Şampiy10
Magazin
Gündem

Maça Kızı’nın patronu bankalarla papaz oldu

Bodrum’da 50 TL’ye lahmacun satan Sahir Erozan, Avrupa’da restoranlarda kartla harcadığı 20 bin euronun hediye puanını istediğinde şu yanıtı aldı: Üzgünüz, bonus 100 TL’ye kadardı.

Bodrum’un gözde mekanlarından Maça Kızı’nda satılan 50 TL’lik lahmacun geçen hafta Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu (BDDK) Başkanı Mukim Öztekin’in açıklamalarıyla yeniden gündeme geldi. Öztekin, bankaların aldığı komisyon ve işlem ücretlerini “lahmacun” örneği vererek şu şekilde savunmuştu: “Her hizmetin bedeli var. Bankacılık sektörü şunu diyor; şimdi lahmacunu Bodrum’da 50 liraya yiyorsunuz ama 2 liraya satılan lahmacun da var. Önemli olan aldığınız ürünün bedelini bilmek.”

Önceki gün bir bankacı dostumla BDDK Başkanı’nın bu açıklamalarını konuşurken söz Maça Kızı’nın patronu Sahir Erozan’a geldi. 50 TL’ye lahmacun satmasıyla geçen yaz uzunca bir süre gündemde kalan Erozan, bir bankayla yediği yemekler nedeniyle “küçük” bir sorun yaşamış.

Erozan ile banka arasındaki soruna geçmeden önce şunu belirteyim; aslında hem BDDK Başkanı hem de Erozan eleştirilere aynı şekilde yanıt veriyor.

Yani BDDK Başkanı, “Ucuza da ürün var, pahalıya da. Önemli olan ürünün bedelini bilmek” derken Erozan da 50 TL’ye lahmucun mu olur?” eleştirilerine karşılık kendini benzer sözlerle savunuyor: “Bizim lahmacun çok özeldir. Ben burada sadece lahmacun satmıyorum ki. Bir konsept ve hizmet var onun içinde.”

1 ayda 20 bin euroluk yemek yediler

Gelelim Sahir Erozan’ın çalıştığı bankayla yaşadığı soruna... Erozan, sezonu kapadıktan sonra mutfak şefiyle birlikte Avrupa’daki restoranlarda yeni lezzet avına çıkmış. Tam o sırada telefonuna çalıştığı bankadan SMS gelmiş. SMS’te şu yazıyormuş: “Yurtdışında restoranlarda yapacağınız harcamalarda bankamızın kredi kartını kullanın, yüzde 20 indirim kazanın!”

Erozan, mutfak şefiyle birlikte farklı lezzetleri ararken 20 bin euroya yakın bir harcama yapmış. Bankadan gelen SMS’e göre bu harcamanın 4 bin eurosu iade edileceğini düşünen Erozan, ekstre gelince küçük çaplı bir hayalkırıklığı yaşamış. Çünkü iade tutarının sadece 100 TL olduğunu görmüş. Bankayla irtibata geçen Erozan, “İade tutarımız 100 TL ile sınırlıydı. Kampanyada bu bilgi de yer alıyordu” yanıtını almış.

Genelde küçük puntolarla yazılan bu tür uyarıların gözden kaçması bazen böyle sonuçlara neden olabiliyor.

Kısaca hem hizmet sektörü hem reel sektör hem bankacılık aynı mantıkla çalışıyor: “Ne ka ekmek o ka köfte...”



Erdemir’in bedelsizi direkten döndü

Erdemir, sermayesini yüzde 13.27 bedelsiz artırarak 3.5 milyar TL’ye çıkarma kararı alması bir anda akıllara Sermaye Piyasası Kurulu’nun (SPK) önceki hafta bedelsiz artırımlarla ilgili aldığı kararı getirdi. SPK, dönem kârı hariç iç kaynakların sermayeye eklenmesiyle yapılan artırımlarda düzeltilmiş borsa fiyatının 2 TL’nin altına düşmesi durumunda artırıma bundan sonra izin vermeyeceğini duyurmuştu.

Borsada 2.22 TL seviyelerinden işlem gören Erdemir hisselerinin bedelsiz artırım sonrasındaki fiyatının 1.96 TL’de oluşacağını hesaplayanlar “SPK’dan izin çıkmaz” yorumları yapmaya başlamıştı. Oysa SPK’nın aldığı kararda hesaplamaya konu olacak fiyat, sermaye artırım kararının kamuya açıklanmasından önceki 30 günde borsada oluşan ağırlıklı ortalama fiyatlarının ortalamasına göre belirleniyor.

Erdemir, 19 Şubat’ta bedelsiz kararı aldığını duyurmuştu. Bu tarihten geriye doğru 30 günlük dönem baz alındığında günlük ortalama fiyatların ortalaması 2.20 TL olarak hesaplanıyor.

Kısaca fiyatın 2 TL’nin üzerinde olması bedelsiz sermaye artırımı için bir sorun teşkil etmiyor.

Yazının devamı...

