Ard arda iki önemli liste açıklandı. İstanbul Sanayi Odası’nın (İSO) hazırladığı “Türkiye’nin en büyük 500 sanayi kuruluşu” ve Fortune Türkiye Dergisi’nin her yıl hazırladığı; holding ve finans kesimi dışındaki; Türkiye’nin en büyük 500 şirketinin yer aldığı “Fortune 500 Türkiye” listeleri.Listelerin yapıları farklı olsa da her ikisinde de ortak olan bir nokta var ki ekonomimizdeki “açmazı” çok net ortaya koyuyor. Bu konuya geçmeden önce; her iki listeye bakıldığında ekonomimizin yüzde 4 büyüdüğü 2013’te büyük şirketlerimizin satışları yüzde 7’nin biraz üzerinde (Fortune 500 yüzde 7.7, İSO yüzde 7.4) arttığı görülüyor. Faaliyet kârları da yüzde 25’ler civarında (Fortune 500 yüzde 25.3, İSO yüzde 24) artış göstermiş.Asıl çarpıcı olan net kârlarındaki düşüş. Fortune 500 şirketlerinin net kârları 2012 yılına göre yüzde 13.2 azalırken, İSO’daki sanayi şirketlerinin net kârları yüzde 8.5 düşmüş. “Açmaz” da burada zaten. Şirketlerimiz satışlarını ve asıl faaliyet alanından elde ettikleri kârlarını arttırırken, net kârları düşüyor.Sebebi çok basit: Finansman giderlerindeki artış! Geçtiğimiz yıl yaşanan kur ve faiz artışları şirketlerin bilançolarında ciddi bozulmaya sebep olmuş durumda. Gerçi 2012’daki kur ve faiz düşüşlerinden de beklemedikleri oranda fayda sağlamışlardı.Son cümledeki kritik kelime “beklemedikleri” idi. Kur ve faiz düşerken “beklemedikleri kâr”, düşerken de “beklemedikleri zarar” yazıyorlar. Halbuki şirketlerimiz kendi faaliyet alanlarında başarılılar. Ancak rakamların ortaya koyduğu kadarıyla finansman yönetimlerinde o kadar da başarılı değiller. Bu durumu İSO Başkanı Erdal Bahçıvan konuşmasında “Kendi faaliyet alanlarında başarılı bir performans sergileyen sanayi şirketlerimizin, finansman sağlama ve kullanmada aynı başarıyı sergileyememesi üzüntü vericidir” şeklinde dile getirmiş.İSO’nun verilerine göre 2004 yılında sanayi şirketlerinin borç/özkaynak oranı yüzde 83.5’deyken, geçtiğimiz yıl içinde bu oran yüzde 132.4e yükselmiş. Kamunun altyapı işini özel sektöre devrettiği bir döneme denk gelen bu artışın, şirketlerimiz tarafından çok daha başarılı yönetilmediği ortada. Asıl faaliyetlerinden elde ettikleri kârlarını finansmandaki kötü yönetim nedeniyle ‘ele güne’ kaptırıyorlar. Adeta “saldım çayıra, mevlâm kayıra” gibi bir durum var.Bu nedenle diyorum ki şirketlere artık “iyi finansçılar” lâzım. Küresel gelişmeleri izleyen, modern finansman araçlarını tanıyan, tanımakla kalmayıp kendi şirketinin ihtiyaçlarına uygun olanlarını kullanan, risk yönetiminden haberdar, “hedging araçlarını” günlük hayatının bir parçası haline getirmiş olan finans yöneticilerine ihtiyaç var!Tarlada bir sezonda yetişmiyorlar ama hadi bu yöneticileri bulduk diyelim. Bu yetmiyor! Patronlarımız da “kur spekülasyonunu” seviyorlar. Onlar da artık bu tehlikeyi anlayıp, buldukları “iyi finansçılarını” biraz daha fazla dinleseler, daha kârlı çıkacaklar.
