Şampiy10
Magazin
Gündem

5 Kronik hastalığa kritik Ramazan önerileri

Bu yıl oruç süresi 16 saatten fazla devam ediyor. Uzun süren açlık ve susuzluk özellikle kronik hastalığı olanları daha çok etkiliyor. Bu hastaların vücutlarındaki ani değişimleri önlemek ve rahat oruç tutmalarını sağlamak için yapılması gerekenleri uzmanları anlattı.

KALP

Öğleden sonra uyku kalp krizi riskini düşürüyor

Oruç süresinin 16 saati geçiyor olması, vücutta su ve tuz kaybına neden oluyor. Bu nedenle ilaç kullanmak zorunda olan kalp hastalarına oruç tutmayı önermiyoruz. Oruç tutacak sağlıklı kişilerin gündüz siesta yapmalı. Gündüz iki saatlik uyku uzun süreli açlıktan, metabolizmanın daha az etkilenmesine yardımcı olacağı gibi kalbe de çok iyi gelir. Öğle uykusu uyuyanların uyumayanlara göre kalp krizi geçirme riski yarı yarıya düşürüyor.

İftara bir çorba başlanmalı bir komposto veya sütlü tatlı yedikten sonra iftar ile sahur arasında bir ara öğün daha yapılması uygun olur. Çay idrar söktürücü olduğu için gün içindeki susuzluğunuzu artırabilir. İftarda bol çay içebilirsiniz. Sahurda çok çay e kahve içmeyin.

Sigara tehlikeli

15-16 saat vücudunda hiç nikotin olmayan, hiç karbondioksit olmayan bir insan ardarda sigara içtiği zaman nikotinin spazm yapıcı etkisi, karbonmonoksitin ritim bozukluğu yapıcı etkisi, sigara dumanının pıhtı yapıcı etkisi bir araya gelince ani ölüm nedeni olabiliyor. Özellikle sigara ile oruç açmak akut nikotin ve karbonmonoksit zehirlenmesine yol açarak koroner damar spazmına sebep olup bu durum, ölümle sonuçlanabilir. Sigara tiryakilerinin Ramazan’da çok dikkatli olması gerekiyor. Sahurda ağır bir yemek, üstüne 5-6 tane sigara ve tatlı bir uyku yattıktan sonra uyanamamalarına neden olabilir. Sahur sonrası sigara içerek uykuya dalmak, kalp krizine davetiye çıkarır.

TANSİYON

Tek ilaç alan tansiyon hastaları oruç tutabilir

Ülkemizde 15 milyon kişinin yaşamını etkileyen hipertansiyon hastalarının yaklaşık yarısı kan basıncının yüksek olduğunun farkında olmadan yaşantısını sürdürmeye devam ediyor. Yeterli tedavi alamayan hastalarda birçok organ olumsuz olarak etkileniyor. Yüksek tansiyondan en çok etkilenen organlar ise kalp, beyin, böbrek, gözler ve ana damarlar oluyor. Özellikle beslenme yüksek tansiyon hastaları için büyük önem taşıyor. Bu nedenle tek veya iki ilaç kullanan, kan basınçları kontrol altında olan hastalar doktorlarının onayını alarak oruç tutabilirler. Ama birden fazla sorunu olan hastaların oruç tutması sakıncalı.

Çorba ile meyve arası 1 saat

Yazının devamı...

Çocuklar sağlıklı beslenmeyi öğreniyor!

Sağlıklı beslenmenin öneminin büyük küçük artık herkes farkında. Kreşler, anakoulları, ilköğretim okulları bu konuda çocukları eğitiyor. Çizgi filmlerde de sağlıklı yiyecekler konusunda yönlendirici oluyor. Oğlumun brokoli yemeye başlaması çizgi filmler sayesinde oldu. İlişkileri aşk seviyesine ulaşmasa da, düzeyli bir şekilde sürüyor. O “Bugün sağlıklı yemek yiyelim” dedikçe ben mutlu oluyorum. Artık hangi yiyeceklerin sağlıklı hangisinin sağlıksız olduğunu biliyor ve bu özellikle şekerli yiyeceklerin miktarını ayarlamada bize çok yardımcı oluyor.

