Bir süredir ünlü markaları küçük köylerdeki yerel tasarımlardan ‘ilham’ alıyor. Son olarak moda devi Dior, Romanya’nın Bihor köyünden esinlendi.Moda dünyası son günlerde yeni bir trendle çalkalanıyor. Dünyaca ünlü tasarımcılar, gidip küçük köylerdeki yerel tasarımlardan ‘ilham’ alıyor. Gelip moda başkentlerinde bu ürünleri binlerce liradan satıyor. Ancak o yerlilere para vermeyi geçtim atıfta bulunup azıcık kültürün devam etmesine destek olmadan… Romanya’nın kuzeybatısındaki 600 bin nüfuslu Bihor şehri ise isyan bayrağını çekerek yepyeni bir dönem başlattı.Romen köylüler kıyafetleri kendileri satışa başladıFransız modaevi Dior’un 2017 koleksiyonunda Romanya’nın yerel kıyafetlerinden esinlenen bir ceket dikkat çekiyordu. Özel tasarım denilen ceket tam 30 bin Euro yani 171 bin liradan alıcı buldu. Halbuki o ceket Bihor halkının günlük kıyafetlerindeki bir parçanın neredeyse aynısıydı. Haliyle halk tepki gösterdi. Çünkü onlar geleneklerini hayatta tutmak için uğraşırken, koskocaman bir moda devi gelip, onların hakkını teslim etmeden ürünlerini alıyor hem de fahiş meblağlara satıyordu. Romanya’nın en ünlü moda dergilerinden Beau Monde da onlara destek olunca iş büyüdü. Kurulan Bihor Couture isimli marka ile köylülere kendi kıyafetlerini internetten satmaya başladı. Birbirinden güzel ve özel gömlekler, ceketler, kolyeler satışa sunuldu. Üstelik Dior’un o meşhur ceketinin orijinali de koleksiyondaydı. Hem de 60 kat daha ucuz; 500 Euro yani 2 bin 800 liraya.Dünyü moda devleri yerelden ilham alıyorOnlar bu konuya isyan eden ilk grup oldu. Ancak dev markaların köylerdeki yerel insanlardan ilham aldıkları tek kreasyon Dior’unki değil. Tory Burch’tan Valentino’ya birçoğu son zamanlarda tasarımlarında köylerden, yerel kıyafetlerden esinleniyor. Örneği çok. Stella McCartney İlkbahar/Yaz kreasyonunda geleneksel Afrika motiflerine yer verdi. Durum Louis Vuitton için de benzer. Onlar da Afrika’nın güneyindeki küçük Lesohto Krallığı halkına özgü, her rengi ve deseni farklı anlamlar taşıyan yün Basotho şallarını 33 kat daha pahalıya, 12 bin liraya kreasyonuna ekledi. Michael Kors ve H&M gibi markalarsa tasarladıkları haki renkli tulumlarla tepki çekti. Altı şalvar gibi olan geniş cepli bu parçalar peşmerge kıyafetlerini andırıyordu. Gelen tepkiler üzerinde H&M özür mesajı yayınlayıp o tulumu kreasyondan çıkarmak zorunda kaldı.Yerel halklar da desteklensin talebiOlay bu denli yaygın olunca, konuyla ilgili tartışma da her geçen gün kızışıyor. Birçok kişiye göre ilham almak tamam da bu, artık ‘çalmaya’ giriyor. Bir başka kültürün adını hiç anmadan, onlardan faydalanmanın etik olmadığını savunanların sayısı az değil. Bir kültüre ait gelenek, fahiş fiyatlara tasarımmışçasına satılacaksa onların da ismi anılmalı hatta kazanılan paradan pay verilmeli deniyor. Çünkü aksi modern sömürüye giriyor. Bunun farkında olan bazı markalar Afrika halklarına destek olmaya başladı. İngiliz Stella McCartney ya da İtalyan Fendi gibi bazı markalar özellikle de Afrikalı kabilelerle işbirliği yapıp onların kültürlerinden ilham alan desenler ya da tasarımlar üretiyor. İşgücü olarak onlardan yardım alıyor. Ancak yine de yolun henüz başı. Moda yerele dönerken, o yerel halkları korumak için yapılması gereken daha çok şey var.