Cumhurbaşkanlığı seçiminde AK Parti’nin resmen adayını açıklaması, Irak’taki sıcak ateş ve Haziran ayı enflasyon verileri iç piyasalar için önemli. Dünyada ise gözler ABD ekonomisinin gidişatında olacakYarın, AK Parti’nin Cumhurbaşkanlığı seçimindeki adayı açıklanacak ve iki ayı bulacak yeni bir seçim atmosferine gireceğiz. İkiden fazla aday olup olmayacağı henüz netleşmiş değil. Eğer iki aday yarışacak olursa, seçim daha ilk turda pratik olarak “tek turlu” seçime dönüşebilir.Böylesi bir durumda piyasa olası seçim sonuçlarını; AK Parti’nin çıkaracağı adaya da bağlı olarak; şimdiden fiyatlamaya başlayabilir. Ancak aday sayısının ikiden fazla olması durumunda; en azından bazı kamuoyu araştırma sonuçları açıklanana kadar bekleyecek, yön çizmek için acele etmeyecektir!Bullard kafa karıştırdıYerel piyasalarımız için Cumhurbaşkanlığı seçimi kadar Irak’ta yaşanan gelişmeler de önemli olacak. Ramazan ayı boyunca IŞİD’in ve Rusya’dan yeni savaş uçaklarını teslim alan Maliki’nin tutumu ve izleyeceği politikalar önemli olacak! Kuzey Irak Kürt Yönetimi Lideri Barzani’nin Türkiye ziyaretinin sonuçları henüz netleşmedi ancak bölgede bir Kürdistan devletinin bağımsızlığını ilan etmesi çok daha sık dillendirilir oldu. Financial Times’ta “Türkiye, Kürt Devleti’nin kabul etmeye hazır” başlığı ile yayınlanan haberde AK Partiden Hüseyin Çelik, “Onların adı Kürdistan ve bu kabul edilmeli” ve devamında “Eğer Irak bölünürse; ki bu kaçınılmaz görünüyor; onlar bizim kardeşimizdir” diye konuşması bağımsızlık ilanını olasılığın daha da arttığını akıllara getiriyor.Yurt içindeki gelişmelerin yanı sıra geçtiğimiz hafta açıklanan ve beklentilerin oldukça altında gelen ABD ekonomisinin ilk çeyrekte yüzde 2.9 küçülmesi kafaları karıştırdı. Piyasalar Yellen’in düşük faiz ortamını daha uzun süre devam ettireceği beklentisi haftanın sonuna doğru FOMC üyesi olmayan St. Louis Başkanı James Bullard’ın “Amerikan ekonomisinde normalleşmenin çok yakın olduğunu” dile getirmesinin ardından faiz artışlarının önümüzdeki yılın ilk çeyreğinde bağlayabileceği açıklaması piyasaların kafasını karıştırdı.En çok Dubai etkilendiBu kafa karışıklığı en fazla Dubai Borsası’nı etkilemiş görünüyor. Mayıs ayındaki zirvesinden yüzde 25, son bir haftada da yüzde 10’a yakın değer kaybeden (Haftanın sonuna doğru kayıplarının bir kısmını telafi etti!) Dubai Borsası akıllara bir anda 2008’deki büyük çöküşü getirdi.Bir de bunun üzerine Bulgaristan’dan gelen “halk bankalardaki paralarını çekmek için hücum ettiler” haberinin gelmesi, Ukrayna’nın ateşkes ilanına karşın çatışmaların ara ara devam ediyor olması gelişen ülke piyasalarındaki kafa karışıklığını arttırıyor.Belki piyasalar çok gerilemiyor ancak pek bir yere de gidemiyorlar. Şimdilik hemen her alanda “bekle, gör” politikası izleniyor ancak Fed’in süresi daralmaya başlıyor ve Tayland’dan Brezilya’ya, Ukrayna’dan Dubai’ye bir çok ülkede ve piyasada kargaşa devam ediyor. Yaz rehavetine kapılan kuzey yarıküre tatilden dönünce bunları nasıl değerlendirecek merak ediyorum.Faiz için gözler enflasyondaBu haftaya kısaca baktığımızda ABD, AB ve bizde Satınalma Yöneticileri Endeksleri (PMI) açıklanacak. Özellikle ABD’den Perşembe günü gelecek veri yakından izlenecek. Son açıklanan veri 61.1 seviyesinde idi. Bu seviyeye yakın veya üzerinde gelecek bir veri akıllara Bullard’ı getirecektir.Bizde de yine Perşembe günü enflasyon verileri açıklanacak. Geçtiğimiz yıl Haziran ayında yüzde 0.76 artmış olan TÜFE’nin yerine bu yıl hangi rakamın gireceği merakla bekleniyor. Piyasa beklentisi fiyatlarda “sıfır” değişim olması. Bu durumda yıllık bazda TÜFE yüzde 8.83’e geriliyor ki bu durum Merkez Bankası’nın beklentilerini destekliyor demektir. Bu da Temmuz ayında yapılacak PPK toplantısından da bir faiz indirimi gelebilme olasılığını arttıracaktır. Dolar/TL kurlarında çok fazla bir değişiklik olmasa da gösterge bono bileşiklerini yüzde 8 bileşik seviyelerinin altına çekebilecek bir hareket görebiliriz. Haziran ayında fiyatların az da olsa artması, ya da MB’nin söylemlerine uymayacak bir hareketle karşılaşmamız durumunda piyasanın yine canı sıkılacaktır.Euro/dolar paritesi kritikHaftanın kritik gelişmelerinden birisi euro/dolar paritesinde yaşanabilir. Cuma günü 1.3649 seviyesinden kapatan parite için 1.3675-1.3705 bölgesi önemli bir direnç seviyesi. Bu seviyenin aşılması zor. Eğer bu seviye korunacak olur ise önümüzdeki haftalarda paritenin 1.35’lerin altına indiğini görebiliriz. Yok eğer belirtmiş olduğum seviye yukarı kırılacak olursa bu kez 1.3750 veya 1.3810 seviyeleri görülebilir.
