Euro Horizon’un Başkanı Şebnem Karauçak sektörel bazda çalışmalar yürütüyor ve AB-Türkiye ilişkilerini takip ediyor. 6 yıl İKV’de genel sekreterlik yapan Karauçak, Türkiye’nin AB üyeliğine karşı çıkan Fransa ve Almanya’nın Türkiye’de milliyetçiliği artırdığını söyledi. Karauçak, “Başbakan da bölgesinde güçlü bir ülke olarak Türkiye’yi konumlandırarak kapıyı zorluyor. Ortadoğu barış sürecine katkı, Ermenistan açılımı, demokratik açılım önemli ama Türkiye’nin Anayasa meselesini çözmesi, Siyasi Partiler Yasası’nı değiştirmesi, dokunulmazlıkları kaldırması lazım. Bu sorunları çözmezsen olmaz” diye konuştu
Bir süredir Türkiye- AB ilişkileri askıda gibi görünüyor. 2005’ten bu yana ilişkilerde kan kaybı yaşanıyor. Özellikle de Almanya ve Fransa’nın Türkiye’nin AB sürecini desteklemeyen açıklamaları Türkiye’deki kamuoyunu da olumsuz etkiliyor. AB Komisyonu iki hafta önce Türkiye’nin 11’inci İlerleme Raporu’nu açıkladı. Ermenistan ile ilişkilerde gelinen son nokta bile rapora girdi, raporda Türkiye’nin istikrar algısı desteklendi. Ekonomik kriz ortamında bu Türkiye için güvenilirlik açısından çok önemli bir unsur. TÜSİAD’ın girişimiyle kurulan Paris-Boğaziçi Enstitüsü’nün 21-22 Ekim tarihlerinde Türkiye-Fransa ilişkilerini geliştirme amacı taşıyan toplantıları vardı. İş dünyası, yazarlar ve akademisyenleri buluşturan toplantılarda AB süreci masaya yatırıldı.
Türkiye’nin AB sürecinde aldığı yolu ve yapması gerekenleri yıllardır en yakın bilen isimlerden biri Dr. Şebnem Karauçak. EuroHorizon Yönetim Kurulu Başkanı olan Şebnem Karauçak, otomotivden ilaç sektörüne kadar farklı alanlarda sektörel bazda çalışmalar yürütüyor ve aynı zamanda AB-Türkiye ilişkilerini siyasi boyutlarıyla da takip ediyor. Galatasaray Lisesi’nden sonra İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi İletişim Bölümü ve İ.Ü İktisat Fakültesi-Uluslararası İlişkiler Bölümü’nü bitiren Karauçak, yüksek lisans ve doktora tezlerini Avrupa Birliği konusunda verdi. 2000-2006 yılları arasında İktisadi Kalkınma Vakfı (İKV) Genel Sekreteri olan Karauçak’ın AB-Türkiye ilişkileri üzerine 11 kitabı var. AB fonları ile finanse edilen bir çok ulusal, bölgesel ve uluslararası projenin yöneticiliğini yapan Karauçak’la konuştuk.
Motivasyonumuzu etkiliyor
Almanya ve Fransa Türkiye’yi tam üye olarak görmek istemediklerini net olarak ortaya koyarlarken Türkiye-AB ilişkileri hangi boyuta taşınabilir?
Almanya’da seçimler öncesinde olan koalisyonun nasıl devam edeceği bu röportaj çıktığında belli olacak. AB Komisyonu’na gidecek olan Almanya temsilcisinin hangi partiden gideceği ortaya çıkacak. İmtiyazlı ortaklığı dile getirme konusunda Fransa ile Almanya’nın ortak görüşü var.
Fransa ve Almanya’nın Türkiye’ye karşı olmasının nedenleri aynı mı?
Değil. Bir kere imtiyazlı ortaklık diyorlar. Bu tatsız bir tutum. Türkiye’nin ne zaman üye olacağını bilemiyoruz. Tam üyelik müzakereleri devam ederken ve bir tarih belli değilken bu derecede olumsuz bir değerlendirme yapılması ve başka bir hedef gösterilmesi Türkiye’nin motivasyonunu etkiliyor. Ayrıca AB’nin güvenilirliğini de etkiliyor. AB’nin kerhen Türkiye ile üyelik müzakereleri başlatmış olduğu gibi bir şey ortaya çıkıyor. Oysa 27 ülkenin imzası var kararların altında. Almanya ve Fransa’nın karşı olmalarının temelinde farklı nedenler var. Almanya ekonomik ve sosyal nedenlere dayandırırken karşı duruşunu, Fransa ’Türkiye Avrupalı değildir’ diyor. Bunun mantığı yok.
