Merkez Bankası’nın “güvercin” tavrını gören piyasalar, sopasını gösterdi ve dolarda tarihi rekor kırıldı. Kurdaki yükseliş dış mihraklı değil, yurt içi kaynaklı... Peki Merkez’in faiz dışında silahı kaldı mı?Geçtiğimiz hafta Çarşamba günü yapılan Türkiye Cumhuriyeti Merkez Bankası’nın (TCMB) Para Politikası Kurulu (PPK) toplantısından cari politika faiz oranlarının korunması kararı çıktı. Döviz kurlarının hareketlendiği iki hafta önce yapılan açıklamadan da hatırladığımız üzere; toplantıdan bir “sürpriz” çıkmadı. Karar açıklanmadan önce 2.6850 seviyesinde olan dolar/TL kuru, karar sonrasında 2.7210’a çıkarken, gösterge bono bileşik faizleri de 14 Nisan 2014’ten bu yana ilk kez çift haneye yükseldi. Bu yükselişi anlamlandırmak ilk bakışta zordu.Piyasa; TCMB’nin cari kur, mevduat/kredi faizi ve enflasyon seviyelerine bakarak politika faizinin arttırılması gerektiğini biliyor, bunu kabul ediyor. Ancak yapılan açıklamada bu konuda bir vurgu olmadığı gibi “güvercin” tavrın sürdürülmesi uzun vade için piyasaları endişelendiriyor.TCMB’ye derdini anlatamayan piyasalar da “fiyatlama” ile bu endişelerini aktarma yolunu seçiyor. Bir anlamda piyasa “sopasını” gösteriyor.Geçtiğimiz haftaki yazımda; “… Ancak TCMB’nin “söylemi” bu konuda önemli olacak. ‘Gerektiğinde faiz arttırabiliriz’ denmesi bile tek kuruş harcamadan kurları geriletebilecekken, Merkez bu söylemi tercih edecek mi, hep beraber göreceğiz’ diye yazmıştım. Bu söylemi beklemesem de yakın bir söylem bile kurları aşağı indirebilirdi. Bu ihtimali göz önüne alarak “normal koşullarda” dolar/TL kurlarının 2.6450’yi bile aşağı çekerek, 2.6210-50’ye inebileceğini yazmıştım. Paritenin de yükselerek TL’ye yardımcı olacağını varsayıyordum.Yükseliş dışarıya bağlanamazParite yükseldi, ancak… Heyhat! Değil gerilemek, Cuma günü hem dolar/TL hem de “Sepet Kur” bazında tarihi rekorlar kırıldı. Dolar/TL 2.7433 ve sepet kur da 2.8578 ile 27 Ocak 2014’teki 2.8316 seviyesinin üzerine çıktı. Paritenin 1.0900’ı test ettiği bir ortamda dolar/TL kurlarındaki yükselişin pariteye bağlanamayacağı aşikâr.Gösterge tahvil bileşik faizleri de yüzde 10.27’ye yükselerek, 8 Nisan 2004’ten bu yana en yüksek seviyesine çıktı. Üstelik bu çıkışı; derinliğin olmadığı, likiditenin kuruduğu ortamda gerçekleştirdi.TL değer kaybederken BIST neden yükseliyor?Döviz, bono bileşik faizi, mevduat faizinin yükseldiği bir ortamda; yani olağan koşullarda Borsa’nın da düşmesi “normal” kabul edilir. Literatür; ekonominin gösterge olarak kullandığı değerlerin ve gelişmelerin ilerisi için iyimser olmadığını söylediği bir ortamda, beklentiyi satın alan borsanın da “normal şartlar altında” düşmesi gerektiğini söyler. Ancak bizde öyle olmadı. Tam tersine BIST, dolar/TL ve Sepet Kur’un rekor kırdığı, piyasa faizlerinin yükseldiği ortamda yükseldi.Bu normal bir durum değil. Bir “uyumsuzluk” var. “Gizli bir el” mi, “geleceği bugünden çok daha iyi okuyan” bir fon yöneticisi mi, “henüz” bilemediğimiz ancak bizden daha iyi koku alan birisi mi kestirmekte zorlanıyorum...Teknik analiz açısından bakıldığında geçen Salı günü öğleden sonra gelen “sürpriz alım” ile 50 günlük Basit Hareketli Ortalaması’nın üzerine “sert bir şekilde” çıkan BIST 100 Endeksi, halen daha bu hareketini sürdürüyor diyebiliriz. Ancak o gün 2.7150’lerden 2.68’lere gerileyen dolar/TL kuru, sonrasındaki iki günde yerini yeni tarihi rekorlara bıraktı. Şartlar böyle olunca BIST 100 Endeksi’nin basit anlamda teknik analiz kurallarını izlemesi mümkün değilken, mümkün hale geldi.Eğer “masum” teknik analiz kuralları işliyor ise; BIST’in bu hafta içinde ilk aşamada 86.050, ardından 87.275 ve bu seviye de yukarı geçilecek olursa 88.500’ü test etmesi söz konusu. Ve yine eğer “masum” teknik analiz kuralları işliyorsa; piyasa faizleri yükselirken, BIST Bankacılık Endeksi’nin değil de BIST Sanayi Endeksi’nin yükselmesi gerekirken durum hiç de öyle değil. Faizler artarken, bankacılık ilk dönemde “darbe” alır; faizler düşerken bu darbeyi telafi eder, sonrasında kâra geçer. Bugünlerdeki gelişmeler hiç böyle görünmüyor.Dolar/TL’de kritik eşikDolar/TL kurlarında 2.7650 ve “Sepet Kurda” da 2.8810-70 seviyeleri bu hafta ve hatta önümüzdeki haftalarda önemli “dirençler” olacak. Bu seviyelerin aşılması bana göre zor. Ancak faiz “silâhını” kullanamayan Merkez Bankası’nı “manipüle eden” bazı piyasa katılımcıları bu seviyelerin test edilmesine “yol açabilirler”.Bu seviyeler de aşılacak olur ise (her ne kadar zahiri olarak çizilebilse de) kurlarda “haritası çizilmemiş bölgelere” geçebiliriz. Kurların nereden döneceği, mevcut şartların ne yönde “evrileceğine” bağlı olacaktır.