Günümüzde bir yere sabitlenmeden gezip, başka başka ülkelerde çalışıp dünya insanı, yani bir nevi küresel göçebe olmak moda.Kimi siyasetten bunaldı, kimi koşullardan… Sebep ne olursa olsun dünyanın dört bir yanında insanlar doğdukları ülkeyi terk edip, hayattaki şanslarını dünyanın bambaşka köşelerinde arıyorlar. Mesela İngiltere geçen ay yasalarda kolaylık sağladı. Kanada’da sadece Quebec eyaleti bu yıl yurt dışından 30 bin yeni kalifiye elaman alınacağını duyurdu. Avustralya’dan Japonya’ya örnekler hayli fazla. Hal böyle olunca, hayatımız da hayallerimiz de bir anda değişiverdi.Londra merkezli pazar araştırma şirketi Finaccord her yıl rakamları araştırıyor. Sonuçlar çarpıcı. Buna göre çalışmak için bir başka ülkede bulunanların sayısı geçen yıl 66.2 milyonu buldu. Bu rakam İtalya ve İngiltere gibi ülkelerin nüfusundan bile yüksek. Üstelik her yıl yüzde 5.8’lik hızla artıyor. Bu gidişle 2021’de 87.5 milyonu bulacak.Araştırma 30 ülkeyi detaylı analiz etmiş ve ilginç bir nokta daha bulmuş. İnsanlar en çok Hindistan, Çin ve Kanada’dan başka ülkelere gidiyormuş. En çok gidilen ülkeler ise Suudi Arabistan ve Birleşik Arap Emirlikleri. ABD onların ardından 3’üncü sırada yer alıyor. Bu rakamların böyle hızlı artmasının en önemli nedeni genç neslin alışkanlıkları. Yeni nesil özgür olmak ya da en azından öyle hissedebilmek için başka ülkelere gidiyor. Kendi ülkelerinde kalanlar bile bir firmaya bağlanıp çalışmak yerine freelance olmayı tercih ediyor. Bu da yine onlara mobil olma, kimseye hesap vermeden canları o anda nerede olmak isterse orada olma imkanı sağlıyor. Öyle ki şu anda ABD nüfusunun yüzde 36’sı yani 57 milyon kişi freelance olarak çalışıyor.Yeni iş tanımlarının ve olanaklarının da bu rakamlardaki artışa etkisi büyük. Örneğin seyahat bloggerlığı son yılların en havalı mesleklerinden. Sevdikleri şeyi yapıp sponsorlar sayesinde birçoğumuzdan daha çok para kazanıyorlar. Yazılımcı, blogger, gazeteci ya da satış temsilciliği yapanlar grup halinde 1 yıl boyunca 12 şehri gezip kendi belirledikleri saatlerde ofislerde çalışıyor.Bali sahilinde ofis kurmak mümkünTabii bu olanakların artmasında teknolojinin payı büyük. Artık birçok kişi diğer çalışanlarla yüz yüze gelmeden kablosuz internet olan her yerden çalışabilecek imkana sahip. Toplantılar görüntülü konuşmalarla yapılıyor, işler e-postalarla hallediliyor. Artırılmış gerçeklik insanların fiziksel olarak orada bulunmasa da işlerini halletmelerine yardımcı oluyor. Yani 9-5 çalışmadan tek kaçış yöntemi artık home-office değil. Bali’deki bir sahilde internetten işlerinizi halledebilecekken kim neden ofise tıkılıp kalmak istesin ki?
Her birimizin derdi stresi var. Ama tüm streslere karşı moralinizi düzeltmek elinizde. Haydi gidip buzdolabının kapağını açın, kalanını da bana bırakın.Mutluluk için çok daha sağlıklı besinlere ihtiyacımız var. Bugüne kadar defalarca gazete manşetlerinde gördüğümüz bu konuyu resmen araştıranlar dünyanın bir diğer ucundan. Avustralya’daki Deakin Üniversitesi’nin akademisyenleri… Araştırmayı halihazırda antidepresan kullanan ve ciddi depresyon tanısı konulan kişiler üzerinde yapmışlar. Önce, çeşitli sorular sorularak kişilerin depresyon seviyesi 0 ile 60 arasında puanlanmış. Daha sonra iki grup farklı beslenme şekillerine tabi tutulmuş. Biri Akdeniz diyeti ile beslenirken diğer gruptakiler detay verilmese de fast food ve işlenmiş şeker içeren sağlıksız yiyecekler yiyip durmuş. 12 hafta sonra aynı test tekrarlandığında ortaya çıkan sonuçlar net olmuş. 