Merkez bankası Para Politikası Kurulu dünkü toplantısında “politika faizi” olan bir hafta vadeli repo faizi yüzde 9.50’den yüzde 8.75’e düşürülürken, borçlanma faiz oranı yüzde 8 borç verme faiz oranı yüzde 12 ve piyasa yapıcılarına uygulanan oran yüzde 11.5’de bıraktı!Yapılan açıklamada “Enflasyon görünümünde belirgin bir iyileşme sağlanana kadar getiri eğrisini yataya yakın tutmak suretiyle para politikasındaki sıkı duruş sürdürülecektir” denildi. Kredi büyümesinin yavaşladığını da belirten MB faiz kararı ile beni şaşırtmadı.Pazartesi günkü yazımda bir dizi sebep sıraladıktan sonra; “Tüm bu sebepler bir araya geldiğinde MB’nin Salı günü (dün yaptığı) yapacağı toplantıda bir faiz indirimine gideceği kesin gibi. Benim tahminim 75 baz puanlık bir indirim. 25 baz puan anlamsız bir hamle olur. Üstelik politikacılardan da çok ciddi tepki alacak bir oran bu. 50 baz puan piyasaların beklentisi. Onlar da “oyunun sürmesi” taraftarı ve bu oranın çok da sorun çıkarmayacağını düşünüyorlar. 100 baz puan ve üzeri, MB’nin bağımsızlığını sorgulatacağından PPK’nın böylesi bir indirim için bekleyeceğini tahmin ediyorum. 75 baz puan “makul” bir indirim ve sanırım tüm tarafları çok da fazla rahatsız etmeyecektir” diye yazmıştım.Faiz indirimi piyasalarda çok da önemli değişimlere yol açmadı. Dolar/TL kurları bir ara 2.13’ün altına gerilese de günü ağırlıklı olarak 2.1330 seviyelerinde geçirdi. Bono piyasası en azından 50 baz puanı fiyatlamıştı, 75 gelince çok da önemli bir değişim olmadı. Açıklama öncesi gösterge bono yüzde 8.25 bileşik seviyelerine inmişti bu seviye korundu.Asıl etki 100 baz puan ve hatta daha fazlasını bekleyen BIST’te görüldü. Gün içinde 80.057’ye çıkan BIST 100 endeksi, gün içinde 79.004’e kadar geriledi. Hayal kırıklığına uğrayan BIST’in bu hafta içinde 78.400 seviyesin test etmesi, bu seviyenin altına inilmesi durumunda ise 76.500 seviyelerine kadar devam eden bir düzeltme yaşayabilme ihtimali artacaktır.
Piyasaların gözü kulağı Merkez Bankası’nın Salı günü yapacağı PPK toplantısında. Benim tahminim 75 baz puanlık bir indirim. 25 baz puan anlamsız hamle olur. Üstelik politikacılardan da çok ciddi tepki alacak bir oran bu. 50 baz puan piyasaların beklentisi.Artık soruyu Merkez Bankası (MB)faiz indirmeli mi diye sormuyoruz! Gelinen nokta itibarıyla; faiz indireceğinde hemen herkes hemfikir de, ne kadar indireceğini tartışıyoruz. Geçtiğimiz hafta Başkan Erdem Başçı, Konya’da yaptığı toplantıda “bağımsızlıktan” dem vursa da “ölçülü” faiz indirimine gidileceğinin ipuçlarını verdi.“Ölçülü” tanımı biraz muğlak! Tüketici enflasyonun Mayıs ayı itibarıyla halen daha yıllık bazda yüzde 9.66 olduğu, ilk çeyrekte büyümenin yüzde 4.3 olarak açıklandığı bir ortamda MB’nin, yüzde 9.5’te olan politika faizlerini neye dayanarak indireceği merak konusu. Avrupa Merkez Bankası’nın (ECB) aldığı faiz indirimi ve parasal genişleme kararları ve Rusya-Ukrayna gerginliği sebebiyle Türkiye’ye giren fonlar sebebiyle düşen kurlar MB’nın elini rahatlatıyor. Ancak enflasyon cephesinde henüz daha MB’nın Haziran ayı için beklediği düşüşler hayata geçmiş değil! En azından benim haftalık semt pazarı ziyaretlerimde kullandığım “ıspanak-ceviz endeksim” henüz daha MB’yi desteklemiyor.Bunun üzerinde bir de 115 dolara yükselen; ve IŞİD sebebiyle daha da artması ihtimali olan; petrol fiyatlarının pompaya yansımasının enflasyona yapacağı olumsuz katkıyı da düşününce faiz indirimi olacak mı sorusunu sormak çok da hatalı değil.Yine de bir indirim gelecek! Bunun sebebi de