Sağlıklı beslenme ile birlikte bu yaş çocukların ilgisini çeken bir konuda vücudumuzun işleyişi ve sindirim sistemi. Yiyeceklerin ağızdan başlayarak yaptığı yolculuk her can sıkıntısında kurtarıcımız. Bu konuda birçok da kitap okuyoruz. Şimdi bunlara bir yenisi eklendi: Pupa Yayınları’ndan çıkan “Dedektif Duru Gerçeğin Peşinde-Sağlıklı Beslenmenin İpuçları”. Okuması kolay, Duru ve arkadaşlarının maceraları hem merak uyandırıyor hem de bilgi veriyor. Kitabın yazarı ise Bilim ve Sağlık Habercisi Esra Öz.

Beslenme konusunda bilgi kirliliği olduğunu ve bunun da birçok sakıncayı beraberinde getirdiğini söyleyen Esra, bu bilgi kirliliğinden kurtulmak için sorgulayan, eleştiren ve çözüm üreten “Dedektif Duru Gerçeğin Peşinde” serisini kaleme aldığını anlatıyor.

Neden böyle bir kitap yazma ihtiyacı duydun?

Beslenme konusunda bitmeyen tartışmalar nedeniyle ailelerin kafası sürekli karışıyor. Medyada beslenme konusunda oluşan bilgi kirliliği kitaplara da sıçrayınca, buna bir çözüm üretmem gerektiğini düşündüm.

Büyükler yerine neden çocukları tercih ettin?

Ağaç yaşken eğilir diye düşünerek, çocuk yaşta edinilen bilimsel ve eleştirel düşünce sayesinde, bilgi kirliliğinden kendilerini korumalarını amaçlıyorum. Çocuklar için beslenme konusunda bilinç oluşturmayı hedefliyorum. Dedektif Duru, medya okuryazarlığı bilincini yaşadığı olumsuz olaylara karşı verdiği tepkilerle ve kitapta bulunan insan vücudu müzesi gibi farklı yerlerde gezerek, sağlıklı beslenmenin izini sürecek. Çocuklar okumadan önce de öğretmenlerin ve ebeveynlerin mutlaka okumasını öneririm.

Uzmanlar destek verdi

Kitabın diğer çocuk kitaplarından farkı ne?

Türkiye’de ilk defa, uzmanların eşliğinde sağlıklı beslenme ve medya okuryazarlığı bilinci oluşturmak için bu alanda yaşanan sorunlar ve çözüm önerilerini ele aldık. Kitapta yer alan uzmanlardan; Harvard Üniversitesi’nden Dr. Semir Beyaz, çocukların dilinden konuşmam için en tepkili eleştirileri yaptı. Çocuk sağlığı ve diyabet konusunda çalışmalarıyla tanınan Yale Üniversitesi’nden Dr. Eda Cengiz, çocukların obezite ile gelen hastalıklardan korunması için olması gerekenlere dikkat çekti. Sağlıklı beslenmenin bir ekip işi olduğunu sürekli vurgulayan Diyetisyen Dr. Banu Salman, kitaptaki tüm beslenme önerilerini ve detaylarını bilimsel çerçevede belirlememde destek oldu. Klinik Psikolog Efsun Tatar, çocuk psikolojisi açısından değerlendirdi. Uzman Psikolog Handan Odaman Uşaklıgil, hem kurgu hem de psikolojik çerçeveden anlatılanlara incelikle yaklaştı. Kitabın çizimlerini Almanya’dan Burcu Yıldız hazırladı.

Duru’dan sağlıklı beslenme önerileri

Yazının devamı...

Çocuklar hangi yaşta hangi sporu yapmalı?