3 ay boyunca Akdeniz diyeti ile beslenen grubun depresyon seviyesi 11 puan azalmış. Diğer grupta ise düşüş 4 puanda kalmış. Velhasıl Akdeniz diyetinin depresif hislerin daha hızlı geçmesine yardımcı olduğu kanıtlanmış. Bu beslenme tarzının kişiyi depresyondan daha hızlı çıkardığı, iyileştirdiği saptanmış. Sağlıklı yiyecekler en iyi antidepresanmış.Sofralarda ot, balık ve sarımsak zamanıPeki, neler var bu diyette? Bu beslenme tarzının en önemli özelliği doymamış yağ asitleri, antioksidan ve lif içeriği açısından zengin oluşu… Akdeniz ülkelerinin sofralarını hayal edip, onların yediklerini yememiz gerekiyor. Çok yağlı, kızartma, asitli içeceklere masada yer yok. Zeytinyağlı yiyecekler, bol bol ot ve balık ise bu diyetin olmazsa olmazları. Et tüketimi ayda 1-2 ile sınırlanıyor. Doğal beslenmek önemli. Yapay tatlandırıcılı gıdalardan uzak durmak lazım. Onun yerine mevsimindeki sebzeleri ve otları tüketmelisiniz. Tabii soğan ve sarımsak da sofranın vazgeçilmezi olmalı. Aç karnına kahve, çay ya da kola gibi kafeinli içecekler de yasak.Hem ucuz hem de kalorisi azAraştırmadaki tek iyi haber bu değil. Bu diyette yenilen birçok şeyin kalorisi çok düşük. Bu yüzden de araştırma sırasında uzmanlar herhangi bir kalori kısıtlamasına gitmemiş. Yani isteyen istediği kadar yemiş. Buna rağmen araştırma sonunda kimsenin kilosunda bir değişiklik olmamış! Bu beslenme tarzına uyup da gönül rahatlığıyla yemek yemek isteyenlere duyulur. Sadece bu da değil. Bu sağlıklı yeme içme modeli, sağlıksız beslenmekten çok daha ucuz. Hatta oranını bile hesaplamışlar. Bu diyet diğerinden yüzde 19 daha az masraflı olmuş.Vücuda faydaları saymakla bitmezÜstelik bu diyetin tek faydası bu da değil. Akdeniz tipi beslenme tarzıyla ilgili bugüne kadar onlarca araştırma yapılmış. Her biri de farklı farklı yararlarını ortaya çıkarmış. Buna göre, bu diyetin en önemli özelliği kalp ve damar sağlığına iyi gelmesi. Damar tıkanıklığını ya da sertliğini engellediği, kalp krizi riskini azalttığı belirtiliyor. Tek yararı bunlar değil. Yüksek tansiyonu ve kötü kolesterolü düşürüyor. Bağışıklık sistemini güçlendiriyor. Bağırsakların düzenli çalışmasını sağlayarak hazımsızlığı ortadan kaldırıyor. Hatta bazı araştırmalara göre Alzheimer, kansere karşı koruyucu etkisi var.Peki, bu diyeti bu kadar özel kılan ne? İşte kimsenin yanıtını bilmediği soru bu… Zeytinyağı ve tahıl açısından zengin olması bu mucizevi özellikleri beraberinde getiriyor olabilir diyor uzmanlar. Üstelik beynin düzgün çalışmasına yardımcı olacak bol bol doğal yağ ve kolesterol içeriyor. Bir diğer görüş ise işlenmiş et ve beyaz ekmek ya da pilav gibi rafine karbonhidratları içermiyor oluşu. Bunlar kan şekeri, insülin ve hormonları tepe taklak ediyor. Bol hayvansal protein içermesi de önemli. Bu, yine beyin için büyük faydası olan demir, çinko ve B12 vitamini açısından zengin bir beslenme çeşidi olduğunu ortaya koyuyor.Güneyli gibi yaşamayı öğreninAkdeniz diyetini uygulamak demek aslında belirli bir yaşam tarzını benimsemek anlamına geliyor. Akdeniz ve Ege bölgesi ile Yunanistan ve İtalya’nın güneyindeki alışkanlıkları ön plana çıkarıyor. Üşensek bile düzenli egzersiz bu yaşam tarzının bir parçası. Büyük ihtimalle yüzmek ve doğa yürüyüşü bu bölge insanlarının hayatının önemli bir bölümü. Özellikle Yunanistan’da âdettendir... Ne sipariş etseniz yanında bir şişe su gelir. Çünkü sıcakta dehidre olmamak gerekir. Bu yüzden bol bol su içmeniz gerekecek. Soda ve maden suyunun yanı sıra isteyenler için kırmızı şarap da bu listede var.Tavsiye edilen gıdalar: Tam tahıl, meyve, sebze, baklagiller, az yağlı / tatlandırıcı olmayan süt ürünleri, tuzsuz ve taze çerezler, yağsız kırmızı et, tavuk, balık, yumurta, zeytinyağıUzak durulması gereken gıdalar: Tatlılar, işlenmiş tahıllar ve etler, kızartmalar, fast food yiyeceklerİçecekler: Haftada en fazla 2 şekerli içecek, günde en fazla iki alkollü içecek (tercihen kırmızı şarap)
