Avrupa Merkez Bankası’nın geçen haftaki kararları sonrasında bizim gibi gelişen piyasalara para akacağı beklentisi oluştu. Ancak kurulan mekanizma dışarıya para çıkışını desteklemiyor
Gelirler İdaresi’nin açıklamış olduğu listeye göre Türkiye’nin 2013 yılı vergi şampiyonu; 889.8 milyon TL ile T.C. Merkez Bankası oldu! Bankacılık sisteminin “zorunlu karşılıklar” olarak MB’ye yatırdığı, MB’nin da bu mevduatları bankacılık sistemine; para politikaları gereği; faiz karşılığında kullandırdığı, dolara 2.30 TL’li seviyelerden yapmış olduğu “müdahaleleri” daha ucuzdan yerine koyan MB, vergi rekortmeni olmasın da ben mi olayım? Bir de bu MB’den şikayet eden siyasi otoritelerimiz var. Anlamakta zorluk çekiyorum!
İşin şakası bir yana ikinci sıradaki T.C. Ziraat Bankası A.Ş.’nin 627.1 milyon liralık vergi rakamına yüzde 41.9 fark atan MB’nin vergi rakamı gerçekten dikkat çekici. Kâr amacıyla bakıldığında MB iyi işletiliyor (!) demektir.
Peki, merkez bankaları kâr etmeli mi?
MB’nin kârı teknik olarak dolaylı olarak bizlerden kazanılan para demektir. Evet vergi ve Hazine’ye kâr payı olarak bu tutar bizlere yine dönüyor olsa da önce bizlerden çıkıyor, politikacılar tarafında yönetilen, yölendirilen eller geçiyor demektir. Sakıcaları ve iyi tarafları var, ileride tartışmaya devam edeceğiz.
Gelelim piyasalara...
Geçtiğimiz haftaya ECB (Avrupa Merkez Bankası) Başkanı Draghi’nin açıkladığı kararlar damgasını vurdu. Politika faizi 25 baz puandan 15 baz puana, marjinal fonlama faizi 75 baz puandan 40 baz puana inerken, bankalar ECB nezdinde tuttukları mevduat için Draghi’ye üste 10 baz puan (negatif faiz) ödeyecekler.
400 milyar euroluk bir parasal genişleme paketi de açıklandı ve Draghi “gerekenler yapılacak” dedi. Ancak açıklanan bu “parasal genişlemenin” ne yöne yapılacağına dair; banka bilançolarına oranı, kaynağının ne olduğu gibi; kesin kriterler olacak.
Piyasalarda coşkulu zaferler azalabilir
Avrupa’daki parasal genişleme desteğinin “rakamlara dökülmediği” görülene kadar piyasalardaki iyimserlik sürecektir. Buna karşın “beklenen” iyileşme gerçekleşmeyince de hayal kırıklığı büyük olacak. Hele ki buna ABD’de açıklanan Tarım Dışı İstihdam verisinin beklenen seviyede gelmesinin piyasalara çok da itici güç vermediği, gelişmiş ülkelerin borsaları “yeni rekorlar” kırsa da bu rekorların “marjinal” kalması piyasaların “yorulduğu” şeklinde yorumlanması hatalı olmayacaktır. “Mayıs’ta sat ve uza” bu yıl çalışmadı. Ertelenmiş olabilir. Beklentilerin yavaş yavaş gerçekleşmesi ile birlikte bir yorulma dönemine gireceğiz. Piyasalarda bir kırılma olur mu? Sanmıyorum. Ancak coşkulu zaferler de görmeyeceğiz. Tıpkı bizim piyasalarımızda olduğu gibi.
Hızlı bir fon girişi olmayacak
ECB’nin açıklamaları sonrasında parasal genişlemenin bizim de dahil olduğumuz gelişen ülke piyasalarına kayacağı, akacağı gibi bir beklenti oluştu. Bu çok da doğru bir beklenti değil. Zira ECB’nn açıkladığı kararların neredeyse tamamı, AB bölgesini ilgilendiren ve AB bölgesi ile sınırlı kalması için üzerinde ciddi kafa yorulmuş “mekanizmalar”. Dışarıya para çıkışını destekleyecek tarzda değiller. Gerek Fed’in, gerek Bank of Japan’ın gerekse de ECB’nin daha önce açıkladığı Uzun Vadeli Yeniden Finansman Operasyonu (LTRO) bankacılık kesimine aktarılan kaynakların para kazanılacak herhangi bir piyasaya gitmesine olanak tanıyordu. Ancak geçen hafta açıklanan ECB kararları bu konuda daha “muhafazakar” bir hareket alanı çizmiş durumda. Bizim piyasalarımıza hızlı bir fon girişi olmayacak. Yine de “toparlanan AB, bize de yarar” denebilir ki bunun finansal etkileri beklendiği kadar kısa vadede ortaya çıkmayacaktır. Yine de merkez bankalarının halen daha piyasalara destek olma eğiliminde olmaları piyasaları az-çok rahatlatıyor. ECB kararları sonrasında bizde de BIST’in yükselmesi ve bono faizleriyle kurların gerilemesi buna dayanıyordu.