‘35 yaşın altında işsizlik oranının yüzde 32 olması Türkiye’nin en büyük sorunu’

Haberin Devamı

TÜGİAD Başkanı Lütfü Küçük, krizin en büyük etkisinin istihdamda yaşandığını belirterek, “Şu anda Türkiye’de 35 yaşın altında işsizlik yüzde 32... Olan oldu. 35 yaş altı nüfus en çok verim alınacak yaş grubudur. Bu yaş grubunda işsizliğin bu oranda olması en büyük sorunu şu anda Türkiye’nin” dedi. Krizin Türkiye’yi teğet geçmeyeceğini en başından söylediklerine dikkat çeken Küçük, yatırım için güvenli ortamın sağlanması ve yabancı yatırımcıların gelmesi için IMF ile anlaşılması gerektiğini vurguladı

Lütfü Küçük, Türkiye Genç İşadamları Derneği’nin (TÜGİAD) Başkanı. Otomotiv yan sanayi alanında faaliyet gösteren şirketi Avrupa’nın ikinci büyük üretcisi durumunda. Kendisiyle Odakule’deki TÜGİAD ofisinde buluştuk. Doğu Karadenizli sanayici bir ailenin oğlu olan Küçük, Londra’da eğitim aldıktan sonra İngiltere’de gıda, lojistik ve dış ticaret alanlarında çeşitli firmalarda çalışmış. Daha sonra otomotiv yan sanayi alanında faaliyet gösteren firmasını İngiltere’de kurmuş. Türkiye’ye dönünce de kardeşiyle otomotiv ve döküm sektöründe üretim ve ihracat konularında yatırımlar yaparak aile şirketleri olan EKU Fren Kampana ve Döküm A.Ş.’yi geliştirmiş. EKU Fren, bugün kendi dalında Avrupa’nın ikinci büyük şirketi. Küçük, Avrupa’daki ilk 10 otomobil üreticisinden 7’siyle çalıştıklarını söylüyor.

* Sanayici bir ailedensiniz. Fren parçaları konusunda uzmanlaştığınız bir şirketiniz var. Bu uzmanlaşma nasıl oldu?

10 yıldır bu konuda uzmanız. Dökümcülüğün yanı sıra kendimizi fren parçaları üreten bir firma olarak konumlandırdık. 2.5 yıl önce TAYSAD Organize Sanayi Bölgesi’nde kurduğumuz tesis Avrupa’nın alanında en büyük tesisi. Ben Türkiye’ye dönüp işe başladığımda şirketimizdeki 16’ncı bordrolu çalışandım. Gelişmeleri iyi okuduk, yalnızca dökümcü olarak kalmamak gerektiğini görerek planlama yaptık. Her yıl büyüdük.

* Bu kriz en çok otomotiv sektörünü etkiledi. Siz krizden ne oranda etkilendiniz?

Çok etkilendik. Bizim şirketimizin üretiminin yüzde 85’i ihraç ediliyor. Otomotiv sektöründe ciddi daralma var. Avrupa’nın ilk 10’undaki otomotiz firmalarının 7’siyle çalışıyoruz. Düzenli olarak onlara ürün veriyoruz. Avrupa yüksek teknoloji talep ediyor. Orjinal ekipmana üretim yaptığımız için farklı bir ligdeyiz. Ama çok etkilendik. Aracı üreten firmalarla, bir de yenileme pazarıyla çalışıyoruz. Aşınan, eskiyen parçaların da kendi içinde bir pazar büyüklüğü var. Ticari araçlarda yüzde 80 üretim kaybı, bize yüzde 35 olarak yansıdı. Piyasa yüzde 80 geri çekilirken biz bunu firma olarak yüzde 35 hissettik. Kötünün iyisi durumundayız. Temmuz-Ağustos ayında eski seviyemizin yüzde 20 gerisinde kaldık. Eylül ayı daha iyi geçti. Toparlanma süreci başladı. Şubat ayına kadar iyileşme devam eder ama yine söylüyorum bu tahminlerin hepsi kötünün iyisi.

* ’Bir daha eskisi gibi olmayacak’ diyenlerden misiniz? Hayır. Büyüme Doğu’dan geliyor. Otomotiv ve ticari araç piyasasına ciddi talep olacak. Doğu’daki nüfus artışı ve endüstrileşme çok net otomobil talebi getiriyor. İnsanların hayat standartları da artacak. Aşırı bir kapasite fazlası doğmuştu otomotiv sektöründe. Otomotiv sektörü bunu belli zamanlarda üretiyor. Çünkü otomotiv tesisleri çok büyük yatırımlar. Kademeli bir büyüme süreci var. Türk sanayisi de Doğu Avrupa’nın ve bu bölgenin en çok çeşitli sanayi üretimini yapıyor. Otomotiv sektörünün elinde şu anda 4 aylık stok var, bu 30 güne çekilmeli. Bu çekilme olduğunda sanayi üretimi başlar.

* Bu kriz Türkiye’ye çok büyük bir işsizler ordusu kattı. Otomotiv sektörü de bu alanda başı çekti.

Evet ne yazık ki biz de şirketimizde vardiya düşürdük, işçi çıkarmak zorunda kaldık. İyileşme sürecinde bir performans ölçümü yapılacaksa bunlardan biri istihdamdır. İstihdamda pozitif bir iyileşme üretemeyen başarılı olamaz.

* Krizin teğet geçmediğinin en önemli göstergesi işsizlik oranları...

Şu anda Türkiye’de 35 yaşın altında işsizlik yüzde 32. Olan oldu. 35 yaş altı nüfus en çok verim alınacak yaş grubudur. Bu yaş grubunda işsizliğin bu oranda olması en büyük sorunu şu anda Türkiye’nin.