Anadolu Kaplanları için ‘avcı’ ekibi kurdu

Euromoney’den peşpeşe 4 kez ‘en iyi özel bankacılık ödülü’ alan Akbank, Anadolu’daki milyonerleri müşteri yapabilmek amacıyla özel ‘avcı’ ekibi oluşturdu

AKBANK, 500 bin TL ve üstü tasarrufu bulunan müşterilerine verdiği özel bankacılık hizmetlerini Anadolu’da yaygınlaştırmak amacıyla geçen yıl kurduğu ‘avcı’ ekibiyle, portföyüne 100 milyon liralık yeni para girişi sağladı. ‘Avcı MIY (Müşteri İlişkileri Yöneticisi)’ olarak adlandırılan ve şimdilik sadece 4 kişiden oluşan bu ekip, 2012 yılında ağırlıklı olarak sanayinin gelişmiş olduğu Kayseri, Gaziantep ve Denizli’nin ileri gelenlerine yönelik ziyaretler gerçekleştirdi. 2013’te sayılarının 10’a çıkarılması planlanan ekibin, henüz özel bankacılık hizmeti almayan ‘Anadolu Kaplanları’nı avlaması hedefleniyor. Akbank Özel Bankacılıktan Sorumlu Genel Müdür Yardımcısı Saltık Galatalı, Akbank’ın özel bankacılık faaliyetleri kapsamında toplam 17 milyar liralık bir varlığı yönettiğini belirterek, ‘Özel bankacılık hizmetleri alanında rekabet giderek yoğunlaşıyor. Yurtiçi ve yurtdışında pek çok faaliyet yürüterek, yeni müşteriler edinmeyi amaçlıyoruz” dedi.

Hedef 500 milyon TL

Dünyada özel bankacılık hizmetleri veren kuruluşların bu şekilde sadece yeni müşteri kazanmak üzere çalışan ekiplerinin bulunduğunu belirten Galatalı, “Türkiye’de ilk olarak biz böyle bir ekip kurduk. Avcı MIY’ların Akbank bünyesinde, yeni müşteri kazanmada başarılı arkadaşlarımızın arasından seçiyoruz. 2013’te Avcı MIY’ların bankamıza 500 milyon liralık yeni kaynak çekmesini planlıyoruz” diye konuştu.

Varlık Barışı bekleyen var

ÖNCEKİ yıl çıkan Varlık Barışı Yasası ile başta İsviçre olmak üzere Avrupa’dan Türkiye’ye ciddi para girişi olduğunu belirten Saltık Galatalı, “Avrupa’da parası olanlar daha çok yaşı ileri olanlar. Varlık Barışı ile bir kısmı parasını getirdi ama büyük bir bölümü şimdiye kadar Türkiye’ye güvenmediği için parasını getirmedi. Şimdi ise güven ortamı oluştu. Bize gelip parasını getirmek istediklerini söylüyorlar ama vergi problemi var. Paranın yarısı vergiye gidebiliyor. Bu yüzden yeni bir Varlık Barışı gerekli” şeklinde konuştu.

Milyoner döviz ve altına yöneldi

TÜRKİYE’de varlık büyüklüğünün toplam 865 milyar TL’ye ulaştığını kaydeden Saltık Galatalı, bu tutarın 446 milyarının TL, 182 milyarlık kısmının ise döviz mevduatında olmak üzere toplam 650 milyarının mevduat olarak değerlendirildiğini söyledi. Galatalı 2012’de zenginlerin hesaplarındaki mevduat payının yüzde 63’ten 61’e gerilediğini buna karşın döviz mevduatının yüzde 35’ten 37’ye ve altın hesaplarının da yüzde 1’den 2’ye çıktığını dile getirdi.

Galatalı, geçen yıl özel sektör tahvili, yatırım fonu, altın, emtia, hisse senedi opsiyonu işlemlerinin ağırlık kazandığını belirtti.

Otobüse binip tüplü TV kullanan milyoner var

AVCI MIY’ların yaptıkları ziyaretlerde ilginç kişilerle karşılaştıklarını ifade eden Saltık Galatalı şu örnekleri verdi: “Anadolu’nun zengin insanının çoğu zaman mütevazı yaşamlarını sürdürdüklerini görüyoruz. Hatta birikimlerinin büyüklüğüne biz bile bile şaşırıyoruz. Örneğin belediye otobüsüyle şubeye gelip gidiyor. Ama 10 milyon liralık mevduatı var. Hatta halen 70’li yıllardan kalan bir televizyonu olan 50 milyon liralık tasarrufu bulunan müşterimiz var.”

Yurtdışından 1 milyar TL toplayacak

TÜRKİYE’nin yanı sıra başta Dubai ve diğer Körfez Ülkeleri olmak üzere yurtdışında da yeni müşteri kazanımı konusunda yoğun faaliyet gösterdiklerine dikkat çeken Galatalı, bu yıl Kafkaslar ve Orta Asya’dan 1 milyar TL para getirmeyi hedefliyoruz“ dedi.

Yazının devamı...

Galatasaray’ın kaderi çağrı fiyatına bağlı

Küçük ortağa yapılacak çağrıda ortaya çıkacak fiyat Galatasaray’ın bedelli sermaye artırımının geleceğini belirleyecek. Çağrı fiyatı, borsadaki değerin altında olursa; çağrıya katılım düşecek ve Cimbom daha az para ödeyecek.

Sermaye Piyasası Kurulu (SPK) son yıllarda yatırımcıları büyük hayalkırıklığına uğratan halka arzlar ve bedelli sermaye artırımları konusunda “devrim” niteliğinde kararlar aldı.

SPK’nın bedelli sermaye artırımlarına yönelik aldığı kararlar Galatasaray örneği etrafında tartışıldı. Ancak ayrıntısına fazla girilmedi.

Malum geçen yıl Mayıs’ta ayında rekor düzeyde bedelli sermaye artırımına giden Galatasaray, Eylül’de de yine yüksek bir orandan bedelli artırım kararı aldı. İlk artırımda sermayesini 2 milyon 788 bin TL’den bedelli olarak 13 milyon 940 bin TL’ye çıkardı. İlk bakışta sermaye artırımı yüzde 400 gibi gözükse de aslında oran yüzde 9.900 oldu.

Çünkü Galatasaray 1 adet nominal hisse için yatırımcıdan 25 TL topladı. Şirketin yüzde 55’ine sahip kulüp payına düşen tutarı, nakit yerine Telekom Arena’daki bazı tribünlerin gelirini aktararak yaptı. Bu artırımla Galatasaray yatırımcısının cebinden 125.5 milyon TL çıktı.