Syriza iktidara geldiğinden beri Yunanistan’ın borçlarını yeniden yapılandırılması ile uğraşıyor. Bu arada Komşu’nun kasası da yavaş yavaş, ödenen maaş ve borçlarla boşalıyor. IMF’ye 1 Mayıs’ta 200, 12 Mayıs’ta 750 milyon euro borç geri ödemesi yapması gerekiyor. Yunan Başbakanı Tsipras borç ödeme ile kamu maaşlarını ödeme arasında kalırsa, maaşları ödeyeceğini Merkel’e mektupla iletmiş durumda.Zaman daraldıkça taraflar daha da geriliyor, görüşmeler sertleşiyor. Avrupa Merkez Bankası (ECB); Yunan bankalarının ihtiyaç duyduğu likidite için ELA (Emergency Liqidity Assistance-Acil Likidite Yardımı) limitlerini arttırmak zorunda kalıyor. Anlaşma geciktikçe de ihtiyaç her geçen gün artıyor.Almanya ve IMF başta olmak üzere “Troyka”, Komşu’nun özelleştirme, işgücünün “esnekleştirilmesi (işten kolay atılabilmesi)” ve emeklilikle ilgili önlemlerini yetersiz buluyor. Hal böyle olunca da Komşu’nun eurodan çıkması daha fazla tartışılır hale geliyor. Ancak Yunanistan’ın belki de hiç girmemesi gerekirken şimdi de eurodan çıkması Avrupa Birliği’nin başarısızlığı anlamına geleceğinden bunun alternatifleri aranıyor.Son tartışılan çözümlerden birisi de Yunanistan’ın kamu ödemelerini “Borç Senedi (IOU-I Owe You)” ile yapması. Bir tür “Paralel Euro’dan” bahsediyoruz. Tabii ki adı euro olmayacak ve bu bir senet olacak. Maaşlar veya diğer kamu ödemeleri bu senetlerle yapılacak, devlet de bunları vergi ve diğer tahsilatları için kabul edecek. Bakıldığında ülke içinde euro dışında para yerine geçen başka bir “kıymetli evrak” tedavül edecek.ECB bu senetleri teminat olarak kabul edip, Komşu’ya borç verecek mi? Hiç sanmıyorum. Komşu’nun kredibilitesi yüksek olsa belki çalışabilir bir mekanizma (kaldı ki o zaman IOU’lara ne gerek kalırdı?). Ancak bugünkü ortamda bu senetler itibari değerinden işlem görmesi neredeyse imkânsız. Mutlaka bir “iskonto” olacak, böylelikle “Yunan Paralel Eurosu” iskonto oranı kadar devalüe edilmiş olacak. Diyelim ki bu sayede devalüasyonu da başardılar. Peki değeri düşük “Paralel Euro” ile gerçek euro borçlar nasıl ödenecek?242 milyar euroluk GSYH’si olan Yunanistan’ın borcu 417 milyar euro dolaylarında. Bu borcun çalışıp-biriktirerek ödenmesi mümkün değil. İster gerçek euro ile ister “Paralel Euro” ile olsun Komşu’nun bunu ödemesi mümkün görünmüyor. Yunanistan’a sorumsuzca borç vermiş olanlar; büyümeyen ekonomileri nedeniyle fakirleşmiş Yunan halkı kadar olmasa da; bir bedel ödeyecek ve bu alacaklarının bir kısmından vazgeçmek zorunda kalacaklar.Çözümün gecikmesinin ardında başta Merkel olmak üzere “Kuzey Euro Bölgesi’nin”; Yunanistan’ın diğerlerine kötü örnek olmaması ve Yunan halkını olabildiğince bir daha yapmayacak şekilde “terbiye etme” arzusu yatıyor. Bir “saç traşını” kabul edecekler de bedelini düşük tutmaya çalışıyorlar.