Bugün 19 Mayıs Atatürk’ü Anma Gençlik ve Spor Bayramı... Son yıllarda genç sporcularımız jimnastikten, okçuluğa, voleyboldan yüzmeye kadar birçok dalda hepimizin gurur kaynağı oldu. Bu başarılar yeni sporcuların yetişmesi için de ilham ve motivasyon sağlıyor. Doğu’dan-Batı’ya ülkemizin her yerinde yetenekli genç sporcular yetişiyor. Tabii bu sporcular yetişirken en büyük görev yine annelere düşüyor. P&G ve Türkiye Milli Olimpiyat Komitesi işbirliğiyle oluşturulan bir sivil toplum hareketi olan Olimpik Anneler, Türkiye’de çocukların sporla büyümesini ve gelişmesini sağlamak için farkındalık yaratmaya çalışıyor. Olimpik Anneler’in ortak hedefleri, ülkemizde çocuklarını sporla büyüten anne sayısını artırmak. Siz de çocuğunuzu spora yönlendirerek bir Olimpik Anne olabilirsiniz.

Sporun birçok faydasına rağmen, Türkiye’de çocukların spor yapma oranı oldukça düşük. Sadece 10 çocuktan 1’i düzenli ve bilinçli şekilde spor yapıyor. Oysa spor yapan çocuklar fiziksel olarak güçleniyor ve daha sağlıklı oluyor. Hayatlarına kattıkları disiplin sayesinde derslerinde başarıyı yakalıyorlar. Kazandıkları özgüven geleceklerini olumlu etkiliyor. Bu nedenle yaz tatilini de fırsat bilerek anneler olarak çocuklarımızı bir spor kursuna yazdıralım, ister özel, ister belediyeler olsun konuda hizmet veren kurum sayısı ve alternatif çok. Peki hangi yaştaki hangi spora yönlendirmeliyiz?

İşte uzman tavsiyeleri.

2-3 yaş: Sadece koşma, yakalama, zıplama gibi temel hareketleri yapabilirler. Dolayısıyla bu yaşta bir spor tercihi yapmak yerine bunların içinde olduğu aile bireyleri ve arkadaşları ile oyunları seçmelidir aileler. Bu amaçla bahçede koşma, yürüme, dans etme, suda gözetim altında oynama ve ciddi deneyimli kişiler eşliğinde jimnastik seçilebilir.

4-6 yaş: Dans etme, yüzme, jimnastik, ip atlama, elim sende, sek sek oynayabilir, üç tekerlekli bisiklete binebilirler. Bu yaşta çok deneyimli kişiler eşliğinde yüzme ve jimnastik başlanılabilir. Altı yaşından sonra çocuklarda güvenli ve kontrollü hareket yapma yeteneği gelişir ve spor tercihleri yavaş yavaş oluşmaya başlar.

7-10 yaş: Jimnastik, yüzme, futbol, basketbol, voleybol, hentbol, bisiklet, tenis yüzme gibi sporlarla ilgili temel eğitime ve bunların birleşimini içeren sporlara başlayabilirler. Zaman zaman bazı spor kulüpleri çocukları ve ailelere yanlış yönlendirme yapabiliyor. Eğer çocuk sadece basketbol oynanan bir spor kulübüne gidiyorsa, çocuğa basketbolun tüm detayları yavaş yavaş verilmeye çalışılır. Ama asıl yapılması gereken çocuklara tüm toplu sporları içeren oyunlar oynatıp, onların

el-göz ve hareket koordinasyonunun geliştirmesini sağlamak.

10 yaş sonrası: Daha önceki yaşlarda başladıkları sporları daha organize olarak yapmaya devam ederken, atletizm, güreş ve küreğe başlayabilirler. Birkaç yıl sonraysa, tercihe göre, boks, tekvando, karate gibi daha çok kuvvet gerektiren sporlara başlanabilir. Bu sporlara daha erken de başlanabilir, ama yine direkt bu sporlara değil onların alt yapısını oluşturacak esnekliklerini, dengelerini ve koordinasyonlarını geliştirecek temel hareketleri içeren bir antrenman daha uygun olur.

