Doğa Derneği Başkanı Güven Eken’le görüşmeyi uzun zamandan beri düşünüyordum. Geçtiğimiz hafta Doğuş Otomotiv’in davetiyle Amsterdam’a gidince, “En kısa zamanda Güven Eken’i aramalıyım” dedim. Çevreye verdiği zarar konusunda geçmişi en karanlık ülkelerden biri olan Hollanda şu anda dünyanın en önde gelen doğa savunucusu ülke. Dönüp Türkiye’ye baktığımızda ise kafalar karışık. Dün Dünya Çevre Günü’ydü. Bu konuyu biz de ülkemizdeki sorunlar özelinde Doğa Derneği Başkanı Güven Eken’le konuştuk.
* Siz neredeyse Türkiye’nin her yerindesiniz. Tarihi değerlerin, derelerin başında nöbet bekleyen köylülerin yanındasınız. Ve son 5 yıldır Türkiye’de bir çevre katliamı yapıldığını söylüyorsunuz.
5 yıl öncesine kadar iyi kötü bir çevre mevzuatı ve birtakım yanlışlıklar yapılsa da Çevre Bakanlığı’nın doğaya yapılan müdahaleler üzerinde düzenleyici bir yanı vardı. 5 yıl önce DSİ ile Çevre Orman Bakanlığı birleştirildi ve başına da Veysel Eroğlu getirildi. Şirketlerin ve kamu kurumlarının çevreye müdahalelerini engelleyen birim kalmadı. Şu anda Türkiye’deki her 3 kuş türünden biri, 3 endemik bitkiden biri yok oluyor. Maden Kanunu değişiyor, Çevre Orman Bakanlığı’nın etkisi yok. Derelere hesapsız kitapsız hidroelektrik santraller yapılıyor. Bu dönem Anadolu tarihinin doğa açısından en kara 5 yılıdır. Toplumlar kökleriyle varolur, toplumların kökleri de doğadadır.
Konya havzasI olmasa Mevlana DA olmazdI
* Doğaya zarar verirken köklerimizi de yok ediyoruz, diyorsunuz...
Evet. Konya Havzası, Tuz Gölü olmasa Mevlana o dizeleri yazamazdı, Büyük Menderes olmasaydı felsefe bu noktada olmazdı, Kaz Dağları olmasa Aristo keşiflerini yapamazdı. Unuttuk. Diğer konuların telafisi olabilir. Ama doğayı yok ettiğinizde yerine yenisini koyamazsınız. Gerçekler üzerinden yönümüzü belirlememiz lazım. Gerçekler doğada.
* AB uyum sürecinin bir etkisi olmuyor mu şirketler ve kamu üzerinde?
Şu anda Türkiye’deki sivilleşme ve demokratikleşme yanılsama. Batı’da sivil baskılar sonucunda doğayla ilgili mevzuatları baştan aşağı değiştirdiler. Bizde doğa ele geçirilmesi gereken bir satıh gibi görülüyor. Batı’da değişim olduğunda teknoloji bu kadar gelişmiş değildi. Biz ise teknolojinin en çok kullanıldığı dönemde en cahil biçimde yararlanıp, doğaya müthiş zarar veriyoruz. Sonuç yıkım.
TÜRK KÖYLÜLERİ KIZILDERİLİLER GİBİ...
* Türkiye’nin farklı coğrafyalarında topraklarına, sularına sahip çıkan bir bilinç yükselmesi de yaşanıyor.
Köylülerin Yuvarlakçay’daki veya başka yerlerdeki mücadeleleri Kızılderililerin beyaz adamlara verdikleri mücadele gibi. Doğanın içinde yaşayanlarla, oralara giren şirketlerin mücadelesi kıran kırana.
* Geçenlerde bir dostum doğal yaşamdan yana olduğunu ama Ilısu Barajı’nın yapılmasına destek verdiğini söyledi.
Entelektüeller doğa konusunu çiçek böcek meselesi olarak görüyor. Evimde çevre dostu ampul kullanırım, çöplerimi ayrıştırırım, domates yetiştiririm demekle doğa korunmuyor. Çift cam takarsak, arabamızı hibrit yaparsak, tatillerde havluları klozetin üzerine bırakırsak doğayı koruyacağımızı sanıyoruz. Şu yıllarda bu topraklarda insanlık için önemli coğrafyada teknoloji savaşı yaşanıyor. Dicle Nehri’nde yaşanan olayın anlaşılması lazım.
* Ilısu Barajı çok eski bir proje...
1950’lere kadar gidiyor... Dicle Nehri haritada bir çizgi değil. Yazı, yerleşik yaşam ve tarım Dicle Nehri’nin insanlığa verdiği armağandır. Hasankeyf bir dünya mirasıdır. Unutmayın, kökünü yok edenler yaşayamaz.
* Hasankeyf gündemde, Türk bankalarının destekleyeceğinin duyulmasından sonra tepkiler yaşandı. Ama kamuoyunun gündeminde çok da yer bulmayan yerler de var.