* TÜGİAD’ın kaç üyesi var?

670. Üyelerin 3’te 2’si İstanbul’da.

* Siz kriz süresince üyelerinizle nasıl bir yol izlediniz, üyelerinizi nasıl yönlendirdiniz?

Biz kriz süresince olağanüstü performans gösterdik. 2008’in Haziran ayında üyelerimiz ticari merkezlere yöneldi. Karşılıklı ticaretin gelişmesi için çalışmalar yapmaya başladılar. Almanya, Hollanda, İtalya’ya gidildi. Biz orada o anki ticari koşullar iyi olmasına rağmen negatif kırılmanın geldiğini gördük. Kriz başlamadan piyasalarındaki daralmayı gördük. Ben otomotiv piyasasına kilitlenmiştim. Bizim yurtdışında çalıştığımız firmalar ciddi öngörülerde bulundu. Biz o dönemde mal yetiştiremiyorduk ama sorgulamaya başladık. Ciddi bir kriz beklentisi vardı. Otomotivde 6 ay ilerisini kesin görürdük, ikinci 6 ayı da takribi görürdük. Ve bizim o dönemde siparişlerimiz 3 aya, sonra 2 aya çekildi. Biz komisyonlar vasıtasıyla araştırmalara başladık. Ağustos’ta dalgalanma oldu, Eylül ayında ciddi düşüş oldu. Biz erken okumuştuk krizi.

Ekonomik kriz döneminde komşularımızı keşfettik

* Krizi erken okumanın nasıl bir yararı oldu size?

Bir şeyi incelerken alternatifleri de fark ettik. Türkiye dünyada komşularıyla olan ticareti GSMH’na oranı en düşük ülkelerden biri. Türkiye komşularıyla ticaret olanaklarını kullanmıyor. Ortak sınırlarımız olan ülkelerle minimum ticaret yapıyoruz. Nasıl oluyor da bu kadar küçük pay oluyor? Nedenleri araştırdık. Tamamıyla ilgisizlikten kaynaklanıyor. İran’la ambargo dışında yapılacak bir ticaret alanı var. Aslına bakarsanız ambargoyla bizim ilgimiz yok. İran çok çeşitli ihtiyaçları olan, ticari hacmi çok büyük bir ülke. Neticede en önemli faktör ilgisizlikti.

Seri ziyaretler yaptık

Sanayideki konumlandırmamızla biz tamamen gelişmiş ülkelere yüzümüzü dönmüşüz, kimse de dönüp İran’a bakmamış. ‘İran endüstrisinin ne tür ihtiyaçları var’ diye kimse bakmamış. Sonra program yaptık. Bir seri ziyaret gerçekleştirdik.

* Nerelere gittiniz?

Son 18 ayda 5 kez İran, 2 kez Mısır’a, 3’er kez Ukrayna, Rusya’ya ve Gürcistan’a gittik. 2 kez de Azerbaycan’a gittik. Civar ülkelerle ne yaparız diye baktık, raporladık. İran’la olan ticaretimizi bir yıl içinde 2 katına çıkarabileceğimizi düşündük. Hatta bunları Cumhurbaşkanımız Sayın Gül’le de paylaştık. Enerji sektörü dışında söylüyorum, enerji hariç ticari hacmimiz 1 milyar civarındaydı. Kısa zamanda bu ticaret hacmi 2 milyar dolar seviyesine geldi. 670 üyemiz var, bunlar 400 bin istihdam yaratır, 18 milyar dolar ithalat yapar, 16 milyar dolar da ihracat yapar. Bu rakamlara bakarsanız nasıl bir tetikleyici rolümüzün olduğu görülür. İran’ı ele alınca kısa zamanda ciddi yol aldık. İlk gidişimizde 3.5 milyon euroluk siparişle döndük. ’Merhaba’ dedik ve bu siparişleri aldık. Yüz yüze görüşmek de önemli. İran’da bize sempati duyuyorlar. Pazar var, ortak din var, ciddi sempati var, Türk dizilerini bizim kadar izliyorlar. Çaba gerekiyor yalnızca. Bugüne kadar bu ülkelerle gerekli önemi vermememiz bizim hatamız.

Hükümet IMF ile anlaşmalı rakamlar bunu gösteriyor

* IMF ile anlaşma sağlanmamasını nasıl değerlendiriyorsunuz?

Biz çok uzun zamandır IMF ile anlaşma yapılması gerektiğini, bunun Türkiye’ye fayda sağlayacağını düşünüyoruz. Bu işin bilimsel bir tarafı var. IMF ile anlaşma güven ortamı sağlıyor. Yabancı sermaye için bu çok önemli. Biz bu konuyu çok irdeledik. Hakikaten IMF ile anlaşılmalı, rakamlar da bunu gösteriyor. ’Kriz bizi teğet geçemeyecek’dedik biz. Ciddi yara alacağımız ortadaydı. İhracatımızın yüzde 60’ını Batı Avrupa’ya yapıyoruz. Avrupa daralırken bizim etkilenmemiz mümkün değildi. Kendi iç ekonomimizi hareketlendirmek için de IMF ile anlaşma gerekli dedik. Hindistan ve Çin tamamen direksiyonu iç piyasaya çevirdi. Türkiye iç piyasayı hareketlendirecek refleksi geç gösterdi. IMF ile anlaşmak akreditasyon sorununu da ortadan kaldıracaktır. Yabancı yatırımcı her şeyden önce istikrarlı ortam ve gelecekle ilgili ekonomik paketlerin net olmasını ister. Regüle edilmiş ortam ister. Küt diye frene bastı yabancı yatırımcı.

DİĞER YENİ YAZILAR