz Bosphorus projesini bir daha yapmayız. Lagün projemizi de tekrarlamayız.
Yabancılara gıpta ediyorum
* Siz 35 yıllık yaşamınızda farklı zorluklarla karşılaştınız. Krizler yaşadınız. En çok hangi dönemde beliniz büküldü, en zor günler ne zaman yaşandı?
100 yaşındaki adama sorarlar, “Ne yediniz de bu yaşa geldiniz?” diye, bu soru benim için böyle. Türkiye’de işadamlığı başka beceri istiyor. Amerikalı, Avrupalı dostlarımla oturunca gıpta ediyorum. Onlar düz yolda, arabayı otomatiğe bağlamışlar gidiyorlar. Rapoları okuyorlar, şirket iyi gidiyor, ufak manevra sıçrama yaptırıyor. Türkiye’de böyle değil. Uzun dönem siyasi istikrarsızlık yaşadık. Üst üste 2 dönem ilk defa tek başına iktidar yaşıyoruz. Türkiye bölge lideri konumuna yükseldi. Siyasi iktidar sorunların üzerine gidiyor. Her konuya el atıyor. Bu sorunlar yumağı ve siyasi istikrarsızlık ekonomik istikrarsızlığı da getirdi yıllarca. Türk işadamının yeteneği her türlü ahval ve şerait içinde dahi vazifesi varlığını sürdürmektir.
* Bu nasıl oluyor? Banka aldınız, yeni projeler başlattınız...
Kıvrak yönetim ve patron inisiyatifi gerektiriyor. Hep kurumsallaşmadan bahsediliyor. Kuşkusuz bu da çok önemli ama işi bir müdüre bırakmanız için bunun bir alt yapısı olmalı. Siz işi profesyonele emanet ederken zemini sağlam tutmalısınız. Zemin sağlam değil Türkiye’de. Ama yine de iyiye gidiş var. Biz bu krizde iyi sınav verdik. Körfez ülkelerinin daha az zarar gördüğü söyleniyor. Bizim onlarla ortaklıklarımız var. Sık sık gidiyorum bu ülkelere. Son Kuveyt seyahatimde oradaki bir dostum beni çok şık bir restorana götürdü. Ağzını bıçak açmıyordu. Sonuçta onlar petrol zengini ama bu adam yalnızca bir hissesinden 1.8 milyar dolar kaybetmiş.
İstanbul’u Hitler’in mimarının oğlu yapıyor
* Nasıl oluştu su temalı projeler? Mimarı kim?
Silivri’de yüzme havuzlarının üzerine ev yaptık. Salondaki cam sehpa gibi, salondan bakıyorsunuz su görünüyor altınızda. Konsepti biz koyuyoruz, Mimarlar projeyi hazırlıyor, uyguluyor. Boğaz’ı Alman mimar, şehir planlamacısıyla çalıştık. Berlin’i inşa etmiş babası, Hitler’in Bayındırlık Bakanı. Oğlu da ünlü bir profesör. Mesleğinin zirvesinde kent planlamacısı. Çok zorlandık. Yaptı getirdi, yaptı getirdi bir türlü olmadı. 1.060 dönüm arazimiz var, farklı olmalıydı. Bir akşam Frankfurt’ta hoca beni yemeğe götürdü, nehir kenarında oturuyoruz. Almanlar’ın özel yemeği öküz yanağı yiyoruz. O yemekte 2 yanaktan uzandık, nehire bakarken “Bir nehir akabilir, neden bu Boğaz olmasın?” dedik ve konsept orada çıktı.
* Ya Lagün?
Daha evvel Phuket’te görmüştüm. Orada böyle bir proje yok, Lagün diye bir yer var ve orada küçük bir otel var. Orası doğal, biz bunu uyguladık. Sancaktepe’nin bir numaralı projesi Lagün. Birinci uğraş alanımız hayatı keyifli kılmak.
Marmaris’te planladığımız projeyle ilk kez sahile inmiş olacağız
* Marmaris’te de proje yapacaksınız? İlk defa mı sahile iniyorsunuz?
İlk defa yapacağız. Yasal zorluklar var hâlâ Türkiye’de yabancılara ev satmakla ilgili ama bunların aşılacağını düşünüyoruz. Türkiye’de yabancıya konutun hedefi şu: Emekli bir İngiliz 1.500 sterlin alıyor, eşi 1.300 sterlin alıyor. Orada kıt kanaat geçiniyorlar, burada yani Türkiye’de ise bu paralarla harika bir yaşam sürüyorlar. Üstelik burada güneş var. Londra’da kimse kimseye selam vermiyor para almadan, burada herkes misafirperver. Denize 25 kilometre içerde olacak, bir bina önünde de yüzme havuzu olduğu rivayet edilen çukur olacak bunu da 60 bin poundu geçmeyen fiyatla satacaksınız. Biz burada devrim yapıyoruz.
* Ne gibi?
Bizim hedef kitlemiz varlıklı Avrupalı, Amerikalı ve iyi yaşamak isteyen Ortadoğulu. Biz sahilde yapacağız evlerimizi. Türkiye’nin en güzel coğrafyalarından birinde yapacağız. Konforlu, şık evler olacak bunlar.
Tek kuruş banka kredim yok, devletten ihale almam
* Krizde nasıl büyüdünüz diye sormuştum...
Mutlaka bizim dışımızda da krizde başarılı olanlar vardır. Bizim temel başarımız, bunca büyük iş hacmimiz var, tek kuruş banka kredimiz yoktur. Ayrıca devletten para almayız. İhale almayız. Bu bir seçim. Bilmiyoruz devletle işi. Böyle söyleyerek kendimizi ak pak hale getirip, diğerlerini tersi duruma sokmuş gibi görünmeyim ama biz hiç o alana girmedik. O işler nasıl yapılır bilmiyoruz.
* Yurtdışında iş yapıyor musunuz?
Yurtdışında iş yapmak istesek milyar dolarlık işleri almamız an meselesi. Şimdilik yapmayacağız. Zaman bizi elbet değiştirmeli ancak bugünkü fikrimiz daha katma değerli olan yurtdışında gayrimenkul geliştirme sektöründe bulunmak. İran Bayındırlık Bakanı 6 saatlik çalışma için geldi bize geçenlerde. Bizi ülkelerine davet ettiler. İş yaparken modelimiz risk almadan, macera olmadan, hayallere dalmadan iş yapmaktır. Şimdilik 6 ülkeyi inceliyoruz.
İstanbul’u projesine taşıyan Sinpaş Marmaris’te zengin yabancılara ev satacak
Haberin Devamı