Dolar/TL kuru geçtiğimiz hafta “tarihi rekorunu” yeniledi ve 15 Nisan Çarşamba günü 2.7312 (alış) seviyesini gördü. “Parite kaynaklı” demek bu rekoru tek başına haklı çıkarmıyor. Zira aynı gün, euro/dolar paritesinin 1.0571-1.0702 arasında dalgalandığı (1.0685’den kapandığı) sırada ‘Sepet Kur’ 2.8130 ile 27 Ocak 2014’teki 2.8316’daki zirvesinden (o gün euro/dolar paritesi 1.3675 seviyesindeydi) sonraki en yüksek seviyesini test etti.TL, dövizler karşısından değer kaybetti. Hem de gelişen ülkeler arasında yılbaşından bu yana en fazla “örselenen” olarak...Geçtiğimiz haftanın rekoru kur tarafında gelse de asıl rahatsız edici olan bono/tahvil tarafındaki gelişmeler idi. “Likidite kuruluğunun” bu piyasa için ciddi bir sorun olduğunu ve olacağını daha önceleri bir çok kez yazmış, söylemiştim. Yine likiditenin “kuru” olduğu geçtiğimiz haftaya yüzde 8.89 bileşik seviyesinden başlayan iki yıllık gösterge tahvil, haftayı 9.44 seviyesinden kapatırken, önceki haftayı yüzde 8.39’dan bitiren 10 yıllık tahvil getirileri yüzde 8.95 ile zirve yaptı. Aylık mevduat faizlerinin yüzde 10.80, iki yıllık gösterge bono bileşiklerinin yüzde 9.00’lara yaklaştığı bir ortamda Merkez Bankası’nın (MB) “politika faizinin” yüzde 7.50’de olduğunu hatırlatmakta fayda var.Enflasyon düşmüyorHafta sonu Washington’da bir sunum yapan MB Başkanı Başçı, “enflasyonun yılın ikinci yarısında ciddi oranda düşeceği” yönünde mesaj vermiş. Benim her hafta semt pazarına giderek veri topladığım “ıspanak-ceviz endeksim” bunun çok da gerçekçi olmadığını söylüyor. Evet ıspanak 5 TL’den 3.5-4 TL’ye geriledi ama benim için “dayanıklı tüketimi” temsil eden ceviz 24-25 TL’deki ısrarlı seyrini koruyor.Başçı her ne kadar “Önlemler çekirdek verileri olumlu etkiliyor” söyleminde ısrar etse de bunlar henüz çarşı-pazara yansımış değil. Diğer yandan Cumhurbaşkanı’nın “Türkiye ekonomide de çok büyük bir atılım gerçekleştirdi. Bu ara kur nedeniyle 800 milyar dolara düştü milli gelir. Ekonomideki şu andaki bu geçici kriz aşılacaktır” söylemi piyasalarda hissedilen, ancak “dillendirilmeyen” sorunların bir anlamda ilk ağızdan ifadesi olmuş.Dolarda gevşeme olur mu?Bu hafta yapılacak Para Politikası Kurulu’ndan (PPK) herhangi bir faiz değişimi beklenmiyor. Malum, seçim öncesi. Ancak ekonominin “gerekleri” ve cari bono-mevduat-döviz seviyeleri bir faiz artışını gerektiriyor. Yabancı raporlarda seçim sonrasında 200 baz puanlık faiz artışının geleceğinden söz ediliyor.Başkan Başçı’nın gerek kur gerekse de enflasyon konusundaki temennilerinin “herhangi bir adım atmadan” gerçekleşmesi zor görünüyor. Atılması gereken adım; hamasi söylemleri bir yana bırakarak; ekonomi literatürünün gereklerini yapmak olmalı. Bunun için faiz artışı gerekiyorsa da bunun vakit geçirmeden; seçimi beklemeden; yapılması gerekir. Aksi takdirde hem geç kalınmış olacak hem de maliyeti hepimize yüksek olacaktır. Soruya geri dönelim: Peki, 22 Nisan’da yapılacak PPK toplantısından bir faiz artışı gelir mi? Olması gereken farklı, olacak olan farklı. Bence faiz daha önceden artırılmalıydı. Ancak MB’nin tutumu yine “idariyi maslahat” olacaktır. Yani bir faiz artışı gelmeyecek, hatta ‘karşımıza çıkan ilk fırsatta indireceğiz” şeklinde bir açıklama gelirse beni çok da şaşırtmayacaktır. Eğer MB söyleminde piyasaları rahatsız edecek politik bir ton olmaz ise dolar/TL kurlarının bu hafta (Dolar Endeksi’ne paralel olarak) bir gevşeme görebiliriz. Normal şartlar altında bu hafta içinde dolar/TL kurlarının kademeli olarak 2.6210-50 bandına kadar gerilediğini görebiliriz. Ancak MB’nin “söylemi” bu konuda önemli olacak. “Gerektiğinde faiz arttırabiliriz” denmesi bile tek kuruş harcamadan kurları geriletebilecekken, MB bu söylemi tercih edecek mi, hep beraber göreceğiz.Borsalarda düzeltme zamanı mı?Geçtiğimiz Cuma günü Alman ve ABD borsaları başta olmak üzere gelişmiş ülke hisse senedi piyasalarında önemli satışlar yaşandı. Çin ve Yunanistan’dan gelen olumsuz haberler bu satışlarda etkili oldu deniliyor. Benim fikrim; bir süredir negatif faiz ortamında yükselmekte zorlanan gelişen ülke borsalarında “beklenen” düzeltme geliyor. ABD’de Nasdaq hariç, Dow Jones ve S&P 500 endeksleri 50 günlük basit hareketli ortalamalarının (BHO) altında kapandı.Alman DAX, İngiliz FTSE ve Nasdaq endeksleri de 50 günlük BHO’larını ya test ettiler ya da yakınlarında kapandılar. Önümüzdeki hafta yapılacak Fed toplantısı yaklaştıkça bu tedirginlikler daha da artacak, piyasaları olumsuz etkilemeye devam edecektir.Geçtiğimiz hafta toparlama çalışmalarına devam eden BIST 100 endeksi de bu ortamdan olumsuz etkilenebilir.