Sağlıklı yaşam akımı sadece bize değil mahvettiğimiz dünyaya da yararlı hale geldi. Plogging trendi doğanın da imdadına koşuyor.Yarın sabah ne siyasi kavgalar, ne şiddet ne de yoksulluk olan bir ülkede uyandığınızı hayal edin. Seçimlerden ya da klasik haberci tabiriyle “25 Haziran sabahı uyanacağımız Türkiye’den” bahsetmiyorum. 3 bin kilometre uzaklıktaki, her yıl dünyanın en mutlu halkları sıralamasında birbirleriyle yarışan İskandinav ülkeleri anlattığım. İsveç’in yerel gazetelerinden birinin internet sayfasında an itibariyle ilk haber yazın havanın nasıl olacağı. Ardından ise Abba grubunun tekrar bir araya gelişinin ilk fotoğraflarının derlendiği bir haber yer alıyor. Danimarka haber sitesinde ana sayfada en üst sıradaki haber ise ülkede 1999 yılından bu yana ilk kez yabani elk geyiğinin görülmüş olması... Anlayacağınız kafalar da gündem de bizden bambaşka. En mutlu ülkelerin “Kuzeyliler” arasından çıkması pek de şaşırtmıyor bu yüzden. Son yıllarda hayatı yaşamayı bilen İskandinav ülkelerinden mutlulukla ilgili birçok terim girdi hayatımıza. Danimarkalıların basit anların tadını çıkardıkları “hygge”sine ya da İsveçlilerin ne az ne de çok, tam da kararında, dengeli yaşam diye anlattıkları “lagom” felsefesine bir süredir aşinayız. Haklarında onlarca kitap yazıldı. Şimdi sıra hem çevreye hem de sağlığımıza katkı sağlayacak “plogging”i öğrenmeye geldi.Koşarken çöpleri de topluyorsunuzPlogging aslında tempolu koşu demek olan İngilizce ‘jogging’ kelimesinden türetilmiş. Koşma ile yerden çöp toplamayı birleştiren bir akım. İsveççe “plocka” yani yerden almak ve koşu anlamına gelen “jogga” kelimelerinin birleşimi. Ellerde eldiven ve çöp poşeti, koşarken denk gelinen çöpleri de yerden almayı hedefliyor. İster boş bir şişe, ister sigara izmariti, isterseniz de atılmış plastik poşet toplayın. Fark etmez. Yeter ki doğaya bir katkınız olsun. İsveç’te ortaya çıkışı 2016 yılına uzanıyor. Ama son dönemde diğer ülkelerde de hızla yayılıyor. Sosyal medyada ABD, Kanada, Almanya, Fransa hatta Hindistan ve Tayland’da bu trendin takipçilerini görmek mümkün.Her yıl yere 4.5 trilyon izmarit atılıyorBu akımın yaratıcısı İsveçli Erik Ahlström kabul ediliyor. Spor yaparken etrafta gördüğü çer çöpten rahatsız olduğu için bu yola başvurmuş. Ardından da çevreye yararı olması için bunu bir ‘trend’ haline getirmeye karar vermiş. Çünkü aslında rakamlar çok ürkütücü. Mesela pet şişe doğada 400 yılda, teneke içecek kutuları 200 yılda, sakız 5 yılda, tek bir sigara izmariti 2 yılda yok oluyor. Ama bu çöpleri sokakta, parkta, sahilde, kısacası yürüdüğümüz her yerde görmek mümkün. Araştırmalara göre her yıl yere atılan pet şişe sayısı dünya nüfusundan bile fazla. Tam tamına 10 milyar! Atılan sigara izmaritleri için durum daha da vahim. Her yıl çevreye 4.5 trilyon izmarit atılıyor. Yılda 1 milyon kuş bu izmaritleri yuttuğu için ölüyor.Çevreye faydalı kalori de yaktırıyorÜstelik plogging sadece çevreye değil size de daha faydalı. Sürekli eğilip kalkmak da sporun bir parçası sayıldığı için daha fazla kalori yaktırıyor. Bir saat jogging yaparak 235 kalori yakan biri plogging yaptığı zaman 288 kalori harcıyor. Yani bir saatte yaklaşık yüzde 23 daha fazla kalori yakmanızı sağlıyor. Eğilmek sırtımızı, kalçamızı, dizlerin arkasını ve baldırı aynı anda esnetiyor. Uzmanların dikkat çektiği ilginç bir nokta daha var. Onlara göre plogging doğamıza çok uygun bir spor olduğu için sağlığımız için de aslında çok iyi. İçgüdüsel olarak atalarımızı canlandırmamızı sağlıyor. Malum hepimiz avcı-toplayıcı ilk insanlardan türedik. Atalarımız çok uzun mesafeler yürüyüp etrafta gördükleri meyve-sebzeleri ya da yenebilecek böcekleri toplardı. Yani yürürken eğilip kalkmak aslında bizi özümüze döndüren yaradılışımıza çok uygun bir hareket.