Eylül ayına gelindiğinde Galatasaray bir bedelli kararı daha aldı. Bu kez Galatasaray’ın 13 milyon 940 bin TL olan sermayesi yüzde 300’lük artışla 55 milyon 761 bin TL’ye yükselecekti. Bu artırımda da 1 TL nominal hisse için yatırımcıların 10 TL ödeme yapması hedefleniyordu.

Ancak SPK’nın yeni yönetimi küçük yatırımcının da büyük tepkisine neden olan bu tür bedelli sermaye artırımların önüne geçmek için “çağrı” zorunluluğu getirdi.

Dedi ki; “Eğer bedelli sermaye artışından elde edilecek gelir mevcut sermayeden yüksek ise ve elde edilecek gelirin şirket ortaklarına nakit dışındaki varlık devirlerinden kaynaklanan borçların kapatılmasında kullanılması halinde, diğer ortaklara ayrılma hakkı verilecek.”

Yani borsadaki küçük ortaklara çağrı yapacak.

Çağrı fiyatı ne olacak?

Galatasaray hisselerinin borsadaki değeri belirlenecek çağrı fiyatının üzerinde olursa çağrıya katılım düşük olacaktır. Bu kulübün en çok tercih edeceği olasılık. Çağrıya katılımın olmadığı durumda Galatasaray’ın kasasına bedelliden 418.2 milyon TL girecek. Bu tutarın 188.2 milyon TL’si yatırımcılardan gelecek. Çağrıya tüm yatırımcılar katılırsa kulüp hem bedelli artırım için 418.2 milyon TL ödeyecek hem de çağrıya katılan yatırımcıların parasını verecek. Eğer bugünden geriye 6 aylık dönem baz alınırsa çağrı fiyatı 44 TL, bedelli kararının alındığı Eylül’den geriye 6 aylık dönem baz alınırsa 59 TL civarında bir rakam hesaplanıyor. Hisseler şu an 43.80 TL düzeyinde.

Beşiktaş’ın bedellisinde durum farklı

Gelelim Beşiktaş cephesine...

Beşiktaş da Ocak ayı sonunda 40 milyon TL olan sermayesini yüzde 500 bedelli artırarak 240 milyon TL’ye yükseltme kararı aldı. Beşiktaş’ın söz konusu sermaye artırımı SPK’nın çağrı için “şart” koştuğu koşulların hepsini karşılamıyor.

Evet sermaye artırımından elde edilecek gelir (200 milyon TL) mevcut sermayenin (40 milyon TL) üzerinde ancak elde edilecek gelirle kapatılacak kulübe olan borçlar Galatasaray da olduğu gibi nakit dışı varlık devirlerinden kaynaklanmıyor.

Beşiktaş’ın borsadaki şirketi Beşiktaş Futbol Yatırımları’nın kulübe olan 128 milyon TL’lik borcunun kaynağı kira ve nakit ödenen fonlar. Dolayısıyla Beşiktaş’ın bedelli sermaye artırımına “çağrı” zorunluluğu getirilmesi beklenmiyor.

Bedelli sermaye artırımında Kulübün payına (yüzde 62.5) düşen 125 milyon TL’lik tutar borçlardan düşülecek, yatırımcıların payından (yüzde 37.5) da şirkete 75 milyon TL’lik gelir sağlanacak.

Yazının devamı...

Kredi tahsis ücretinde tüketicinin zaferi

Ticari kredi kullanan müşterilerinden ‘tahsis ücreti’ alan bankalara Tüketici Mahkemesi’nden kötü haber geldi. “Bankalar sözleşmede tüm masrafları açık olarak belirtmeli” diyen Mahkeme, kesintinin iadesine karar verdi.

Tüketiciler ile bankalar arasındaki “masraf” savaşı her geçen gün farklı cephelere taşınıyor.

Kredi kartı aidatı, hesap işletim ücreti derken tüketiciler son aylarda “kredi tahsis ücreti” şokuyla karşılaşmıştı. Bankalar, dosya masrafı ve sigortanın dışında ticari kredi kullanan müşterilerinden “kredi tahsis ve değerlendirme” adı altında yeni bir masraf kesmeye başlamıştı.

Aslında “kredi tahsis ve değerlendirme” ücreti geçtiğimiz yıllarda sadece tek bir banka tarafından alınıyordu. Ancak düşen faiz ortamı bankaların yeni kaynak arayışına itti. Kredi tahsis ücreti de bu kalemlerden biri.

Örneğin 50 bin TL tutarında alınan bir ticari kredi için, 6 ayda bir 250 TL kesen banka da var 500 TL kesen de. Bu tutar 2 bin 500 TL’ye kadar çıkıyor. Şirketi için 120 bin TL kredi kullanan bir işadamı “kredi tahsis ve değerlendirme” adıyla kendisinden 3 ayda bir 250 TL alındığından şikayetçi. Yani 18 ay vadeyle alınan bu kredi için işadamı vade sonunda toplam 1.500 TL + BSMV ödeyecek.

Tüketicilerin şikayetlerinin temelinde kredi alırken söz konusu kesintiyle ilgili herhangi bir bilginin verilmemesi. İşte geçen yıl çok sayıda bankanın almaya başladığı “kredi tahsis ücreti” Türkiye’nin birçok ilinde yargıya taşındı. Osman Engin Atasever de kendisinden alınan kredi tahsis ya da teklif ücretini yargıya taşıyanlardan. 2011 yılında aldığı krediden dolayı bankanın kendisinden “komisyon” adı altında 249.90 TL tahsil ettiğini söyleyen Atasever, kredi alınırken böyle bir masrafla ilgili bilginin kendisine verilmediğini ve söz konusu tutarın kendisine faiziyle iade edilmesini istedi.