geçmiş verilerden çok gelecek beklentilere yön verme adına olacak! Bunun bir kısmı ekonomik ve MB bunu daha önceleri açıkladı. Yaz aylarında enflasyonda bir düşüş bekliyor. Henüz bunun ipuçlarını görmesek de “beklentileri yönetme” adına haklı olabilirler.Diğer sebebi ise hükümetin, daha doğrusu Cumhurbaşkanlığı’na adaylığını bu hafta açıklaması beklenen; Başbakan’ın bu konudaki “hassasiyeti”. Erdem Başçı, 5 yakın çalışma arkadaşının görevden alınmasına karşın; bu baskıya şimdilik iyi direnmiş durumda. Ancak çok da uzun süre direnebileceğini sanmıyorum.Tüm bu sebebepler bir araya geldiğinde MB’nin Salı günü yapacağı toplantıda bir faiz indirimine gideceği kesin gibi. Benim tahminim 75 baz puanlık bir indirim. 25 baz puan anlamsız bir hamle olur. Üstelik politikacılardan da çok ciddi tepki alacak bir oran bu. 50 baz puan piyasaların beklentisi. Onlar da “oyunun sürmesi” taraftarı ve bu oranın çok da sorun çıkarmayacağını düşünüyorlar. 100 baz puan ve üzeri, MB’nin bağımsızlığını sorgulatacağından PPK’nın böylesi bir indirim için bekleyeceğini tahmin ediyorum. 75 baz puan “makul” bir indirim ve sanırım tüm tarafları çok da fazla rahatsız etmeyecektir. 50 baz puana kadar kur ve gösterge bono bileşik faizlerinde (bono tarafı çoktan 50 baz puanı fiyatladı!) çok da fazla bir değişiklik yapmayacaktır. 75 baz puan ve üzerindeki indirimler bono tarafına sınırlı yansısa da kur cephesinde daha etkili olacaktır.Petrol fiyatları önemli!IŞİD’in Musul’dan sonra Irak’ın Beiji’deki en büyük rafinerisi ele geçirmesi petrol fiyatlarının yükselmesinde etkili oldu. Bu arada Kuzey Irak Kürt Bölgesi’nden çıkan petrolün satışında üçüncü tanker yüklendi ve İsrail’e satıldı! İlk yüklenen tanker “United Leadership” halen daha Fas açıklarında bekliyor. Daha küçük olan kinci tanker Ruslar aracılığıyla Avrupa’da “satıldı”! İsrail yolunun açılması en azından Kuzey ırak petrollerinin “arz olarak” piyasalara girmesi açısından önemli. Bu arada Kuzey Irak petrolünün fiyatının 56 dolar/varilden satıldığı (Dünya fiyatının yarısı!) rivayetleri de ortalıkta dolaşıyor ki bu durum kafa karıştırıyor. Kuzey Irak petrol fiyatını bir kenara bırakırsak, Brent petrolünde 115.70 dolar seviyesi (Perşembe günü 115.67 görüldü!) önemli bir “eşik”. Bu seviyenin üzerine çıkılması; hele ki ABD ham petrolü (WTI) ile arasındaki farkın 10 doların üzerine çıkması (şu anda bu fark 9.10 dolarda) işlerin daha da sarpa sarması anlamına gelecek. Bu seviye aşılacak olur; ise ki bu ihtimal artmış durumda; 127.50 dolar/varil resmin içine girecektir. Bu olasılığı düşürecek tek haber P5+1 ile İran arasındaki nükleer konulardaki anlaşmanın taslağının hazırlanıyor olması. Eğer böylesi bir anlaşma yapılacak olur ise petrol fiyatlarındaki yükseliş sınırlanacaktır. Bu anlaşmanın imzalanması bizim petrol faturamızı azaltsa da politik arenada İran’ı bölgenin en önemli ülkesi haline getireceğini unutmayalım! Özellikle de Irak bölünürken!Dolarda kritik seviyeGeçtiğimiz hafta 2.1390 kritik bir seviye idi. Gün içinde (Salı günü) 2.1530’lara kadar çıkılsa da haftalık kapanış bazında henüz aşılmadı. 75 baz puan ve üzerindeki bir politika faiz indirimi olur ise dolar/TL kurlarının 2.1450 seviyesinin üzerine “yerleştiğini” görebiliriz. Haftalık kapanış bazında bu seviyenin üzerinde kalınacak olur ise 2.1870 seviyeleri yeni “hedef” olacaktır! Ancak bu hamlenin çok da kısa zamanda yaşanacağını sanmıyorum. Tabii ki bunun önemli koşullarından birisi de Irak’tan ve özellikle de “rehine krizinden” gelecek olası haberler!