Perşembe günü başlayan Dünya Kupası heyecanı her geçen gün artıyor. Gözler bu yıl futbolcularda olduğu kadar esen moda rüzgarında da!Cinsiyetçilerin ağzına laf vermek istemem, ama oldum olası maçlarda ya da turnuvalarda spor kadar kim ne giymiş kısmını izlemekten de zevk alırım. Malum spor ve moda uzun zamandır iç içe. Birbirinden başarılı sporcular moda devlerinin yüzü oluyor, maçlarda onların ürünlerini kullanıp reklam yapıyor. David Beckhamlı H&M, Micheal Jordan, LeBron James ya da Ronaldolu Nike, Ana Ivanovicli Rolex ya da Anna Kournikovalı Omega reklamları hala hafızalarımızda. Dünya Kupası olan yıllarda bu işbirlikleri daha da ileri taşınıyor. Her marka kupa heyecanına ayak uydurup birbirinden özel koleksiyonlarla futbolseverlerin kalbini çalıyor. Aynı bu yıl olduğu gibi!Nike da tasarım yarışına katıldıVe turnuvaların değişmez markası Nike… Ünlü marka sadece milli takımların formasını tasarlamakla kalmadı. O da Dünya Kupası için bu yıl özel bir koleksiyon hazırladı ve perşembe günü akşam saatlerinde satışa sunuldu. İsmi “Nike x Off White”. Tasarımlarda siyah ve beyaz renkler ağırlıklı kullanıldı. Dikkat çeksin diye turuncu ya da mavi gibi canlı renklerle ufak detaylar eklenip, aksesuarlar yapıldı. Koleksiyonun en dikkat çeken parçası kalın beyaz tabanlı turuncu spor ayakkabı oldu ve 760 liradan satışa sunuldu. Koleksiyonun en ucuz ürünü 30 dolar yani 140 liralık çoraplar. En pahalı olanı ise 2 bin 300 liraya satılan siyah kapüşonlu ceket.Kupa yıllardır Louis Vuitton’la taşınıyorDünyaca ünlü Fransız marka Louis Vuitton yıllardır Dünya Kupası heyecanının parçası oluyordu zaten. 2010 yılından bu yana uğruna onca ter ve gözyaşı dökülen 37 santimetrelik kupa Louis Vuitton çantada seyahat ediyor. Marka her yıl monogram baskılı özel çantalar tasarlıyor bu 18 karat altın 6 kiloluk “arzu objesi” için. Bu yıl ortaklığın derecesi daha da arttı. Ünlü marka futbol heyecanına uydu, Dünya Kupası için özel bir çanta serisi çıkarttı.Özel serinin çantaları futbol topu desenliPara biriktirmeye başlasak iyi olur. Çünkü Louis Vuitton’un Dünya Kupası serisi raflardaki yerini aldı. İnternet sitesinde erkekler bölümü altında satışa sunulsa da aslında futbolu seven herkesin kullanabileceği tarzda. Kırmızı, mavi ve siyah futbol topu deseni şeklinde tasarlanmış. Cüzdan, orta boy spor çantası ve sırt çantası modelleri olarak 7 farklı ürün var. Cüzdanlar bin (4 bin 650 tl), sırt çantası 3 bin 700 (17 bin 230 tl), spor çanta ise 4 bin 300 dolar (20 bin tl). Gerçek fanatikler için ülkelerinin bayrağının renginden özel çantalar da tasarlanabiliyor. Ama tabii fiyat 20 bin liraya yaklaşıyor. Üstelik üretim için de 8-10 hafta gerekiyor.Versace formaları kombinletecekİtalyan moda devi Versace de heyecana ortak olanlardan. Kupa için özel forma benzeri kısa kollu tişörtler tasarladılar. Mesela birinin göğüs kısmında iki arma var. Beyaz, kırmızı ve altın renkleri ile kraliyet dönemlerinin kıyafetlerini çağrıştırıyor. Tamamen polyester gibi kalitesiz bir kumaştan üretilmiş olsa da fiyatı dudak uçuklatır cinsten. Bu düz tişört tam 695 dolar yani yaklaşık 3 bin 200 lira. Bir diğeri ise siyah, gri ve kırmızı olarak tasarlanmış. Sırt kısmına normal formalardaki gibi sayı bastırabiliyorsunuz. Bu tişörtün fiyatı ise 795 dolar yani 3 bin 700 lira. Bu kadar para verip spor yaparken kullanacak haliniz yok. İnternet sitesinde günlük şıklık için farklı farklı kombinler mevcut. Bu tişörtleri siyah ceket içine ya da beli büzgülü veya havuç pantolonların içine sokarak kombinlemişler.