Dolar/TL kuru dün 2.6873 ile tarihi zirvesini gördü. Bu hareketin bir kısmı Euro/dolar paritesinin 1.0520’lere gerilemesinin payı olsa da 0.50 dolar ve 0.50 eurodan oluşan “Sepet Kura” baktığımızda TL’nin son günlerde pariteden bağımsız olarak da değer kaybettiğini görüyoruz.9 Nisan’da 2.6874’lere kadar inmiş olan Sepet Kur dün 2.7625 ile 5 Mart’ta gördüğü seviyeye kadar yükseldi. Yüzde 2.8’lik bu yükseliş, parite etkisinden arındırılmış bir yükseliş. Seçim sath-ı mahalline girilmiş olması, Savcı Kiraz olayı ve Ağrı’daki çatışma haberlerinin, seçime kadar olan dönemin yeni olaylara gebe olduğu endişesini arttırması, 2002 yılından bu yana yapılan seçimlerin hiçbirinde yaşanmadığı kadar büyük bir belirsizliğin olması piyasalardaki gerilimi tırmandırıyor.Kurlar nereye çıkar?Dolar/TL kurunun 2.32’lerde olduğu yıl başında 2015 yılına dair tahminlerimi yaparken, “Seçimlerden iki ay önce veya iki ay sonra dolar/TL kurunda 2.4650 seviyesi test edilecektir… Eğer bu seviye herhangi bir sebeple hızlı bir şekilde aşılacak olur ise ortada kriz olmasa da kriz algısı güçlenecek ve dolar/TL’de 2.70 tahminleri havalarda uçuşabilecek” diye yazmıştım. İlk seviye hızlı geçildi ve 2.70’lere dayandık.2.7100-50’lere kadar bir yükseliş olsa da bu seviyenin seçimlere kadar “zirve” olarak korunacağını tahmin ediyorum. Cari kur seviyeleri belki Ankara’daki ekonomi yönetimini çok rahatsız etmiyor olabilir. Ancak döviz (özellikle de dolar) borçlanmış şirketlerin bilançolarında ciddi hasarlara yol açıyor. 2.32’lerden başlayan yükselişin uzun soluklu bir düzeltme dahi yapmadan sürekli yükseliyor olması; önce şirketlerin bilançolarına, ardından öden(e)meyen kredilerle bankacılığa ve nihayetinde de işsizlik olarak sıradan halka yansımaları olacaktır.Sözlü hamle etkili olur mu?Dün Merkez Bankası; Dolar/TL’deki zirve sonrasında yükselişe, Para Politikası Kurulu’nun 22 Nisan’daki toplantı gündemini önceden açıklayarak bir tür sözel müdahalede bulundu. Döviz depo faizlerinde ölçülü bir indirim, TL Zorunlu Karşılıkları için ödenen faizlerde de ölçülü bir artış gündeme alınacakmış. Önceki gün de günlük döviz satış ihalelerindeki miktarın bir önceki gün açıklanan tutarın 30 milyon fazlasına kadar arttırılması yönünde bir “önlem” açıklandı.“Tanzim satış” şeklindeki müdahalenin başarılı olma şansı çok düşük. Müdahale, ancak müdahaleden döviz alanın “eli yandığında” işe yarar. Açıklanan önlemlerin hiçbiri döviz alanın elini yakmadığından bir işe yarayacağını sanmıyorum.Döviz silahını kullan(a)mayan TCMB piyasayı; elindeki sınırlı rezervleri de eritmeden; seçim sonrasında kadar taşımaya çalışıyor. Seçimlere 53 gün kaldı. Piyasalar bu sürede Merkez’i test etmeye devam edecek olursa piyasaların işi zorlaşacak. Bir de buna Fed faktörü eklenirse işimiz daha da zor.
Adayların Yüksek Seçim Kurulu’na (YSK) verilmesiyle artık seçim sath-ı mahalline girildi. Partiler bu haftadan itibaren programlarını açıklamaya başlayacaklar, mitingler yapılacak ve korkarım son yıllarda yaşanan seçimlerden farklı olarak “çetin bir seçim süreci” yaşayacağız. HDP’nin barajı aşıp aşmayacağının artık kilit öneme sahip olduğunun netleşmesiyle seçim sonucunu “kestirebilmek” piyasa katılımcıları açısından ciddi bir önem arz etmeye başladı.Provokasyonlara dikkatAK Parti, CHP ve MHP açısından “baraj probleminden” çok alacakları oy bir yana HDP’nin barajı geçmesi veya geçmemesiyle değişecek milletvekili sayıları önem kazanacak. Eminim gerek parti merkezlerinde, gerekse adaylar tarafından ince matematiksel hesaplar yapılıyordur. Hangisinin “tutacağı” hemen herkesin merak ettiği bir konu.Seçim çalışmalarının başlamasıyla provakosyonlar, seçimden sonra da unutulmayacak ancak hafızaların gerisine atılacak söylemleri ve aksiyonları sıkça duyacak, göreceğiz. Ağrı’daki olay da bunlardan birisiydi. Askerlerin yaralanması, PKK’lıların öldürülmesi, bölgede yaşananların tam olarak anlaşılamaması seçim sürecinde bu ve benzeri daha bir çok olayın yaşanacağının habercisi. “Barış Süreci” seçimler nedeniyle belki “askıya alınacak” ancak bu dönemde yaşanacaklar umarım seçim sonrasında bu süreci “sürdürülemez” noktaya taşımaz.TÜSİAD