Irak’taki savaş artık kontrolden çıkmış durumda. Rehinelerimizden henüz daha iyi haberi alamadığımız bugünlerde, gelen haberler IŞİD’in hergün yeni bir mevzi kazandığı yönünde. Her ne kadar merkezi Irak hükümetinin ordusu bazı yerleri geri almayı başarsa da henüz daha kayda değer bir başarı kazanabilmiş değil. Ülkenin sakinleşmesini geçtim, ateşkesin “a”sı bile konuşulmuyor.Bakan Şimşek’in de açıkladığı üzere Irak’taki savaş hali, ekonomimizi ihracat tarafından vuracağa benziyor. Her ne kadar 12 milyar dolarlık ihracatımızın önemli bir kısmı Kuzey Irak Kürt Bölgesi’ne yapılıyor olsa da özellikle Suriye yolunun kapanması, diğer sınır kapılarının IŞİD kontrolüne geçmesi ile Irak’ın diğer bölgelerine ihracat da Kuzey Irak’tan geçmeye başlamıştı. Şimdi bu yollarda da güvenlik sorunu olacağından hemen değilse bile önümüzdeki aylarda bu olumsuz etkiyi hissetmeye başlayacak gibiyiz.Irak petrol ihracatında 5’inciİşin dış ticaret boyutundan ayrı bir de petrol meselesi var ki küresel piyasalar henüz daha Irak’taki olayları fiyatlamış değiller. Irak’ın Beiji’deki en büyük rafinerisi IŞİD’in eline geçmiş durumda. Dün gelen habere göre Exxon ve BP, Irak’taki elemanlarını tahliye ediyormuş. Irak 3.3 milyon varillik üretimi ve 2.2 milyon varillik ihracatı ile dünya petrol ihraç eden ülkeler arasında 5. sırada yer alıyor. Ülkede istikrarın yeniden tesis edilmesi ve gerekli yatırımların tamamlanması ile üretiminin 6 milyon varile çıkacağı hesaplanıyordu. Ancak IŞİD ve diğer unsurların saldırıları hem varolan kapasitenin kullanılmasını, hem de yeni yatırımların belirsiz bir süre daha ertelenmesine sebep olacak.Bu hafta için ABD’nin bir hava saldırısı ihtimali ile yükselen petrol fiyatları bu olasılığın ABD tarafından “hedef belirli değil” denilerek ertelenmesi ile azalması piyasaları bir parça sakinleştirmişti. Ancak petrol şirketlerinin elemanlarını tahliye etmeleri meselenin ciddiyetini bir kez daha piyasalara hatırlattı ve dün Brent petrol fiyatları 113.80 dolar/varil seviyesine kadar yükseldi. Teknik olarak bakıldığında 114.65-115.75 bandı önemli. İşlerin çok daha karışması durumunda bu seviyeleri aşılabilecek. Bu durumda Brent petrolünün 127.50 dolar seviyelerine kadar çıkabiliyor.Ukrayna meselesini de Irak savaşına “eklersek” önümüzdeki günlerde petrol fiyatlarında ani zıplamalar görebilir. Kalıcı olup olmayacağı gelişmelere bağlı olacak ancak her halükârda IŞİD’in saldırılarının bize politik sonuçlarının yanı sıra ekonomik sonuçları da olacağa benziyor. 10 dolarlık petrol fiyatlarındaki artışın 4 milyar dolar maliyet artışına yol açması bir yana, ihracattaki kaybı ve petrol faturasının enflasyon üzerindeki etkilerini düşününce bu yazın faturası git gide artacağa benziyor!