Atasever’in başvurusunu değerlendiren Balıkesir Tüketici Sorunları İl Hakem Heyeti, tüketici lehine karar verdi. Kararda, “4077 sayılı Kanunun 6. maddesinde belirtilmiş şartlara uygun düzenlenmiş bir sözleşme görülmediğinden, 249.90 TL’den BSMV tutarı düşüldükten sonra kalan kısmın Osman Engin Atasever’e iadesine, tarafların 15 gün içinde Tüketici Mahkemesi’ne itirazını kabil olmak üzere oy birliği ile karar verildi” denildi.

Atasever, bu karar sonrasında bankanın kendisine iadesini yaptığını söylüyor. Balıkesir Tüketici Sorunları İl Hakem Heyeti’nin verdiği karar benzer şikayetler için örnek teşkil edebilir.

Peki bu kararla tüketiciler ile bankalar arasındaki masraf savaşı son mu buldu? Tabiki hayır. Önümüzdeki dönemde “yeni” masraflar yeni cepheler anlamına gelecek...

Kredi tahsil ücretinin gerekçesi ne?

Kredi vermeden önce bankacılar müşteri ziyaretine gidiyor. Sonra alınan başvuru mali tahlil bölümüne gönderiliyor ve kredi tahsis bölümünün onayı alınıp pazarlama departmanında kredi kullandırılıyor. İşte bu akış içerisinde bankalar “her hizmet” için masraf alma eğiliminde. “Kredi tahsis ve değerlendirme” ücretinin 6 ayda bir alınmasının nedeni ise; bankalar verdikleri kredileri 6 ayda bir revize ediyor. Yani ilk defa veriyormuş gibi dosyaları yeniden inceliyor. Yeniden çalıştırılan mekanizma tekrar ücretlendiriliyor.

Borsa İstanbul’u genç borsacının elinden aldılar!

Borsa İstanbul’la ilgili çalışmalar son hız devam ediyor. Bu ay sonuna kadar tescil edilmesi beklenen Borsa İstanbul’un logosu ve internet sitesinin Nisan ayı başında kamuoyuna tanıtılması anlanıyor. Geçen hafta bu köşede Borsa İstanbul’un halka arzının aracı kurum fiyatlarını artırdığını yazmıştım. Yazıyı yazdıktan sonra Borsa İstanbul’un internet sitesi adreslerinin alınıp alınmadığı sorusu aklıma takıldı. Küçük bir araştırmadan sonra ilginç bir detaya ulaştım. www.borsaistanbul.com.tr adresi İMKB tarafından alınırken www.borsaistanbul.com adresi Yavuzhan Bahar adlı bir kişiye aitti. Önceki gün, Finans Yatırım’da çalıştığını öğrendiğim Yavuzhan Bahar’ı aramadan önce tekrar sitenin kime ait olduğunu kontrol ettim. Bu kez www.borsaistanbul.com adresinin sahibi İMKB’nin gözüküyordu. Hemen Yavuzhan Bahar’ı aradım. Bahar, geçen hafta içinde İMKB yetkililerinin aradığını ve site adresi devrettiğini söyledi. Devir için bir bedel alıp almadığı sorusuna Bahar, “Hayır” yanıtını verdi. 24 Ağustos 2012’de www.borsaistanbul.com adresini alan Yavuzhan Bahar, burayı bir forum sitesi yapmayı planlıyordu. Ancak ileride torunlarına “Bakın Borsa İstanbul’un ilk internet adresi benimdi” diye anlatacak bir anısı oldu...

Özel sektör tahviline en çok notu JCR verdi

Hazine’den sonra özel şirketlerin de Standard & Poor’s ile çalışmayı bıraktıklarını yazdıktan sonra bir diğer kredi derecelendirme kuruluşu JCR’dan aradılar. Özel sektör tahvil ihraçlarında en fazla notu kendilerinin verdiğini söylediler.

JCR, değişik sektörlerde faaliyet gösteren 15 kuruluş tarafından gerçekleştirilen tahvil ihraçlarının tutarı 1.6 milyar TL düzeyinde. JCR’ın halen 10 yeni kuruluşun toplam 1 milyar TL’lik ihracına da not vermeye hazırlanıyor. Yani son ihraçlarla birlikte JCR, 25’e yakın firmanın 2.6 milyar TL’lik ihracına not vermiş olacak.

Yazının devamı...

Borsa İstanbul’un halka arzı aracı kurum fiyatını artırdı

Borsa İstanbul’un halka arzına yönelik beklenti aracı kurum fiyatlarını artırdı. Stratejik ortak görüşmeleri süren Borsa İstanbul’dan yüzde 4 hisse alacak olan 101 İMKB üyesi eşit paya sahip olacak. Yani halka arzda 4 milyar TL fiyat oluşması durumunda üye başına yaklaşık 2 milyon TL düşecek. Aracı kurum sahipleri işte bu tutarı fiyatlara şimdiden dahil etmeye başladı.

İstanbul’un uluslararası finans merkezi çalışmaları kapsamında İMKB’nin şirketleşerek Borsa İstanbul A.Ş.’ye dönüştürülmesi çalışmaları son hız devam ediyor. Borsa İstanbul’un kuruluş maddelerini de düzenleyen yeni SPK kanununun yürürlüğe girmesiyle birlikte Borsa İstanbul da res’en tescil edilmişti. İMKB ve İstanbul Altın Borsası’nın (İAB) tüzel kişilikleri Borsa İstanbul’un esas sözleşme tesciliyle son bulacak. Ana sözleşme, SPK ve Hazine onayından geçtikten sonra Borsa İstanbul’un tanıtımı yapılacak.