Bu tutum Sarkozy hükümeti döneminde şiddetini artırdı değil mi?
Evet. Sen de takip ediyorsun. Fransa AB Bakanı Lellouche bakan olmadan önce ’Türkiye’nin üyeliğine karşı çıkmak yanlıştır’derken, bakan olma ihtimali belirdiğinde ağız değiştirdi, bakan olunca da Sarkozy’nin politikalarını ve söylemini benimsedi. 5 başlığın müzakeresini bloke ediyorlar. Bunlar tam üyelikle bağlantılı diyorlar. Zaten saçmalık burada. Müzakerelerin hedefi tam üyelik. Böyle bir şey olamaz. Geri kalan 30 başlığın müzakere edilmesini bloke etmiyorlar, ’Türkiye’deki reform sürecini destekliyoruz’ diyorlar. Bu ayrı mantıksızlık, Türkiye niye müzakere etsin üye olmayacaksa? Fransa, buna şu yanıtı veriyor: ’Bunlar Türkiye’nin yararına.’ Tamam kabul ama Türkiye’nin yararına olmayacak maliyetler de var. Bu maliyetleri üstlenmesinin nedeni yok eğer tam üyelik olmazsa.
Almanya’nın politikası değişebilir mi?
Almanya’nın politikası seçimden sonra esneyebilir ya da sertleşebilir. Türkiye’nin üyeliği sadece teknik anlamda kriterlerin yerine getirilmesiyle bağlantılı değil. Siyasi konjonktür çok değiştiriyor bakışı. Chirac ve Schröder önceki yıllarda Türkiye’nin yolunu açmıştı. Dolayısıyla Türkiye Avrupa’daki siyasi iktidar değişimlerinden etkileniyor.
Peki Almanya’nın ve Fransa’nın bu sert Türkiye karşıtlığı kamuoyunu da çok olumsuz etkiledi. Sokaktaki insan ’Bizi istemiyorlar’ diyor. Gençler arasında AB karşıtlığı ve milliyetçilik artıyor...
Almanya ve Fransa’nın tavrı Türkiye’de milliyetçiliği artırıyor. Ama şu da Türkiye’nin üyelik süreci farklı devam ediyor. Hırvatistan’la başladık müzakerelere, onlar aldı başını gidiyor. Ama Hırvatistan avuç kadar bir ülke, nüfusu ortada. Türkiye çok farklı. Türkiye AB’ye üye olduğunda sosyal bir değişim olacak. Makedonya ile de aynı kategoride değiliz. Türkiye’nin AB üyeliği bazı dengeleri değiştirecek. Bu yüzden direnç olması anlaşılır bir durum ama bu Türkiye’nin üyeliğine engel değil. AB’nin de koşullarını buna uydurması gerekiyor.
Sorun çözen ülke olduk
Sanırım onlar buna hiç hazır değillerdi. Türkiye son ilerleme raporunda da var, özellikle dış ilişkilerde olumlu bir sürece girdi, komşularıyla barıştı...
Türkiye’nin izlediği politikalarla bölgesinde güç ve merkez olma çabaları başarılı sonuçlar aldı. Türkiye sorun yaratan ülke olmaktan sorun çözen ülke kıvamına geldi. Türkiye giderek Avrupa’da da merkez ülke olarak algılanıyor. Türkiye doğru yolda ilerliyor ama biraz eksik. Ortadoğu barış sürecine katkı, Ermenistan açılımı, demokratik açılım, Alevi açılımı önemli ama bir yandan da Türkiye’nin Anayasa meselesini çözmesi lazım. Siyasi Partiler Yasası’nı değiştirmesi lazım, dokunulmazlıklar kaldırılmalı ve yolsuzlukla mücadeleyi de çözmek zorunda.
Bunları yapma konusunda siyasi irade pek hevesli değil. Neden?