Başkanı’nın çıkışıGeçen hafta Koç Üniversitesi-TÜSİAD Ekonomik Araştırmalar Forumu’nun organize ettiği ‘Türkiye’de Enflasyon Dinamikleri: Fırsatlar ve Riskler’ başlıklı konferansta konuşan TÜSİAD Yönetim Kurulu Başkanı Cansen Başaran Symes,”Enflasyon bir süredir rekabet politikalarının, yatırım ortamı ve kalkınma başlıklarının oldukça önüne geçti. Nedeni gayet açık, Türkiye’de enflasyon yükseldi maalesef. Düşürülmesi yönündeki politikalar başarıya ulaşamadı. Enflasyon düzeyi geçtiğimiz dört yıl boyunca hedef enflasyonların sürekli üzerinde seyretti.Hepimiz şunu biliyoruz, iş dünyası açısından enflasyon düşük ve tahmin edilebilir olduğu sürece zararsız bir değişkendir. Artan veya tahmin edilmesi mümkün olmayan bir enflasyon dinamiği ise rekabet gücünü sınırlar, daha yüksek bir enflasyon oranına neden olur. Ayrıca tüm diğer değişkenlerin tahminini de anlamsızlaştırır. Sonuç olarak ülkenin ekonomik itibarını bozar” şeklinde konuşmuş. Sakarya’daki konuşmasında Cumhurbaşkanı Erdoğan buna yanıt olarak, “Aslında bunlar maalesef haddini bilmiyor. Niye haddini bilmiyorlar? Çünkü bunlarda insaf yok. Sermayeleri bire beş katladı bu dönem içerisinde. Onun şımarıklığı içerisinde bunları yapıyorlar” demiş. İş dünyasının eleştiri ve taleplerinin göz ardı edilmesi umarım sadece seçim dönemi ile sınırlı kalır. Aksi takdirde toplumsal barıştan sonra “iş dünyasının barışı” da tehdit altına girerse “tamirat” uzun sürebilir.Yüksek cari açık tedirginlik yarattıŞubat ayında Türkiye’ye 4.3 milyar dolarlık “kaynağı belirsiz” para girmiş. Bu rakam 1998 yılından bu yana aylık bazdaki en yüksek rakam. Ekonomi yönetimi bunu bir “güven” olarak açıklarken, bu rakamın “GTIP kalemleri” dışında “sınıflanamayan” kaynaklardan girmiş olması, kayıt içi-dışı tartışmalarının yıllardır sürdüğü bir ortam için çok da iyi bir haber değil. “Kolay gelen, kolay gider” diye bir deyimi akıllara getiriyor. Cari açığın 2.75 milyar dolar olmasının beklendiği Şubat’ta 3.2 milyar dolar olarak duyurulması ve bu açıklamanın 7 dakika 48 saniye sonra gelmesi piyasaları “tedirgin” etti. İlk tedirginlik, ekonominin büyümekte zorlandığı, petrol fiyatlarının düşük seviyelerini koruduğu bir ortamda beklentilerden yüksek çıkmasından kaynaklandı.İkinci tedirginlik Cuma günü 10:00’da açıklanması gereken verilerin 10:07’de açıklanmasından kaynaklandı. “Algotrading” adı verilen bilgisayar bazlı alım-satımlarda New York ile Chicago arasında “2 milisaniyenin” tartışma konusu olduğu bir teknoloji döneminde verilerin şu veya bu şekilde söz verilen zamandan geç açıklanması piyasalarda “güveni” zedeleyen bir unsur oluyor.Dolarda 2.70 test edilir mi?Merkez Bankası (MB) her gün yaptığı döviz satım ihale tutarlarını bir gün önce ilan edilen asgari tutarın yüzde 50’sine kadar değil, 30 milyon ABD doları fazlasına kadar artırılabilecek. Cuma günü yapılan açıklama ile MB döviz satış rakamlarını arttırma yoluna gitti.Dolar/TL kurlarının yeniden 2.64’leri test ettiği bir ortamda bu adım işe yarar mı? Kısa vadeli agresif talebin yatıştırılmasında belki, ancak orta-uzun vadeli “yapısal talebin” karşısında çok da fazla etkisi ol(a)mayacaktır. Yapılması gereken “döviz müdahalesi değil, sivil düşünce kuruluşlarının ve ekonomistlerin dediği gibi “yapısal müdahalelerdir.” Bunlar yapılmadıkça, kısa vadeli döviz ve para piyasası müdahaleleri kaçınılmaz sonu geciktirmekten öte bir işe yaramayacaktır.Bu hafta için gerek euro/dolar paritesinin 1.0463’teki bir önceki dibini, gerekse de Dolar Endeksi’nin (DXY) 100.39’daki bir önceki zirvesini test etme olasılığı var. Eğer bu seviyelere doğru bir hareket olur ise dolar/TL kurlarının 2.6486’daki bir önceki zirvesini test etme olasılığı artacaktır.2.6530 seviyesinin yukarı kırılması durumunda dolar/TL kurlarında 2.7020-2.7105 seviyelerinin test edilmesi ihtimali artacaktır. Diğer gelişen ülkelerden ayrışarak bir türlü “düzeltme” yap(a)mıyor olmamız piyasalardaki tedirginliğin devam ettiğinin en önemli göstergesi. Korkarım seçim ortamının gerginliği, piyasaların gerginliğini azaltmaya pek de yardımcı olmuyor, olmayacağa benziyor. Oynaklığın arttığı bu ortamda herkese kolay gelsin.