Borsa İstanbul’un ortaklık yapısının ne şekilde olacağı da geçtiğimiz aylarda netleşmişti. İMKB Başkanı İbrahim Turhan’ın verdiği bilgilere göre, Borsa İstanbul’dan Hazine yüzde 49, VOB yüzde 5, İMKB üyeleri yüzde 4, yeni unvanıyla Türkiye Sermaye Piyasaları Birliği yüzde 1, İAB üyeleri binde 3 pay alacak. Geriye kalan kısım ise Borsa İstanbul A.Ş.’nin olacak.

İMKB’nin yerine geçecek olan Borsa İstanbul’un kamuya ait payının halka arzından önce teknolojik altyapısının yenilenmesi hedefleniyor. Bunu yaparken de stratejik ortak arayışları sürüyor.

Görüşülen gruplar arasında ABD’nin en büyük vadeli işlemler ve opsiyon borsası işletmecisi CME Group Inc., Alman Deutsche Boerse ve NYSE Euronext yer alıyor.

Amaç görüşmeleri Temmuz’dan önce bitirmek.

Borsa İstanbul’un planlanan halka arzını sadece ekonomi yönetimi değil aracı kuruluşlar da yakından takip ediyor. Halka arzda belirlenecek fiyat bir bakıma aracı kurum pazarında fiyatları da etkileyecek. Hatta şimdiden etkilemeye başladı bile.

Şirketini satmak isteyen aracı kurum sahiplerinin şu sıralar beklemeyi tercih ettikleri söyleniyor. Satmakta kararlı olanlar da fiyatlara zam yapmış.

Zam miktarına gelince... Rakamlarla açıklayalım.

101 İMKB üyesi, Borsa İstanbul’dan yüzde 4 pay alacak. Bu yüzde 4’lük pay üyeler arasında eşit oranda paylaşılacak. Yani işlem hacmi yüksek kurumlar daha az işlem hacmine sahip olanlardan daha fazla pay almayacak. Borsa İstanbul’un piyasa değeriyle ilgili basına yansıyan ilk rakamlar 4 milyar TL civarıydaydı. Bu rakama göre, Borsa İstanbul’daki yüzde 4’lük payın değeri 200 milyon TL. 200 milyon TL, 101 aracı kurum arasında eşit paylaşıldığında kurum başına yaklaşık 2 milyon TL düşecek. Borsa İstanbul’un halka arz fiyatının daha yüksek olması aracı kurum başına düşen tutar da artacak. Dolayısıyla geçtiğimiz aylarda 1.5-2 milyon dolar civarında olan aracı kurum lisanslarının değerine en az 2 milyon TL daha eklenecek. Böylece aracı kurumlar şu an yaklaşık 1.5 milyon TL olan İMKB’ye üyelik bedellerini de geri almış olacak.

İşte bu nedenlerle aracı kurum sahipleri halka arzda belirlenecek fiyatı merak içinde bekliyor.

Foreks piyasasının denetim altına alınmasının ardından sektöre artan yabancı ilgisi aracı kurum fiyatlarını artırmıştı. Borsa İstanbul’un halka arzı da aracı kurum sahiplerine 2 yıl içinde ikinci piyangonun vurmasına neden oldu.

Borsa İstanbul 4 milyar TL eder mi?

TÜRKİYE’NİN İstanbul’u finans merkezi yapma çabası gibi Rusya da en azından Moskova’yı kendi şirketleri için “finans merkezi” yapma hedefinde. Çünkü son dönemde çok sayıda Rus şirketi Londra ya da New York’ta halka arz gerçekleştirdi. Bunda “güven” arayan yabancı yatırımcılara yönelik yasal düzenlemelerin Londra ve New York’ta daha gelişmiş olmaları.

15 Şubat’ta tamamlanması planlanan Moskova Borsası için 4 milyar dolar ile 4.6 milyar dolar aralığında bir değer biçildi. Moskova Borsası’nın halka arzından yaklaşık 500 milyon dolar gelir elde edilmesi planlanıyor. Moskova Borsası’nda 314 şirket işlem görüyor. Bu şirketlerin toplam piyasa değeri 825 milyar dolar. İMKB’de işlem gören yaklaşık 400 şirketin toplam piyasa değeri ise 322 milyar dolar. Yani Moskova Borsası’nda az ama büyük şirketlerin, İMKB’de ise daha çok küçük ve orta büyüklükte şirketlerin işlem gördüğü anlaşılıyor.

Toplam piyasa değerinden yola çıkarak iki borsanın kendi değerlerine bakalım. İşlem gören şirketlerin değeri 825.3 milyar dolar olan Moskova Borsası için 4-4.6 milyar dolar (7-8 milyar TL) değer biçildi. Toplam 322 milyar dolarlık şirketin işlem gördüğü İMKB’nin değeri de yukarıdaki hesaba göre 2.7 ila 3.2 milyar TL’ye denk geliyor. Bu hesabın kabaca yapıldığı unutulmamalı. Borsa İstanbul’un halka arz fiyatı belirlenirken hesaba çok sayıda veri dahil edilecektir.

Yazının devamı...

Not artışı satış getirir ama çöküş olmaz

İMKB’nin bu yıl yüzde 15 getiri sağlamasını beklediklerini söyleyen Ata Portföy Genel Müdürü Mehmet Gerz, “Not artışı sonrası çok hızlı yükselen büyük banka hisselerine bir miktar satış gelebilir. Ama bunu bir çöküş olarak görmemeli” dedi.

Moody’s’den gelecek bir kredi notu artışının fiyatlara büyük oranda yansıtıldığını belirten Ata Portföy Genel Müdürü Mehmet Gerz, “Ama Ata Portföy Yönetimi olarak biz olaylara nokta hedef olarak bakmıyoruz. Not artışı bir süreçtir. Bu süreç geçen sene başladı ve bu sene de devam ediyor. Moody’s not artışı sonrası piyasalarda bir kâr satışı olabilir. Bu durum emeklilik fonları gibi uzun vadeli gerçek yatırımcı için alım fırsatı olacaktır. Bu nedenle Moody’s’in günlük açıklamalarının yarattığı dalgalanmalar bizi pek de etkilemiyor” diye konuştu.