Sıçramalı sporlar boy uzatır!

Boy uzamasında veya uzunluğunda en önemli faktör genetik yapı. Beslenme ve sporun etkisi genetik yapının yanında oldukça az. Yapılan sporun etkisi, büyüme kıkırdakları civarında yer alan kasların yapışma yerlerinin uyarılması ve böylece dolaylı olarak büyüme kıkırdaklarının etkilenmesi ile mümkün. Bu amaçla özellikle kasların gerilmesine neden olan basketbol, voleybol, yüzme ve jimnastik gibi sporların boy uzamasını uyardığı gözlenlenmiş. Bu amaçla atlamalı, sıçramalı, kaslar üzerinde gerilme stresi yaratan sporlar boy uzamasını olumlu yönde etkiliyor.

Otizm Orkestrası’ndan anneleri duygulandıran konser

Üniversitelilerle, otizmli gençlerin birlikte yer aldığı ‘Otizm Orkestrası’, annelerine unutulmaz bir Anneler Günü hediyesi olarak konser verdi. Tanfer Sağlık Grubu ev sahipliğinde Anneler Günü’nde gerçekleşen etkinlikte otizmliler ve üniversiteli gençler, FMV Işık Lisesi’nden arkadaş olan iki Işıklı Prof. Dr. Sıddık Yarman ve Dr. Nihat Tanfer ile birlikte sahneye çıktı. Yıldızların Altında, Yaz Yaz, Kara Sevda, Çayımın Şekeri şarkılarını anneler ve misafirlerle birlikte söylediler. FMV Işık Üniversitesi koordinatörlüğünde Avrupa Birliği projeleri için başvuru yapan otizm orkestrasının hedefi, uluslararası düzeyde otizmi ve müziği tanıtıcı konserler vermek.

Yazının devamı...

Çocuk sahibi olmadan önce bir yıl annelik provası yapın

Mayıs ayı ile birlikte Anneler Günü de geliyor. Anne olmak neredeyse her kadının hayalı. Ancak anne olmak iyi bir çocuk yetiştirmek için yeterli olmuyor. “Türkiye’de 20-24 yaş arası genç kadınların yaklaşık yarısı ne okuyor ne de çalışıyor. Her üç anne adayından ikisi lise terk” diyen çocuklarda üstün yetenek üzerine odaklanmış bir akademisyen ve yazar olan Dr. Bahar Eriş, fikir anneliğini yaptığı MomTalks etkinliğinde annelerin eğitimi için farkındalık yaratmaya çalışıyor.

Bu yıl ikincisi düzenlediğiniz MomTalks etkinliğini anlatır mısınız?

MomTalks etkinliğinin ilkini geçen yıl mayıs ayında düzenledik, büyük ilgi gördü ve etkinliğimizi her yıl yapma kararı aldık. 11 Mayıs’ta Grand Pera’da ikinci etkinliğimizi düzenliyoruz. Etkinliğin amacını şöyle anlatabilirim. Hayatın ilk üç yılı çocuğun zihinsel ve duygusal gelişiminde inanılmaz önemli. Geleceği önemli ölçüde şekillendiriyor. Sloganımız bu nedenle “Gelecek anneden başlar.” Annenin eğitiminin bir çocuğun ve bir ülkenin geleceğinde çok önemli, bana göre bir memleket meselesi. Farkında mıyız? Bence yeterince değil. MomTalks bu farkındalığı artırmayı amaçlıyor. Son yıllarda internet ve sosyal medyada ciddi bir bilgi kirliliği var. Bu nedenle bilgiyi uzmanından öğrenmenin önemine inanıyoruz. MomTalks’ta birbirinden değerli 15 uzman konuşmacı var. Hepsiburada’nın ana sponsorluğunda düzenlenen etkinlikte çocuklu ailelerin de rahatlıkla gelip bilgi alabileceği bir ortam yaratmaya çalıştık.

