Juliette Sargnon Tolay’ı bundan 8 yıl önce tanıdım. Kardeşim Paris’te Sciences Po’da okuyordu, Juliette de onun arkadaşıydı. Juliette Türkiye’yi, İstanbul’u çok merak ediyordu. Bu merakı sonucunda Galatasaray Üniversitesi’nin değişim programı kapsamında İstanbul’a geldi. O dönemde kardeşimle birlikte Emirgan’da oturuyorduk. Juliette ile bir dönem aynı evi paylaştık. AKP yeni iktidara gelmişti, Türkiye değişiyor mu? diye başlayan, AB bizi niye istemiyor? sorularıyla devam eden sohbetleri kardeşim Kıvanç’la sık sık yaparlardı. Onların Fransızca tartışmalarına ‘Fransız’ kaldığım günler geride kaldı. Juliette’in Türkiye ilgisi katlandı. Türkiye’nin farklı yerlerini yakından tanıdı Juliette. Güneydoğu’ya da gitti, İzmir’le Doğu’yu karşılaştırdı. Emirgan’daki mahallede Lazlarla da Mardinlilerle de sıcak bir ilişki kurdu. Hayat arkadaşı da bir İzmirli oldu. Halen Amerika’da yaşıyor, orada master yapıyor Juliette.
Onun başarılı akademik çalışmalarını uzaktan takip ediyordum. Türkiye’de farklı konferanslarda konuşmalar yapıyordu. Ve bu genç kadın geçen hafta, Türkiye’ye geldiğinde yaşadığı semt olan Emirgan’daki Sakıp Sabancı Müzesi’nde düzenlenen törende Sakıp Sabancı Uluslararası Araştırma Ödülleri’nde birinciliği aldı. Çok gurur duydum.
‘AB’nin Yönetişimi ve Kültürel Çeşitlilik: Türkiye’nin Katılımının Etkileri’ temalı yarışmada Juliette, ‘Türkiye’nin Öteki Kültürel Çeşitlilik Tartışması: AB İçin Dersler’ başlıklı makalesiyle katılmıştı. Halen Delaware Üniversitesi doktora öğrencisi olan Juliette Tolay’ın bu makalesi ödülle birlikte uluslararası camiada da daha çok dikkat çekecek diye düşünüyorum.
Tolay’ın bu makalesinde neyi anlattığını kısaca onun ağzından özetleyelim:
“Türkiye’de kültürel çeşitlilik hakkında konuşulduğu zaman, genelde tarihi çeşitlilikten, özellikle Türkiye’de bulunan dinsel azınlıklar (Musevi, Rum ve Ermeni) ya da Kürt ve Alevi kimliklerinden bahsediliyor. Avrupa’da da Türkiye’dekine benzer bir ‘tarihi kültürel çeşitlilik’ anlayışı var. Avrupa’da bugün yaygın olan çeşitlilik anlayışı göçle bağlı kültürel çeşitlilik olarak tanımlanıyor. Türkiye’de göçe bağlı kültürel çeşitlilik tartışılan bir konu değil. Oysa göç olgusu gündeme gelmeli ve araştırılmalı. Türkiye, Soğuk Savaş sonrasında önemli derecede göç alan bir ülke. Türkiye doğu ve güneyindeki komşularından bir grup iş insanının yanı sıra, topraklarına mültecileri de kabul ediyor. Ayrıca birçok emekli Avrupalı da Türkiye’nin batı ve güney sahillerinde yerleşmeye başladı. Makalemde Türkiye’nin bu çeşitliliği nasıl karşıladığını inceledim. Avrupa’daki göçe bağlı kültürel çeşitliliğin yarattığı zorluklara baktığımızda, bu konunun Türkiye için ne kadar önemli olduğu ortaya çıkıyor. Türkiye’de, bu konuyla ilgili çeşitli ve bazen çelişkili tepkiler gözlemlenirken, diğer yandan konunun çok az araştırılmasına bağlı olarak büyük bir veri eksikliği dikkat çekiyor. Türkiye’de göç olgusuyla ilgili kutuplaşmış bir politik ortam oluşmamış olması olumlu. Türkiye’nin uyguladığı liberal vize politikası, serbest dolaşım idealine ve küreselleşmiş bir dünyanın ihtiyaçlarına daha uygun bir çözüm.”
Fransız Juliette bizi bizden iyi tanıdı!
Haberin Devamı