Gerz, bu yıl İMKB’nin genel mevduat faiz seviyesinin iki katı civarında getiri sağlamasını normal bulduklarını ifade etti. “Ortalama mevduat faizi yüzde 7.5 olursa, borsada ortalama yüzde 15 getiri beklenebilir” diyen Mehmet Gerz şöyle devam etti: “Ancak iyi yönetilen fonlar bunun üzerine çıkabilir. Örneğin biz Ata Portföy olarak yönettiğimiz hisse senedi fonlarında 3 yıldır borsa endeksinin yüzde 10-15 üzerinde getiri sağlamayı başardık. Bizim hisse fonumuz geçen yıl yüzde 64 getiri ile endeksin 12 puan üzerinde getiri sağladı. Yatırımcılar ‘hisse senedi risk primi’ kavramına odaklanmalıdır. O da şudur: Hisse senedi doğası gereği risk içerdiği için faizin üzerinde getirmesi gerekir. Bizim düşüncemize göre Türkiye’de borsadan mevduat faizinin yaklaşık iki katı getiri beklenebilir.”

İMKB’de toparlanan iç talepten yararlanacak sektörlerin ön plana çıkabileceğini vurgulayan Gerz, olası bir not artışı sonrası çok hızlı yükselen büyük banka hisselerine bir miktar satış gelebileceği uyarısında bulundu. Gerz, “Ama bunu bir çöküş olarak görmemek gerekir. Türkiye’nin makro ekonomik verileri iyi yönde gittiği sürece eskisi gibi çöküşler beklemiyoruz. Ayrıca emeklilik fonları her ay nakit girişi ile İMKB’nin doğal yatırımcısı olacakları için yabancı satışlarını dengeleyebilecek” dedi.

Sadece yabancıdan değil BES’ten de giriş var

Türk piyasalarına not artışına bağlı olarak yoğun yabancı sermaye girişi olduğunu kaydeden Mehmet Gerz, “Ocak ayı ile birlikte önemli bir gelişme daha oldu. Yüzde 25 kamu katkısı nedeniyle Bireysel Emeklilik Sistemi’ne (BES) yoğun giriş var. Bu fonlar sermaye piyasalarına giriyor. Ocak itibarı ile 21 milyar TL’ye ulaşan özel birikimlerin yüzde 17’si İMKB’ye yönlendirilmiş durumda. Bu süreçten daha önce geçen ülkelere bakarsak hisse oranı zamanla yüzde 30-35’e kadar yükseliyor. 2012’de yabancı girişi ile başlayan yükseliş, 2013’te yerli girişi ile devam ediyor” dedi.

Yeni yasa kalıcı güveni tesis etmeli

Mehmet Gerz, yeni SPK kanununun piyasalarında güveni kalıcı olarak tesis etmesini beklediklerini belirtti. İMKB’de geçmiş yıllarda büyük ortağının hataları yüzünden iflas eden, el konulan pek çok şirket olduğunu hatırlatan Gerz, “Küçük yatırımcı hiç haketmediği kayıplara uğradı. Bu dönemin artık geride kalmasını ve yatırımcıların sermaye piyasalarını gerçek bir yatırım alanı olarak görmesi gerekiyor. Bu konuda ekonomi yönetimi kararlılığını sadece sözlerle değil aksiyonları ile de gösterdi. Gerek SPK gerekse BES alanında yapılan yasal düzenlemeler devrimsel nitelikte” dedi.

Fon yönetiminde rekabet eksikliğine yol açan statükonun değişime zorlanması gerektiğinin altını çizen Gerz şöyle devam etti: “Örneğin emeklilik fonlarını büyük banka grupları kendi içinde yönetiyor. En iyi getiri sağlayan yönetsin gibi bir yaklaşım yok. Yani burada yatırımcının çıkarı tam olarak gözetilmiyor. Burada fonların en az yüzde 30’unun grup dışı portföy şirketlerine yönettirilmesi zorunluluğu iyi bir başlangıç olacak. SPK ve Hazine bundan geri adım atmamalı.”

Yazının devamı...

Türk şirketleri de S&P’yi yalnız bırakıyor

Hazine’nin bu yıl sözleşme yenilememe kararı aldığı Standard and Poor’s’a (S&P) Türk şirketleri de kapıyı gösteriyor. Özellikle yurtdışında tahvil ihraç eden şirketler, Hazine gibi S&P yerine Fitch ile çalışmayı tercih etmeye başladı. Türkiye’ye en düşük notu veren S&P’nin kaybı milyonlarca doları bulabilir.

Kredi derecelendirme kuruluşları yine gündemin üst sıralarına tırmandı. Piyasalar yeni bir not artışı olacağı beklentisiyle bu kış aylarında tam bir “bahar havası” yaşıyor. Genel beklenti not artışının Moody’s tarafından geleceği yönünde. Çünkü Moody’s’in yapacağı tek kademelik not artışı Türkiye’yi Fitch gibi “yatırım yapılabilir” seviyeye çıkaracak. Bir diğer uluslararası kredi derecelendirme kuruluşu olan Standard and Poor’s (S&P) ise Türkiye’ye en düşük notu veren kurum durumunda. Şu an Türkiye’yi “yatırım yapılabilir” kategorisinin 2 kademe altından derecelendiren S&P’nin bu “cimri” davranışı Türkiye’de işlerin kendisi açısından çok da iyi gitmemesine yol açmışa benziyor.