Piyasaların tek gündemi var: IŞİD’in kaçırdığı vatandaşlarımızın durumu... Rehinelerin serbest bırakılması, hava saldırısının yapılması ve bundan ‘başarılı sayılabilecek’ bir sonuç alınması piyasaların en çok istediği seçenek.Haftayı zor yapan bu kez finansal gelişmeler olmayacak. Irak’ta rehin tutulan vatandaşlarımızdan bu yazı yazıldığı sırada henüz daha sevindirici bir haber gelmemişti. Buna karşın IŞİD’in; Saddam’ın memleketi Tigrit’i ve Telafer havaalanını da ele geçirdiği haberleri geliyor. IŞİD’in ilerlemesine karşın ABD’nin uçak gemisi USS George H.W. Bush’un İran Körfezi’ne hareket ettiği ve bu hafta olası bir hava saldırısının gündeme geleceği konuşuluyor.Bu hafta hem politikacıların hem de piyasaların gözü kulağı Türkiye’nin “Musul’daki konsolosluk görevlileri” ve TIR şoförlerinin akıbetinde, Obama’da ve 18 Haziran’da açıklanacak Fed kararında olacak! Kolayından başlayayım; Fed’den 10 milyar dolarlık alımların azaltılması kararı bekleniyor. 5 milyar dolarlık bir “küsurat” var ki, onun bu toplantıda “halledilmesi” pek beklenmiyor. Sanırım sona bırakılacak.ABD’nin “tek bir Amerikan Askeri Irak’a ayak basmayacağı” prensibi doğrultusunda, bir hava harekâtına girişmesi ihtimali var. Ancak bu harekâtta; İncirlik üssünün kullanılmayacağı, sadece insansız hava araçları ile istihbaratın İncirlik’ten sağlanacağı, saldırının Türkiye’nin “rehine” hassasiyeti nedeniyle H.W.Bush gemisinden yapılacağı ihtimalinden söz ediliyor. Böylesi bir saldırının “kara hakimiyeti” ile desteklenmedikçe başarılı olma şansı düşük. Peki, kara harekâtını kim yapacak, kim destekleyecek? IŞİD’e kısa süreli bir darbe vurulsa bile orta vadede etkisi ne kadar kalıcı olacak?Gelelim “rehine” meselesine ki tüm ülke halkını üzen bu durumun nasıl sonuçlanacağı önemli. Cuma günü henüz daha 3. gündeyken yazdığım bir yazıda sorduğum sorular halen daha geçerliliğini koruyor:IŞİD’in kendi insafıyla “rehineleri” bırakmayacağı varsayımıyla, “aşırı uçtan” 4 ayrı soru:1- IŞİD’in elindeki konsolosluk görevlileri ve şoförler Peşmergeler tarafından kurtarılırsa ne olur?2- İran veya Maliki tarafından bu kişiler kurtarılırsa ne olur?3- Fidye veya bir “bedel” ödenerek bu canlar kurtarılırsa ne olur?4- Konsolosluk görevlilerimiz ve kamyon şoförleri “kurtarılamaz” ise ne olur?Hepimizin gönlünden geçen vatandaşlarımızın bir an evvel sağ, salim kurtarılması. Bu mutlu sona ulaşabilsek bile; zihinlerde bir çok soru kalacak ve bu sorular orta vadede bölgedeki güç dengelerinin yeniden tanımlandığı dönemde, önemli parametrelerden biri olarak karşımıza çıkacak!Dolarda 2.1390 TL çok kritik bir eşikFed kararı hariç piyasalarda önemli bir gelişme beklenmiyor. Yurt dışında “yaz tatili” havası yavaş yavaş hakim olurken, bölgemizdeki gelişmeler; hele ki rehine krizi uzarsa; bizim piyasalarımızda oynaklığı artıracaktır. “Rehine krizinin” uzaması ve hava saldırılarının gecikmesi dolar/TL’deki gerilim artırabilir ki bu durumda 2.1390 önemli bir eşik olarak karşımıza çıkıyor. Rehinelerin serbest bırakılması, hava saldırısının yapılması ve bundan “başarılı sayılabilecek” bir sonuç alınması durumunda ise yeniden 2.1050’ye doğru bir geri çekilme yaşanabilir.Hava saldırısı petrol fiyatını nasıl etkiler?Musul, Tikrit ile Bağdat’ya yakın diğer kentleri ele geçiren IŞİD, “Merkezi Irak Hükümeti’nin” zafiyetini ortaya koydu. Bundan en fazla K.Irak Kürt Yönetimi faydalanacağa benziyor. Sadece Kerkük’ü kontrol altına almalarıyla değil, Kürt petrolünü satma konusunda da elleri rahatlayacağa benziyor. Bir hava saldırısı petrol fiyatlarında kısa vadeli sıçramalara yol açabilir. Eğer Irak’ın petrol ihracatına bir darbe vurulmaz ise saldırı sonrasında petrol fiyatlarının gerilediğini bile görebiliriz. Ancak işler sarpa saracak olur ise bölgemizdeki gerilim petrol fiyatlarına da yansıyacaktır. Brent petrolü için 114.70 varil/dolar seviyesi önemli bir eşik.Bu seviyenin aşılması; hele ki Brent-WTI arasındaki farkın da 10 dolara ve üzerine çıktığı bir durumda küresel piyasalar daha da tedirgin olacaktı. Brent petrol fiyatı ve petroller arasındaki fark önümüzdeki günlerde piyasalara önemli ipuçları verecek.