ABD tarım dışı istihdam verisi piyasalar için güzel bir düzeltme fırsatı sundu. Tahminim dolar/TL’de 2.5210’un test edileceği yönünde. Eğer bu seviye aşağı yönde kırılır ve dolarda 2.5090’a kadar geri çekilme yaşanırsa birçok açık pozisyon kapanacak.İran ile Batı “çerçevede” anlaştı. Tarihi öneme sahip bu anlaşmanın bizim için bir tehdit mi, yoksa fırsat mı olacağını bundan sonra atacağımız adımlar belirleyecek. Geçtiğimiz Cumartesi günkü yazımda bu konudaki görüşlerimi paylaşmıştım. Umarım dış politikamızı “yapanlar” bu anlaşmanın “din fakötürünün” dışında kalan unsurlarını iyi analiz ederek fırsata çevirebilirler. Yoksa bölgemizin yeniden şekillendiği bir dönemde yine “seyirci” kalabiliriz ki, gelecek nesiller bizi asla affetmeyeceklerdir.Politik alandaki bu gelişmenin dışında ABD’nin Paskalya nedeniyle tatil olduğu bir günde ”Tarım Dışı İstihdam (TDİ)” verileri açıklandı. 245 bin kişilik bir artış beklenirken, 126 bin kişilik yeni istihdam yaratıldığı bildirildi. Uzun zamandan bu yana ilk kez 200 bin kişinin altında bir artış gerçekleşti. Daha önce açıklanmış Ocak verileri 38 bin, Şubat verileri de 31 bin kişi aşağı yönde revize edilmiş. İşsizlik oranı yüzde 5.5’te kalırken, saat başı gelirleri aylık bazda yüzde 0.2, yıllık bazda da yüzde 2 artmış durumda. Yeni yaratılan istihdamın düşük çıkması “Fed’in faiz artışını erteleyecek” beklentisini güçlendirdi ve ABD piyasalarının kapalı olduğu bir ortamda, açık olan piyasalarda “sevinçle” karşılandı. Türk piyasaları da sevinenler arasındaydı.Enflasyon moralleri bozduTürk lirası dolar karşısında 2.5580 seviyesine kadar değer kazanırken (kapanış 2.5720’de gerçekleşti) BIST 100 endeksi günü yüzde 1.61 yükselişle kapattı. Euro da dolar karşısından 1.10 seviyesine üzerine çıkmayı başardı ancak kapanış 1.0970’ten gerçekleşti. Geçtiğimiz Cuma günü; ABD TDİ verisine kadar Türk piyasaları, açıklanan Mart ayı enflasyon verisi nedeniyle keyifsizdi. Mart ayında TÜFE’nin yüzde 0.90 artacağı beklentisine karşın açıklanan yüzde 1.19 artış oldu. Yıllık TÜFE artışı böylelikle yüzde 7.61’e yükseldi. Bu durumda Merkez Bankası’nın faiz indirme ihtimalinin azalacağını düşünen piyasalar likiditenin az olduğu bir ortamda “çekimser kalmayı” tercih ettiler. Coşku TDİ verisinden sonra arttı.Enflasyonda suçlu kim?Enflasyonda yine “suçlu” gıda fiyatlarındaki artış oldu. Gıda fiyatlarındaki artış aylık yüzde 2.47 olurken, yıllık artış yüzde 14.12’ye yükseldi. Tarım fiyatlarında “istikrarın sağlanabilmesi” için herkes bir şeyler yapılması gerektiğinden söz ediyor, kendimi bildim bileli (gençliğimde 3 yıl tarımla uğraşmış birisi olarak) bu konuda radikal adımlar atıldığına şahit olmadım. Sulamadan, gübreye, tarımda kullanılan enerjiden, ürünün pazara kadar ulaşımına kadar yapmamız gereken çok iş var ve hep erteliyoruz. Ondan sonra yüksek çıkan enflasyonun “suçlusu” hep gıda fiyatları oluyor. Eh madem bunu düzeltemiyoruz, o zaman enflasyon tahminlerimizi ona göre yapalım. Onu da yapmıyoruz, sonra “suçlu” arayışına girişiyoruz. Boşa kürek çekiyoruz…Gelsin düzeltmelerABD’de geçen hafta Cuma günü açıklanan tarım dışı verisi küresel piyasalar ve bizim piyasalarımız için “güzel bir düzeltme” fırsatı sundu. Aşırı değer kaybetmiş varlık fiyatları yükselirken, değer kaybetmiş para birimleri de bir nebze de olsa değer kazanacaklarıdır. Sırayla bakalım…En hassas olduğumuz konudan başlarsak, TL’nin geçtiğimiz hafta sonlarına doğru başlayan değerlenmesinin bu hafta da devam etmesi olasılığı yüksek. Cuma günü Hristiyan dünyasının piyasalarının hemen hepsi tatildeydi. Avrupa bugün de tatil ancak ABD piyasaları açılacak ve Cuma günkü verinin kısa vadeli de olsa “pozitif ” yansımaları olacaktır.Daha doğrusu, küresel piyasalar bu veriyi tam olarak “fiyatlamak” için tüm piyasaların açılmasını bekliyor. ABD piyasaları açıldıktan sonra daha net bir karar verilecek. Benim beklentim tüm piyasalarda bu verinin ilk aşamada olumlu fiyatlanacağı yönünde.Dolar/TL kurlarında ilk aşamadan 2.56 (düz!) seviyesinin günlük kapanış bazında aşağı kırılıp kırılmadığını izlemekte fayda var. Benim tahminim aşağı kırılacağı ve 2.5285 ve/veya 2.5210 seviyesinin test edileceği yönünde. Eğer bu seviye; bu hafta veya önümüzdeki hafta aşağı yönde kırılır ve dolar/TL de aşağıda 2.5090 seviyesine kadar bir geri çekilme yaşanırsa birçok “açık pozisyon” kapanacaktır.Hal böyle olursa (Euro/dolardaki etkinin sınırlı kalacağı varsayımıyla) “Sepet Kurda” kritik hale gelen 2.6920 seviyesinin de aşağı kırılması ihtimali güçlenecektir. Eğer bu seviye de aşağı kırılacak olursa birkaç haftadır beklediğim 2.6480 seviyelerine doğru bir “düzeltme” yaşanabilir.Varsaydığım “dip” seviyelerinin aşağı kırılmalarını zor görüyorum. Bir yanda kurları daha aşağı götürecek “temel hikaye” yoksunluğu , diğer yandan 2.65’leri görmüş olan döviz açığı olanların bu seviyeleri “yeni normal” olarak kabul etmeleri ve son olarak da 2.65’lere yakın seviyelerden satanlar için iyi bir “kâr toplama” seviyesi olması açısından önemli.Paritenin gözü Fed tutanaklarındaPiyasalarda “ihtiyaç duyulan” önemli düzeltmelerden birisi de Euro/dolar paritesinde. Bu hafta için 1.1090 seviyesi önemli olacak. Bu seviyenin test edilmesi yeterli değil, günlük kapanış bazında da geçilmesi gerek.Eğer bu seviye geçilecek olursa euroda önümüzdeki haftalara da sirayet edecek bir düzeltme hareketi yaşanabilir. Eğer TDİ verisi sonrasında da bu başarılamaz ise euroda yakın bir vadede (diyelim ki bir-iki ay) yeni bir dip görülme ihtimali artacaktır.Euro/dolarda ilk hedefÇarşamba günü açıklanacak Fed tutanaklarında piyasaları “rahatsız” edecek bir faiz artış tartışması yoksa ve paritede 1.1090 seviyesi aşılırsa ilk önemli hedef 1.1300 (düz!) seviyesi olacak. Bu seviyenin ilk denemede aşılmasını beklemiyorum.