Benim algım şu: Başbakan AB kapısını başka yerden zorluyor. Bölgesinde güçlü bir ülke olarak Türkiye’yi konumlandırarak kapıyı zorluyor. Ancak bu sorunları çözmezsen olmaz. Türkiye’de halen kadınların istihdama katılımı OECD ülkeleri ve AB ülkelerinin en düşük seviyelerinde. Kadın-erkek eşitliği konusunda mevzuattan bahsetmiyorum, uygulamalar konusunda AB’ye yaklaşamazsan dirençle karşılaşırsın. AB’nin kapısı sadece dış politikayla açılmaz. Bu yanılgı...
Hükümet 2005’ten beri AB konusunda yavaşlama içinde
Hükümet 2005’ten bu yana AB konusunu rafa mı kaldırdı?
Kapatma davası, cumhurbaşkanlığı seçimi, yerel seçimler derken 2005’ten beri yavaşlama içinde bu konuda. Son olarak ekonomik kriz ve AB’den gelen negatif mesajlar süreci etkiledi. Türkiye’de hâlâ insanlara ’Türkiye’nin neden AB üyesi olması gerektiği’ doğru anlatılmıyor. Hep siyasi konular konuşuluyor. Kıbrıs meselesi söyleniyor. Sokaktaki insan da, ’Beni almayacaksa neden Kıbrıs sorunuyla uğraşayım?’ diyor. Oysa AB argümanlar yumağı. Doğumdan ölme kadar hayatımızı etkileyen birçok unsur düzenleniyor.
İşçi kuruluşları hiç ses çıkarmıyor, oysa AB bir derya bu konuda.
Sosyal politika başlığının açılmamasının nedeni işçi ve işveren kesiminin farklı nedenlerle kolkola girmesi. Fransa ve Almanya gibi işçi ve işverenlerin işbirliği Türkiye’de. Anlaşılır değil.
Bağış iyi çalışıyor ama Başbakan’ın desteği hep olmalı
Aralık Zirvesi’nden sonra Türkiye, AB ilişkilerine asılır mı?
Reform sürecinde, müzakere açılana kadar asıldı Türkiye AB’ye. Müzakereler açıldıktan sonra yavaş yavaş yayılmaya başladık. Türkiye’ye ’Ben oldum havası’ geldi. Müzakereler açıldı ’Oldum ben’ havasına girince hükümet geri düşmeye başladı.
Başmüzakarecinin bir bakan olması olumlu bir gelişme olmadı mı?
Bu çok önemli gelişme. Çünkü Türkiye çok sorunlu bir ülke. Dış işleri konusuna bakan tüm zamanını ayırıyor. Davutoğlu koltuğuna bile oturamıyor.
Dışişleri bakanlığı ve başmüzakerecilik birlikte yürüyemeyecek gibiydi. Devlet Bakanı ve Başmüzakereci Egemen Bağış kapı kapı dolaşarak bakanları ve milletvekilleri ikna edip kurumun yasasının çıkmasını sağladı. Ancak bu iş yalnız yürütülecek bir iş değil. Egemen Bey bu işe çok inananan ve çok çalışkan biri ama sonuçta Başbakan’ın dediği oluyor. AK Parti de lider partisi. Başbakan’ın desteği hep olmalı.
Basın özgürlüğünde 175 ülke arasında 123’üncü sıradayız
İlerleme Raporu’nda basın özgürlüğü kısmında eleştiri var.
Evet. Son gelişmeler değerlendirilmiş. Yalnızca AB değil herkes bu konuda Türkiye’yi yakından izliyor. 20 Ekim’de de Sınır Tanımayan Muhabirler Derneği 2009 Basın Özgürlüğü Endeksi’ni yayınladı. 175 ülkede basın özgürlüğünü değerlendirmişler. Türkiye 123’üncü sırada. Muhabirlere karşı şiddet, hapis cezası, gazete baskılarına el koyma gibi unsurlara bakılıyor. Fransa 43’üncü sırada, İtalya 49, Romanya 50, Bulgaristan 68’inci sırada. AB’ye üye ülke arasında en kötü durumda olan Bulgaristan. Türkiye’nin bulunduğu nokta ortada.
Fransa ve Almanya tavırlarıyla Türkiye’de milliyetçiliği artırıyor
Haberin Devamı