Biliyorum başlığı okuyan herkes hemen “affa taraftarım” ve “affa karşıyım” diye iki kampa bölünecek. Ben hukuki konudaki “af” ile ilgili değilim, sadece mali affa karşıyım! Nedeni çok basit! Gelecek af; bordroluları çok az ilgilendiriyor; asıl şirket ve şirket ortaklarını ilgilendiriyor ve ülkede zaten “sınırlı olan” vergi adaletini tehdit ediyor.Tasarı; özellikle de şirket yükümlülükleri kapsamına giren SGK aylık ödemeleri, “kasa” ve “ortaklar cari” ilişkilerine af getiriyor. Tahsilat masrafının, alacağı aştığı; trafik cezaları gibi, miktarı düşük alacakları geçtim. Şirketinden para çekmiş ve bunu “ortaklar cari” hesabına borç kaydetmiş olanlar yüzde 3 ödeyerek, kar payı stopajından yırtacaklar. Normal şartlarda şirketlerinden; kâr payına istinaden para çekmiş olanlar; eğer kurumlar vergisini ödemişlerse (ki hiç sanmıyorum) yüzde 15 kâr payı dağıtımına istinaden stopaj (vergisi) ödemek zorundalar! Gelecek olan af ile bu oran otomatik olarak yüzde 3’e düşüyor. Yüzde 15 ödeyenler “enayi” olarak ortada dolaşıyor.Dürüstün suçu ne?Devletten 3 talebim var:1- Vergisini zamanında ödeyenleri ödüllendirecek bir mekanizma oluştursun ki onlar enayi olduklarını hissetmesinler ve kendilerini “uyanık” hissedenlere karşın söyleyebilecekleri sözleri olsun.2- Daha önceki vergi aflarının performansı konusunda bir inceleme yapılsın ve bu incelemenin sonuçları halka açıklansın. Yeniden yapılandırmaya girenlerin ne kadarı bu sözlerini tutmuşlar? Devlet ne kadarlık alacağından vaz geçerek, ne kadarlık alacağını tahsil etmiş? Yeniden yapılandırmaya girenlerin ne kadarı bir sonraki “afta yeniden yapılandırmaya” yine girmiş? Bu zinciri en fazla çalıştıran “uyanık” (belki de onu dahi diye anmamız gerek) kim veya kimlerdir?3- 2000 yılından bu yana tüm af yasalarından yararlanan bir kişi; ilk yararlanmaya başladığı dönemde ödemesi gereken vergi ve yükümlülüklerini; kanuni olarak; bugüne kadar ertelemeyi başarmış ise (eminim böyle birileri vardır!) “net bugünkü değer olarak” ne kadar kazanç sağladığı açıklansın.Eğer böyle bir araştırma yapılmazsa; üniversitelerin; finans, kamu maliyesi, ekonomi, ekonometri bölümlerindeki hocalarımdan bir ricam var: Yukarıdaki üç konuda ayrı ayrı veya üçünü de içerecek bir veya birden fazla araştırmayı ya kendileri yapsınlar, ya da lisans veya lisansüstü programlarında bitirme tezi olarak öğrencilerine ödev/tez olarak versinler. Sonuçlarını da kamuoyuna açıklasınlar. Kimse ilgilenmez veya yayınlayacak mecra bulamazlarsa bu köşede sonuçlarını açıklayacağım.Vergisini, devlet ile olan “ticari vergisel cezai” ilişkisini zamanında yerine getirenlerin artık “enayi” yerine konulmadığı bir ülkede yaşamak istediğimden dolayı “affa karşıyım”! Her gelen yeni bir afla; zamanında yükümlülüklerini yerine getirdiği için “enayi”, ahmak”, “geri zekâlı” konumuna düşen “dürüst vatandaş” ile “uyanık vatandaş” eşitlenmedikçe, bu ülke ne gelişmiş ülke olabilir ne de küresel “finans merkezlerinden” biri olabilir!Biz hem gelişmiş ülke ve hem de küresel finans merkezi olmak istemiyor muyuz yoksa?