Siz de 100 liraya bluz alacağıma konser bileti alırım diyenlerden misiniz? Yalnız değilsiniz. Artık parayı kıyafete yatırma devri geride kaldı. Stil değil hayat stili para ediyor!Y kuşağı olarak çok para harcıyoruz kabul. Ama ne için ya da neye harcadığımız ailelerimizden epey farklı. Elimizdekini ucu ucuna yetiştirsek de önceliklerimiz net. Yemekten, spordan, etkinliklerden ya da tatillerden geri kalmak korkulu rüyamız. Çünkü biz yeni nesil olarak hayatı yaşamayı seviyoruz.Devir tüketim değil deneyim devri1980-1999 doğumlulardan oluşan Y jenerasyonu hakkında yapılmadık araştırma kalmadı. İngiliz The Guardian gazetesi yayınlanan son istatistiklerden bir analiz yayınlamış. Buna göre İngiltere’de kıyafet satışları hızlı bir düşüş eğiliminde. Ama buna karşı örneğin brunch’a gidenlerin sayısı da yapılan harcama da artıyor. Benzer durum tatiller ya da festival biletleri için de geçerli. Yani bir nevi tüketim değil deneyim ekonomisine geçiyoruz. 2016’da eğlence ve dinlenme harcamaları yüzde 8 artmış. 18-30 yaş grubunun yüzde 69.3’ü haftada en az bir kez dışarı çıkıyor. Moda endüstrisi ise uzun zamandır yasta. Deltic Group’un araştırmasına katılanların yüzde 83’ü sadece dışarı çıkacakları zaman yeni bir kıyafet aldıklarını söylüyor.Güzel ve fotoğraflanabilir bir yemek her şeye değerABD’li danışmanlık firması Harris Group’un bulguları da dikkat çekici. Buna göre her 4 Y kuşağı üyesinden 3’ü fiziksel bir şeye para harcamaktansa deneyime para vermeyi tercih ediyor. Instagram’da bol bol paylaşılan yemek fotoğraflarından da belli aslında. Güzel bir yemek için çoğumuz düşünmeden kesenin ağzını açıyoruz. Öyle ki bizim neslin harcamalarının yüzde 24’ünü gıda masrafları oluşturuyor. Dediğim gibi bu konuda araştırma çok... Ünlü yatırım şirketi Charles Schwab’ın rakamları da olayı çok net bir şekilde ortaya koyuyor. Mesela Y kuşağı üyesi biri iyi bir kahve için 4 dolar yani yaklaşık 18 lirayı gözden çıkarabiliyor. Yüzde 79’u açılan yeni ve trend bir restoranda yemek yemek için masraf yapmaktan çekinmiyor. Tabii sadece yemek yemek denmez. Oraya gittiğinde çekilen fotoğraflar ya da yapılan yer bildirimlerinden bahsetmeme gerek yoktur herhalde. Bir önceki nesil olan X kuşağında buna sıcak bakanların oranı yüzde 66’ya kadar geriliyor. İki nesil arasındaki görüş ve tabii oran farkı konser ya da önemli bir spor müsabakası biletine harcanan para için de benzer.Pahalı kıyafetler artık havalı olmaya yetmiyorAslında tercihlerimizin gerekçesi çok basit. Nasrettin Hoca’nın “Ye kürküm ye” devri geride kaldı. Eskiden pahalı kıyafetler insanların maddi durumunu göstermek için bir sembol, güç göstergesiymiş. 20’inci yüzyılda o şaşalı balolara gitmek için birbirinden ünlü tasarımcılara elbiseler, smokinler yaptırılıyor olabilir. Ama binlerce lira verilen markalı ve pahalı kıyafetler artık statü göstermeye yetmiyor. Farklı değerlere, bilgiye, yaşanmışlığa ihtiyaç var. Neticede devir sosyal medya devri. Dümdüz beyaz bir tişört ve kotla gittiğin lavanta tarlasından hasat yaparken çekilen fotoğrafın, aldığın pahalı bir ceketle çekilenden daha fazla beğeni alacağı kesin. Haliyle bu da tüm hayatımızı ve alışkanlıklarımızı değiştiriyor.Seyahate en çok Y kuşağı çıkmışDurum sadece yurt dışında böyle sanmayın. Türkiye İstatistik Kurumu’nun rakamları da bunu doğruluyor. Y kuşağı olarak hem seyahate hem de kültür sanata daha çok bütçe ayırmaya başlamış durumdayız. Geçen yılki seyahatlerin yüzde 47’sine 15-44 yaş arasındakiler çıkmış. Durum konser, festival ya da sinema için de benzer. Yayınlanan son rakam 2016’dan olsa da, hanehalklarının kültür harcamaları bir önceki yıla göre yüzde 13,9 artmış. Gümrük ve Ticaret Bakanlığı’nın İsraf Raporu adı altında dikkat çeken bir araştırması daha var. Buna göre halkın yüzde 30,7’sinde temel ihtiyaçların dışındaki harcamalar yükselme eğiliminde. Yüzde 17’si kültür, sanat ve eğlence için harcadığı parayı her yıl artırıyor. Yaşlara yönelik ayrı ayrı bir değerlendirme yapılmamış. Ama eğitim seviyesi yükseldikçe eğlenceye harcanan para da doğru orantılı olarak artıyor. Örneğin ilköğretim mezunu biri eğlence için ayda ortalama 211,8 lira harcarken üniversite mezunlarında bu rakam 286,7 liraya çıkıyor.