Sadece İran değil, Ortadoğu politikalarımız konusunda hızla politika değişikliği yaparsak İran ile P5+1 anlaşması çok ciddi bir fırsat. Ama başaramazsak zamanla ciddi tehdit haline gelebilecek.İran ve P5+1 (ABD, İngiltere, Rusya, Çin, Fransa ve Almanya) arasında yürütülen görüşmeler geçtiğimiz yıl sonunda kilitlenmiş; “çerçeve anlaşma” 31 Mart’a, “nihai anlaşma” da 1 Temmuz’a ertelenmişti. 31 Mart’tan sonraki iki günlük “uzatmalar” sonrasında çerçeve anlaşmaya varıldığı açıklandı. Varılan anlaşmaya göre:- İran santrifüjlerde depolanan düşük zenginleştirilmiş Uranyumun 2/3’ünü azaltacak.- İran’ın nükleer faaliyetleri Uluslararası Atom Enerji Ajansı (UAEA) tarafından denetlenecek. İran yeni santrifüj üretimini 20 yıl boyunca durduracak.- İran önümüzdeki 15 yılda uranyumu yüzde 3.67’den daha fazla zenginleştirmeyecek ve önümüzdeki 15 yılda yeni nükleer tesis kurmayacak.- ABD ve AB yaptırımları aşamalı olarak kaldırılacak. Eğer İran verdiği taahhütlerde bir aksama yapar ise yaptırımlar geri gelecek!- İran’ın taahhütlerini yerine getirmesine bağlı olarak BM kararları geri çekilecek. Yerine getirmezse, BM kararları geri gelecek.36 yıldan sonra anlaşma1979’daki “İslam Devrimi’nden” 36 yıl sonra İran, Batı ile anlaşma yoluna girdi. Nihai anlaşmanın da imzalandığını varsayarsak, bunu olası sonuçları neler olabilir diye baktığımda:- ABD; Ortadoğu’dan tamamen çekiliyor, politik ağırlığını Çin ve Pasifik bölgesine verecek.- İsrail-İran ve İran-Suudi Arabistan gerginlikleri kendi iç politikaları için sürdürülecek ancak ABD gerektiğinde müdahil olacak, normal şartlar altında “gözlemci statüsünü” koruyacak.- Batı, Sünni bloğuna daha fazla silah satabilecek.- Eğer biz dış politikamızda temel değişiklikler yapmazsak, İran bölge lideri olabilecek en güçlü aday haline gelecek.- İsrail ve Türkiye için nükleer tehdit azalacak.- İran ile komşuları arasında ticaret normalleşecek. Bu Türkiye adına, iki ülke arasındaki ticaretin artması adına iyi bir haberdir. Özellikle de Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgeleri için…- İran’dan; TANAP’ı ayrı tutarak; daha “ehven” koşullarda doğal gaz alma şansını yakalayabiliriz. Bunlar anlaşmanın olası sonuçları ve bizim açımızdan iyi yanları.Sadece İran değil, Ortadoğu politikalarımız konusunda hızla bir politika değişikliği yaparsak ne alâ, yap(a)mazsak umulan faydalar sınırlı kalacaktır. Bunu başarabilirsek İran-P5+1 anlaşması çok ciddi bir fırsat, başaramaz isek zaman içinde ciddi bir tehdit haline gelebilecek!Faydaları sınırlayabilirAnlaşmaya varılmasına sayılı günler varken; hiçbir ekonomik bağımızın olmadığı Yemen yüzünden; İran ile işi “Nota vermeye” vardıracak denli sertleştirecek bir dış politika izlememiz İran-Batı anlaşmasından elde edebileceğimiz faydaları sınırlayacak. Bu yıl başında Türkiye’nin yazabileceği iki “hikayeden” birinin “Barış Süreci”, diğerinin de “İran-Batı Barışı” olduğunu yazmıştım. İlki sürüncemede devam ederken, ikincisinin hayata geçme olasılığı arttı. Ancak dış politika “hamlelerimiz” bu anlaşmadan sağlayacağımız “faydaları” sınırlayacak, korkarım Türkiye’yi yine “taşeron” seviyesine indirecek.