Toroslar işgalden geçiyor. Derelerin su kullanım hakları şirketlere geçti. Bu dereler Türkiye’nin tarım topraklarının su kaynağı. Toroslar’daki yatırımlarla Türkiye şöyle bir ayrıma geliyor, karnımızı mı doyuracağız yoksa ampul mü yiyeceğiz?
* Türkiye’nin enerji yatırımlarına da ihtiyacı var...
Enerji politikamızı gözden geçirmemiz lazım. Satılan dere sayısı 2000’e yaklaştı... İşin hazin tarafı kimse tam yanıt vermiyor.
* Türkiye Su Meclisi diye bir platform oluşturuldu...
Türkiye Su Meclisi il il, köy köy mücadele eden insanların örgütlenmesidir. İnsanlar seslerini yükseltiyor, yoksa aç kalacaklar...
Vatanseverlik önemli bir şeyse öncelikle doğayı korumak gerek
* Doğayı koruma konusunda en bilinçli ülke hangisi?
Hollanda, o da kendi doğasını en üst standartlarda yok ettikten sonra bunu yaptı. Kendi doğasını yüzde 100 yok ettikten sonra bunun için çalışmaya başladı. Şu anda doğayı restore ediyorlar, milyarlarca euro harcıyorlar. Bizim bu yanlışları yapmamız lazım. Bizim dünyaya vadedeceğimiz olağanüstü teknolojik açılımlarımız, sanayi gücümüz yok. Çok önemli tarım topraklarımız da yok. Topraklarımızın çoğu yüksek rakımlı. Dağlık bir ülkeyiz. “Biz insanlığa ne vadedebiliriz?” diye bakmalıyız.
* Siz bu soruya nasıl yanıt veriyorsunuz?
Türkiye insanlığa bu topraklarda yaşamış kadim kültürlerin korunmasını, insanlığın en eski coğrafyasının korunmasını ve tüm insanlığın bunu öğrenmesini vadedebilir. Bu önemli bir niş. Bir toplum toprağını, insanlarını, binalarını kaybedebilir ama bir toplum doğasını kaybederse her şeyini kaybetmiştir. Çünkü yaşam doğadan gelir. Vatan sevgisi vatanseverlik önemli bir şeyse önce doğa korunmalı. Ülkenin sınırlarını korumak yetmez, sınırları koruyup içini mahvetmek vatanperverlik değildir. 2 milyon hektarlık Tuz Gölü’nü mahvettik. Erdek Yarımada’sını tamamen yok eden biziz. Karadeniz’in tüm derelerini paramparça eden biziz. Bu nasıl vatan sevgisi? Umarım doğa hareketi bazı insanların bunları düşünmesini sağlar.
Derneğimizin arkasındaki güç uzakta değil doğada...
* Sizin kaç üyeniz var, sizi kimler destekliyor?
7 yıl önce kuruldu Doğa Derneği. 1500 resmi üyemiz var. Bundan çok daha fazla gönüllülerimiz var. Doğa Derneği’nin 20’ye aşkın sponsoru var. Zaman zaman Amerika ve İngiltere’deki STK’lardan, BM’den, AB’de fon alıyor. Almanya’da stratejik ortağımız olan Doğa Derneği var. Doğa Derneği’nin arkasındaki güç uzakta değil, doğada. Hiçbir finans kuruluşunun gücü bizi bu noktaya getiremez.
Ilısu Barajı’na destek verenler çevreci ve sanatsever olamaz
* Son dönemde büyük şirketlerin çoğu çevre projesi yürütüyor. Akıllı binalara geçenler oldu, personeline eğitim verenler var, doğayla ilgili derneklerle destek veriyorlar...
Evet ama dramatik örnekler de var. Ilısu Barajı’na destek vereceğiz deyip “çevreciyim” diyemezsiniz. “Sanata destek veriyorum” deyip Türkiye’deki en eski sanat eserini yok edemezsiniz. Ne yazık ki kamu vicdanının referansları tam oturmadı. Hasankeyf’e giden hiç kimse “Burası sular altında kalsın” diyemez. İnsanlığın yok edildiği yerde insanlık olamaz. Doğayı yok edenler çevreci olamaz. İnsan öldüren biri hümanist olabilir mi? Bunun gibi...
* Hasankeyf’in sular altında kalacağı Ilısu Barajı projesinin gerçekleşmesini istemeyenlerin PKK’nın lobisinin uzantılarından etkilendiğini, destek gördüğünü iddia edenler var. Ne diyorsunuz?
1950’li yıllarda PKK yoktu. O yıllarda yapıldı bu proje. Bu proje GAP’ın bir birleşenidir, ciddi ranttır, büyük baraj şirketleri bu işin tetikleyicisidir. Bunun ötesinde bir şey yok. Ayrıca çok önemli bir şey olsaydı, yani PKK ile ilgili olsaydı, Türk Silahlı Kuvvetleri büyük kuruluş, milli güvenlik meselesi olsa bankalardan kredi aramadan bu işi hallederlerdi. Milli güvenlik meselesi olsa bu işi çözmek DSİ’ye düşmezdi.
Anadolu"nun tabiat açısından en kara 5 yılı
Çöpleri ayrıştırmakla, çevre dostu ampul kullanıp domates yetiştirmekle doğa korunmaz!
Haberin Devamı