Avrupa Merkez Bankası’nın geçen haftaki kararları sonrasında bizim gibi gelişen piyasalara para akacağı beklentisi oluştu. Ancak kurulan mekanizma dışarıya para çıkışını desteklemiyorGelirler İdaresi’nin açıklamış olduğu listeye göre Türkiye’nin 2013 yılı vergi şampiyonu; 889.8 milyon TL ile T.C. Merkez Bankası oldu! Bankacılık sisteminin “zorunlu karşılıklar” olarak MB’ye yatırdığı, MB’nin da bu mevduatları bankacılık sistemine; para politikaları gereği; faiz karşılığında kullandırdığı, dolara 2.30 TL’li seviyelerden yapmış olduğu “müdahaleleri” daha ucuzdan yerine koyan MB, vergi rekortmeni olmasın da ben mi olayım? Bir de bu MB’den şikayet eden siyasi otoritelerimiz var. Anlamakta zorluk çekiyorum!İşin şakası bir yana ikinci sıradaki T.C. Ziraat Bankası A.Ş.’nin 627.1 milyon liralık vergi rakamına yüzde 41.9 fark atan MB’nin vergi rakamı gerçekten dikkat çekici. Kâr amacıyla bakıldığında MB iyi işletiliyor (!) demektir.Peki, merkez bankaları kâr etmeli mi?MB’nin kârı teknik olarak dolaylı olarak bizlerden kazanılan para demektir. Evet vergi ve Hazine’ye kâr payı olarak bu tutar bizlere yine dönüyor olsa da önce bizlerden çıkıyor, politikacılar tarafında yönetilen, yölendirilen eller geçiyor demektir. Sakıcaları ve iyi tarafları var, ileride tartışmaya devam edeceğiz.Gelelim piyasalara...Geçtiğimiz haftaya ECB (Avrupa Merkez Bankası) Başkanı Draghi’nin açıkladığı kararlar damgasını vurdu. Politika faizi 25 baz puandan 15 baz puana, marjinal fonlama faizi 75 baz puandan 40 baz puana inerken, bankalar ECB nezdinde tuttukları mevduat için Draghi’ye üste 10 baz puan (negatif faiz) ödeyecekler.400 milyar euroluk bir parasal genişleme paketi de açıklandı ve Draghi “gerekenler yapılacak” dedi. Ancak açıklanan bu “parasal genişlemenin” ne yöne yapılacağına dair; banka bilançolarına oranı, kaynağının ne olduğu gibi; kesin kriterler olacak.Piyasalarda coşkulu zaferler azalabilirAvrupa’daki parasal genişleme desteğinin “rakamlara dökülmediği” görülene kadar piyasalardaki iyimserlik sürecektir. Buna karşın “beklenen” iyileşme gerçekleşmeyince de hayal kırıklığı büyük olacak. Hele ki buna ABD’de açıklanan Tarım Dışı İstihdam verisinin beklenen seviyede gelmesinin piyasalara çok da itici güç vermediği, gelişmiş ülkelerin borsaları “yeni rekorlar” kırsa da bu rekorların “marjinal” kalması piyasaların “yorulduğu” şeklinde yorumlanması hatalı olmayacaktır. “Mayıs’ta sat ve uza” bu yıl çalışmadı. Ertelenmiş olabilir. Beklentilerin yavaş yavaş gerçekleşmesi ile birlikte bir yorulma dönemine gireceğiz. Piyasalarda bir kırılma olur mu? Sanmıyorum. Ancak coşkulu zaferler de görmeyeceğiz. Tıpkı bizim piyasalarımızda olduğu gibi.Hızlı bir fon girişi olmayacakECB’nin açıklamaları sonrasında parasal genişlemenin bizim de dahil olduğumuz gelişen ülke piyasalarına kayacağı, akacağı gibi bir beklenti oluştu. Bu çok da doğru bir beklenti değil. Zira ECB’nn açıkladığı kararların neredeyse tamamı, AB bölgesini ilgilendiren ve AB bölgesi ile sınırlı kalması için üzerinde ciddi kafa yorulmuş “mekanizmalar”. Dışarıya para çıkışını destekleyecek tarzda değiller. Gerek Fed’in, gerek Bank of Japan’ın gerekse de ECB’nin daha önce açıkladığı Uzun Vadeli Yeniden Finansman Operasyonu (LTRO) bankacılık kesimine aktarılan kaynakların para kazanılacak herhangi bir piyasaya gitmesine olanak tanıyordu. Ancak geçen hafta açıklanan ECB kararları bu konuda daha “muhafazakar” bir hareket alanı çizmiş durumda. Bizim piyasalarımıza hızlı bir fon girişi olmayacak. Yine de “toparlanan AB, bize de yarar” denebilir ki bunun finansal etkileri beklendiği kadar kısa vadede ortaya çıkmayacaktır. Yine de merkez bankalarının halen daha piyasalara destek olma eğiliminde olmaları piyasaları az-çok rahatlatıyor. ECB kararları sonrasında bizde de BIST’in yükselmesi ve bono faizleriyle kurların gerilemesi buna dayanıyordu.