Geçtiğimiz haftaya içeride Moody’s kredi derecelendirme kuruluşunun Türk bankacılık raporu ile Yemen’deki gelişmeler damgasını vurdu. Moody’s, Türk bankacılık sektörünün artması muhtemel Tahsili Gecikmiş Alacak (TGA) artış riski ile karşı karşıya olduğunu ve sektörünün görünümünün olumsuz olduğunu açıkladı. Bu rapor BIST’teki bankacılık hisselerini olumsuz etkiledi.Piyasalardaki gerilimi arttıran ve hatta petrol fiyatlarını da vuran Yemen’e 10 üyeli koalisyonun askeri müdahalesinin kara harekatı ile de desteklenmesi söz konusu. Bu hafta Yemen’deki gerilimin tırmanması ihtimali yüksek, bu durumun bizim piyasalarımıza etkileri sınırlı olsa da gündemde olan bir gerilim unsuru olacaktır.Türkiye fırsata çevirmeliBu haftanın “göstergesi” İran olacak. Geçtiğimiz yıl sonunda bitmesi planlanan ancak temel konularda mutabık kalmak için 31 Mart tarihinin verildiği İran ile P5+1 (ABD, İngiltere, Rusya, Çin, Fransa ve Almanya) arasındaki görüşmelerde bir anlaşmaya varılması olasılığı artmış görünüyor. Bunun en önemli kanıtlarından birisi Kerry’nin normal programında değişiklik yaparak Lozan’da kalması. Yapılacak anlaşma konunun politik yönüyle ilgili. Asıl anlaşma 1 Temmuz’da teknik ayrıntıları da kapsayacak şekilde imzalanacak. İran ile Batı’nın bir barış anlaşması imzalaması bölgemiz ve tabii ki Türkiye açısından da önemli olacak. Sorunlu dönemde ticaretimizi uluslararası yaptırımlara rağmen arttırmışken, barışta daha fazla neden büyütmeyelim?İran-P5+1 ile barış görüşmeleri sürerken, Yemen yüzünden İran ile aramızda bir politik gerilimin tırmanmasını anlamak mümkün değil. Dini motiflerin ağır bastığı, diploması ve ülke çıkarların geri plana atıldığı bir dış politikanın bizi nereye sürükleyeceğini tahmin etmekte zorlanıyorum. Halbuki Batı ile barışmış bir İran; büyüme sorunları yaşadığımız, Fed’in faiz artışlarının yaratacağı oynaklığın öncesinde gelebilecek bir “barış anlaşması” bizim için yepyeni fırsatlar yaratacaktı. Anlaşmaya iki gün kala kendimizi ayağımızdan vurmuş olabilir miyiz? Bu sorunun cevabını bu hafta değilse de en azından birkaç aya almış olacağız.Sepet Kuru’nda destek 2.6910Geçtiğimiz hafta dolar/TL kurunda yaşanan oynaklık sadece parite ve Yemen’den kaynaklanmadı. Moody’s raporunun da yarattığı endişe ile borsa ve bono tarafında yaşananlar işin tuzu biberi oldu. 5 Mart’ta görülen 2.7620 seviyesi bu hafta içinde önemli bir “direnç” olacaktır. Bu seviyenin aşılmasını beklemiyorum. Ancak aşağıda da 2.6910 seviyesi önem bir “destek”. Altına inilmedikçe piyasalarda bir rahatlama oldu demek için henüz daha erken. Kalıcı bir rahatlama için Sepet Kur’da 2.64 seviyesinin altına inilmesi gerekiyor ki, yakın ufka baktığımda bu seviye görünür değil.Dünya Bankası’na rakipTürkiye, kurucu üyelik başvurularının yarın sona ereceği ve liderliğini Çin’n yaptığı; 100 milyar dolarlık sermayesinin en azından yarısını taahhüt ettiği; Asya Altyapı Yatırım Bankası’na (AIIB) kurucu üye olarak katılma kararını açıkladı. İngiltere, Fransa, Almanya, İsviçre, Lüksemburg, Almanya ve Avusturya’dan sonra Rusya da AIIB’ye katılma kararı aldığını bildirdi. IMF ve Dünya Bankası’na yeni bir rakip çıkıyor. IMF’de batılı ülkelerin ağırlığının olması, gelişen ülkelerin çok da fazla etkin olmaması, Çin’in dünya ticaretinde artan ağırlığı nedeniyle bölgesel bir güç olma yolunda attığı bu adımın bu kadar “hızlı” kabul görmesi ilginç. İki kutuplu dünyaya doğru önemli atılmış oldu.Yunanistan ve Troyka uzlaşacak mı?Bu hafta yine ve yeniden AB-Yunanistan arasındaki görüşmeleri izliyor olacağız. Taraflar masada kaldığı, görüşmeler sürdüğü müddetçe “Komşu” için umut var. ”Çıkmadık candan umut kesilmez” misali hem Yunanistan hem de piyasalar görüşmeleri sabırla bekliyor. Geçtiğimiz hafta Perşembe günü görüşmelerin olumlu seyrettiği düşüncesiyle euro 1.1052’ye kadar değer kazandı. Ancak araya hafta sonu girecek, ne olur ne olmaz diyenlerin satışlarıyla Cuma günü 1.0801’e kadar geriledi.Geçtiğimiz hafta sonu için 1.0810 seviyesi kritik idi, aşağı geçilmedi. Bu hafta için 1.0750 seviyesi aşağıda kritik eşik olacak. Bu seviyenin altına inilecek olur ise euronun işi zorlaşacak. Hatta 1.0463’ün de altına inebilecek, yeni düşüklerin görüleceği yen bir düşüş dalgası ile karşı karşıya kalabiliriz. Ancak halen daha anlaşmaya varılacağı beklentisiyle bu ihtimalin düşük; 1.1050 seviyesinin yukarı geçilerek 1.1270 seviyesinin test edilme olasılığının bu hafta için yüksek olduğunu düşünüyorum.