İlk olarak Hazine Müsteşarlığı, 2013 yılında Fitch ve Moody’s ile sözleşme yapma kararı aldı. Oysa Hazine, bir önceki yıl S&P ve Moody’s ile çalışıyordu. Fitch ise Türkiye ile sözleşme olmaksızın not veriyordu.

Bu noktada şunu hatırlatmakta fayda var: Yurtdışı piyasalarda tahvil ihraçları yapan Hazine, bu piyasalardaki kurallar ve piyasa uygulamaları gereği en az 2 uluslararası derecelendirme kuruluşu tarafından not almak zorunda. Yabancı yatırımcılar, Hazine’nin ihraç ettiği tahvilleri almak için genel kabul görmüş büyüklükteki iki derecelendirme kuruluşunun verdiği notu baz alıyor.

Gelelim S&P için Türkiye’de iş yapmanın her geçen gün ne kadar zorlaştığı konusuna.

Türk Hazinesi’nin sözleşme yenilememesi S&P açısından ciddi bir gelir kaybına neden olmayacak. Çünkü derecelendirme kuruluşları, gelirlerinin büyük bölümünü özel sektöre verdikleri hizmetlerden elde ediyor. İşte bu noktada S&P için tehlike çanları çalmaya başladı.

Hazine’nin ardından Türk şirketleri de peş peşe S&P ile çalışmama kararı alıyor.

Örneğin geçen hafta yurtdışı piyasalarda TL cinsi tahvil ihracı için Bank of America, Merrill Lynch, Deutsche Bank, JP Morgan, Citi ve HSBC’ye yetki veren Akbank, ihraca konu olan tahvilleri için Moody’s ve Fitch’in not vermesini istedi. Akbank uzun yıllar S&P ve Moody’s ile çalışıyordu.

Türk şirketleri açısından bakıldığında da S&P dışındaki kurumlarla çalışmak mantıklı. Çünkü 2 derecelendirme kuruluşundan birinden “yatırım yapılabilir”, diğerinden de bunun 1 kademe altından notla tahvil ihracına çıkmak borçlanma maliyetleri üzerinde de olumlu etki sağlayacaktır.

Özyeğin, Rusları Türkiye ile tavlayacak

Rusya’daki operasyonunu gözlerden uzak bir şekilde büyüten bankacılık duayeni Hüsnü Özyeğin, 1.100 bankanın olduğu bir pazarda Credit Europe Bank’ı ilk 20 banka arasına sokmayı başardı.

Rusya’da otomobil kredilerinde yüzde 7.5 pazar payı ile beşinci sırada olan Credit Europe Bank, mevduat alanında da pazar payını artırmak için harekete geçti. Bankacılık duayeni Hüsnü Özyeğin, Rusya’daki bankası Credit Europe’a müşteri kazandırmak için inovatif bir kampanya başlattı.

Credit Europe Bank, Türk Hava Yolları (THY) ile yaptığı anlaşmayla, mevduat hesabı açan müşterilerini Türkiye’ye uçuruyor. 1997’de 5 şubeyle Rusya pazarına ‘Merhaba’ diyen Credit Europe Bank, 3.5 milyar dolarlık aktif büyüklüğe ulaşmış durumda.

S&P’nin kaybı milyonlarca dolar

Türk şirketlerinin son dönemde artan tahvil ihraçları derecelendirme kuruluşları için çok önemli bir gelir kapısı anlamına geliyor. Zaten S&P, bu tür ürünlere not vererek daha fazla pay alabilmek amacıyla Eylül 2011’de Türkiye’de ofis açma kararı almıştı. Ancak gelen son haberler işlerin S&P’nin istediği gibi ilerlemediğini gösteriyor. Peki S&P’nin iş alamaması şirkette ne kadarlık bir gelir kaybına neden olabilir?

İlk olarak Hazine’nin S&P’ye geçmiş yıllarda ödediği rakama bakalım. Hazine daha önce yaptığı açıklamada, son 5 yılda tüm kredi derecelendirme kuruluşlarına ödenen yıllık toplam ücretin, uluslararası tahvil piyasalarında gerçekleştirilen yıllık ortalama ihraç tutarının ortalama yüzbinde 6’sı ile 10’u arasında seyrettiğini belirtti. Buna göre, Hazine geçen yıl iki kredi derecelendirme kuruluşuna yaklaşık 400-650 bin dolar civarında bir tutar ödedi. Yani S&P, Hazine’den 2012’de yaklaşık 200-325 bin dolar aldı. Bu tutar küçük gözükse de notçular asıl parayı özel sektöre verdikleri hizmetlerden kazanıyor. Dolayısıyla derecelendirme kuruluşları Hazine’ye not vermenin getirdiği prestiji özel sektör tarafında kullanıyor. Son dönemde yurtdışında artan özel sektör tahvil ihraçları derecelendirme kuruluşlarının iştahını kabartıyor. Geçen yıl 10.5 milyar doları bankalar, 1.5 milyar doları da reel sektör şirketleri olmak üzere yurtdışına toplam 12 milyar dolarlık tahvil ihracı yapıldı. Kredi derecelendirme kuruluşlarının özel sektör tahvillerine de Hazine’ye uyguladıkları orandan not verdikleri düşünülürse geçen yılki kazançları 1 milyon 250 bin doları buluyor. Yani sadece tahvil ihraçlarından 2 milyon dolar kazanıyorlar. Buna bir de şirketlere teker teker verdikleri notlar eklendiğinde tutar çok ciddi boyutlara çıkıyor.

S&P’nin yaşadığı bu gelir kaybı not kararına etki eder mi? Bunu zaman gösterecek ama belki iki kademelik bir not artışı S&P açısından tersten esen rüzgarın yönünü değiştirebilir.

Yazının devamı...

İnşaatta batık tablosu Bakan’ı doğruluyor!