Çoğumuz için aşkın anlamı mutlu olmak. Ama her zaman öyle olmuyor. Gidip de yanlış adama aşık olunca işler alt üst oluyor.Gönül bu işte... Kimi kapılacağı belli olmuyor. Bazen öyle bir an geliyor ki sizin için iyi olmadığını, size iyi gelmeyeceğini bile bile birine aşık olmuş buluyorsunuz kendinizi. Tabii bu durum hayatınızı da kendinize olan güveni de fazlasıyla etkiliyor. Peki, yanlış bir aşkın üzerimizdeki etkisi ne ve belki de daha da önemlisi doğruyla yanlışı nasıl anlayacağız? İşte uzmanından tavsiyeler.Doğruluğu kendi içinizde arayınUzmanlara göre birinin sizin için doğru insan olmadığını anlamanın en basit yöntemi kendinize bakmanız. Eğer doğruysa onun yanında kendinizi “daha iyi bir insan” olarak görüyor olmanız lazım. İyinin tanımı herkese göre değişir tabii... Ama daha güçlü, daha mutlu, kendine yeten biri olduğunuzda karşınızdakinin size iyi geldiğini anlayabilirsiniz. Dönüp kendinizi sorgulamanız gereken bir nokta daha var: Hisleriniz. Sağlıklı bir ilişkide uçlarda hisler yaşamıyor olmanız gerek. Sık sık gergin, güvensiz, kavgacı, kıskanç ya da üzgün hissediyorsanız, bir durup düşünmeniz gerek demektir.Size destek olanlardan uzaklaşmayınKötü bir ilişkinin bir diğer göstergesi ise sizi arkadaşlarınızdan uzaklaştırması... Yıllarca zor günlerinizde yanınızda olan, size destek veren dostlarınızdan ayrılmak zorunda olmamalısınız. İlk aşık olduğunuzda, gözünüzün aştan kör olduğu dönemlerde sevgilinizle zaman geçirmek istemeniz, kendinizi diğer insanlardan soyutlamanız çok normal. Ancak üzerinden biraz zaman geçtikten sonra diğer ilişkilerinize yatırım yapmayı kesip onları “beslememeye” başlarsanız tehlike çanları çalıyor demektir. Aslında bunu düzeltmeniz çok kolay. Önceliklerinizi yeniden gözden geçirebilirsiniz. Ancak sevgiliniz kontrolcü biriyse ve manipülatif bir şekilde sizi diğerlerinden izole ediyorsa dikkatli olmalısınız. Sizi sevdiklerinizden ayıran biri sizin için doğru olamaz.Duygusal ihtiyaçlarınızı karşılayabiliyor mu?Her insanın ihtiyaçları olabilir. Kimi gün normalden daha fazla sevgiye kimi günse ilgiye muhtaç olabiliriz. Ama bu sürekli bir hale gelirse sorun var demektir. Bu partnerimizin duygusal ihtiyaçlarımızı karşılayamadığı anlamı taşıyor olabilir. Üstelik bu hisleriniz yüzünden sizi yargılayan ya da aşağılayan biriyse ondan koşarak uzaklaşmalısınız. Aksine bunları oturup konuşabiliyor olmalısınız. Sizi anlayan birini hak ediyorsunuz. Yanlış bir kişinin her konuda zeytinyağı gibi üste çıkıp, kendini haklı gösterecek şekilde sizi manipüle edebileceğini de göz ardı etmeyin. Hislerinizi yok sayan birinin, en haklı olduğunuz anlarda bile üste çıkıp, size özür diletmesine izin vermeyin.Kendinizi azla yetinir hale sokmayınPeki, buna kader deyip, yanlış biriyle birlikte olmaya devam edersek ne olacak? Bu tabii kişisel bir tercih... Ancak unutmamakta fayda var. Yanlış bir ilişki sizin kendinizi kötü hissetmenize sebep olacaktır. Bunun insanın kendisiyle ilgili hislerinde, yani kendine güveninde olumsuz etkisinin olacağı kesin. Bu duygular uzun vadede “Ben sevilmeyi hak etmiyorum” düşüncesini tetikleyebileceği için tehlikeli. Sürekli hatalarınızı görmeye başlayıp kendinize yüklenebilirsiniz. Bu nedenle de hak ettiğinizden çok daha azına tamah etme eğilimine girebilirsiniz. Sevgi ve bağ kurmaya o kadar ihtiyaç duyar bir hale gelirsiniz ki size azıcık bile olsa ilgi gösteren birine kapılabilirsiniz.