Bankaların inşaat sektörüne kullandırdığı kredilerdeki artan batık oranı “Sektörde ufak tefek iflaslar olabilir” diyen Çevre ve Şehircilik Bakanı Erdoğan Bayraktar’ı doğrular nitelikte. İnşaat sektörüne kullandırılan krediler son 1 yılda yüzde 15.8 artarken batık kredilerdeki büyüme yüzde 26’ya ulaştı. Ancak sektör genelinde takipteki kredilerin oranı henüz yüzde 3.83’te.

Fi-Yapı’nın ardından geçen hafta da Ukra İnşaat’ın iflas erteleme talebinde bulunduğu ortaya çıktı. Orta büyüklükteki tanınan iki şirketin bozulan mali yapıları nedeniyle peşpeşe iflas koruma talebinde bulunmaları bir anda gözlerin inşaat sektörüne çevrilmesine neden oldu.

Yeni yılla beraber konutta yapılan KDV değişikliğinin daha çok stokları eritme amacıyla yapıldığına yönelik görüşler de ister istemez “Acaba bir sorun mu var?” şeklindeki sorularının daha yüksek sesle sorulmasına yol açtı.

Çevre ve Şehircilik Bakanı Erdoğan Bayraktar da haftasonunda inşaat sektöründe yaşanan iflaslara ilişkin “Ufak tefek olabilir” uyarısında bulunmuştu.

İnşaat sektörünün içinde bulunduğu durumu anlayabilmek için bankacılık sektörü verileri oldukça yol gösterici. Çünkü bankalardan kredi alan inşaat şirketlerinin bu kredileri geri ödeyip ödeyememeleri, sektör geneli ile ilgili bir bilgiye sahip olmamıza yardımcı oluyor.

Peki veriler inşaat sektöründe durumu ile ilgili ne söylüyor?

Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu (BDDK), son olarak Kasım ayına ilişkin verileri açıkladı. Kasım ayı itibarıyla, inşaat sektörü bankalardan 47 milyar 632 milyon TL nakdi kredi kullanmış durumda. Bu rakam Kasım 2011’de 41 milyar 133 milyon TL seviyesindeydi. Yani inşaat sektörünün bankalardan aldığı nakdi krediler son 1 yılda 6.5 milyar TL (yüzde 15.80) arttı.

İnşaat sektörüne kullandırılan kredilerde takibe dönen kredilerin tutarında çok daha hızlı bir artış yaşanmış. Kasım 2011’de inşaat sektöründe 1 milyar 447 milyon TL olan takipteki kredi tutarı, 1 yılda yüzde 26.2’lik artışla 1 milyar 826 milyon TL’ye çıktı.

Evet takipteki kredilerdeki büyüme sektöre kullandırılan kredilerden daha hızlı artmış.

Ancak genel fotoğrafa bakıldığında durum henüz endişe edilecek boyutlara ulaşmış değil.

Takipteki kredilerin toplam nakdi krediler içerisindeki payı yüzde 3.83. Bu oran Kasım 2011’de yüzde 3.52, Ocak 2012’de ise yüzde 3.05 düzeyindeydi. Söz konusu oranda “düzenli” bir artış olsa da global kriz sonrasında görülen seviyelerin altında. Nakdi krediler içerisinde takipte olanların oranı Kasım 2009’da yüzde 4.69’a kadar çıkmıştı. Bu rakamlar yeni iflas koruma başvurularının olmayacağı anlamına gelmiyor. Mali yapısı güçlü ve geçmiş projelerine ilişkin referansları iyi olan şirketlerin tercih edilmesi riski azaltacaktır.

Emlak komisyonculuğunda durum kötüye gidiyor

İnşaat sektörünün geneli ile ilgili henüz risk “kırmızı alarm” noktasına gelmese de bu sektörle bağlantılı bazı alanlarda durum kötüye gidiyor. Örneğin emlak komisyonculuğunda batık kredi miktarında çok hızlı artışlar dikkati çekiyor. Kasım 2012 itibarıyla emlak komisyonculuğu sektörüne kullandırılan kredilerin toplamı 4 milyar 371 milyon TL seviyesinde. Takipteki kredilerin tutarı ise 633.5 milyon TL. Yani toplam nakdi kredilerin yüzde 14.5’i takibe girmiş durumda. Bu oran 1 yıl önce sadece yüzde 0.30; evet yanlış anlamadınız yüzde 1’in de altındaydı.

İş Bankası, Pakistan’da hayalkırıklığı yaşadı

Son olarak Kosova’da Priştina şubesini hizmete açan İş Bankası, yurtdışında büyümeye devam ediyor.

İş Bankası 2011 yılında Rusya’da banka almış adını İşbank Rusya olarak değiştirmişti. Yine İş Bankası’nın yüzde 100 iştiraki olan İşbank AG, Almanya’daki 13 şubesinin yanı sıra Fransa, Hollanda, İsviçre ve Bulgaristan’da 2011 yılında açılan Sofya Şubesi ile birlikte toplam 17 şubeye ulaştı. Şu anda Azerbaycan’da da banka satın alma görüşmeleri yapan İş Bankası’nın Pakistan’daki planları ise istediği gibi gitmedi. İş Bankası, geçen yılın ortalarında 10 şubesi ve toplam 33 bin müşterisi olan HSBC’nin Pakistan’daki birimine talip olmuştu. Fakat İş Bankası, HSBC Pakistan’ı JS Bank’a kaptırdı. Pakistan’da 82 şehirde 153 şube ile faaliyet gösteren JS Bank, HSBC Pakistan’ın yeni sahibi oldu. JS Bank’ın bu satın alma için 50 milyon dolar civarında bir ödeme yaptığı tahmin ediliyor.

Yazının devamı...

© Copyright 2024

Gazete Vatan Gazetecilik ve Matbaacılık A.Ş.