Whatsapp’ın meşhur mavi tikleri hayatımıza girdi mertlik bozuldu. Bugünlerde, okunan bir Whatsapp mesajına anında cevap gelmeyince strese giriyoruz. Whatsapp’ın o meşhur mavi tikleri hayatımıza girdi mertlik bozuldu. 2000’li yıllarda sevgilimize SMS atıp saatlerce cevap beklemek ne kadar olağansa, bugünlerde okunan bir Whatsapp mesajına anında cevap gelmediğinde hissedilen stres de o kadar normal. Haliyle tüm bu hisler için yeni kelimelere ihtiyaç duyuyoruz. Son zamanlarda en gündemde olansa okunan mesajlara cevap verilmediğinde yaşanan “R-bomb” yani “R-bombalanma” hali.Birkaç buluşma sonrası ortadan kaybolup her mecradan engelleyen “hayaletler”, aylar sonra durup dururken tekrar ortaya çıkıp mesaj atmaya başlayan “zombiler”… Ya da normalde bekar olmaktan zevk alanların dahi ciddi ilişki arayışına girdiği sonbahardan kışa geçişteki o sürece verilen cuffing yani “kelepçelenme veya bağlanma” sezonu ismi. Son yıllarda birbirinden ünlü sözlükler sürekli yılın kelimesi olarak yeni dönem ilişkilerimizi belirleyen bu acayip kelimeleri seçiyor. Biz değiştikçe, alışkanlıklarımız farklılaştıkça dilimiz de bizimle beraber evrim geçiriyor. Daha önce hiç ihtiyaç duymadığımız yeni kelimeler giderek yaygınlaşıyor. Son dönemde en popüleri ise hepimizin kesin başına gelmiş olan “R-bomb”.Kelimenin ortaya çıkışı aslında eskiTerim aslında Blackberry telefonları kullandığımız zamanlarda, okunan mesajların yanında çıkan R harfinden türetilmiş. Whatsapp iyiden iyiye yaygınlaşıp da mavi tikler hayatımızın tam ortasına girince de iyice kullanılmaya başlanmış. Artık “R-bombed” yani R-bombalanmak diye bir fiil bile var. İlişki tavsiyesi alınan dostlar yüzlerinde hınzır gülümseme ile “Üzülme ama seni R-bombalamış” diyor. Sadece Whatsapp da değil. Mesela Instagram’dan mesajlaştığınız birinden 3 gündür yanıt beklerken o kişi sürekli yeni fotoğraflar ya da hikayeler paylaşıp size cevap vermiyorsa üzgünüm ama R-bombalanmış oluyorsunuz. En son online görülme saatimiz ya da mesajları okuyup okumadığımız yaşadığımız dijital çağda şeffaflık yaratıyor olabilir. Ancak birçok sorunu da beraberinde getirdiği kesin.Rahatlamak için okundu bilgisini kapatınUzmanların tavsiyelerine kulak vermekte fayda var. Telefonu elimizden düşürmeyip mesaj beklediği kişinin online olup olmadığına bakıp duranların yanlış yaptığını söylemek için derin Freudyen analizlere gerek yok. Kendini kontrol edemeyene dışarıdan müdahale şart. Psikologlar eğer durmadan telefonda mesajım okundu mu diye bakıp cevap gelmeyince de üzülüp stres yapıyorsanız, ayarlara girip okundu bilgisini kapatmanızı öneriyor. Böylece mavi tikler ortadan kalkınca sürekli mesajınız okunup okunmadığını kontrol etmek zorunda kalmazsınız. Bu konuda kendinizi kötü hissetmenize gerek yok. Mesajlara geç gelen cevaplar birçok kişide beyindeki “reddedilme” hislerini tetikliyor. Çocukluktan bunu besleyen anılarımız varsa zaten iş içinden çıkılmaz bir hale geliyor. Bu nedenle karşımızdakinin müsait olmama için bariz nedenleri olabileceğini, seyahatte, toplantıda olabileceğini göz ardı ediyoruz.R-bomb sevgilisi olanlar için de tehlikeliOkundu bilgisi ilişki içinde de sıkıntı yaratıyor. Örneğin bir mesaj okunduktan sonra sevgiliden yanıt geciktiğinde karşı taraf kendini önemsenmiyor hissedebilir. Mesaja cevap gelmeyince “Köşeye sıkıştı da söyleyecek yalan mı arıyor” diye düşünce de doğabilir. R-bombalamadan uzak duramıyorsanız okundu bilgisini kapatmak birçok ilişkinin selameti için önem taşıyor.