Bu yılki temanız bilinçli ebeveynlik. Bilinçli ebeveyn dendiğinde ne anlamalıyız?

Türkiye’de 20-24 yaş arası genç kadınların yaklaşık yarısı ne okuyor ne de çalışıyor. Her üç anne adayından ikisi lise terk. OECD ülkeleri arasında en yüksek oran bizde. Bu kadınlar birgün anne olmayı seçerlerse, sağlıklı, mutlu ve başarılı çocuk yetiştirme olasılıkları da daha düşük. Bu yüzden kadının eğitimi hiç hafife alınacak bir mesele değil. Bu sadece çocuk için değil, sağlıklı bir toplum ve ekonomi için de şart.

Bilinçli ebeveyn çocuğunu nasıl yetiştirir?

Çok sevdiğim bir düşünür/yazar var, Thich Nhat Hanh. Onun bir sözü beni etkiliyor. Şöyle diyor: Bir çift, çocuk sahibi olmadan önce, bir yıl boyunca kendi içine derinlemesine bakmalı, sevgi dolu konuşmalar ve derin dinleme provaları yapmalı, birbirleriyle ve çocuklarıyla keyifli bir ilişki sürmelerini sağlayacak diğer uygulamaları öğrenmeli. Dünyaya yeni bir hayat getirmek, ciddi bir iş. Bir yıllık bir içe bakış ve hazırlık dönemi çok uzun değil. Doktorlar ve terapistler, lisanslarına kavuşmak için on yıllık mesai harcıyor. Ancak yeterli hazırlığı veya eğitimi olmayan herkes anne baba olabiliyor.

Çocuğun her anını aktiviteyle doldurmayın

Türk anne babalarının çocuk yetiştirken yaptığı hatalar neler?

Türk annesinin fedakarlık ve sevgi kapasitesi tartışılmaz. Türk annesi yemez yedirir, içmez içirir, giymez giydirir. Bu iyi niyetli özverinin çocuğa olumsuz yan etkileri neler? İşin bu boyutunu pek düşündüğümüz söylenemez. Çoğu aile, çocuğunu neredeyse bir ömür kendi ayakları üzerine taşımaya gönüllü. Bazı aileler ise, çocuklarını kendi ayakları üzerinde durmaya teşvik ediyor. Bu çağa en uyan yaklaşım ise, kendi aklı üzerinde durabilen çocuklar yetiştirmek diyebiliriz. Kendi aklı üzerinde duran bir çocuk yetiştirmek için de 3K’yı düzenli ve bilinçli bir şekilde beslemek gerekir. Çocuğun karnı, kalbi, kafası! Çocuğun her isteğini anında yerine getirmek, yeterince sorumluluk vermemek, hak edilmemiş övgülerde bulunarak sahte bir özgüven inşa etmek, bir helikopter misali etrafında pervane olmak, hataların birer öğrenme aracı olduğunu görememek, çocuğun her anını bir aktivitiyle doldurmaya çalışmak, çocukların kapasitelerini ve karakterini göz ardı edip kendi istediğimiz meslekleri seçmeye zorlamak, çocuklar üzerinden kendini gerçekleştirmek hatalı bir beklenti. Bunlar yapılan hatalardan sadece birkaçı.

Erken Anneler Günü kutlu olsun

Yazının devamı...

7 soruda hipnoz ile doğum

Cambridge Düşesi Kate Middleton’ın dünyaya getirdiği erkek bebek gözleri hipnozla doğuma çevirdi.

İngiltere Cambridge Düşesi Kate Middleton’ın üçüncü bebeğini dünyaya getirdikten saatler sonra verdiği gülümseyen pozları gözleri yeniden hipnozla doğuma çevirdi. Peki hipnozla doğum olarak bildiğimiz hypnobirthing yöntemi ne? 2008 yılında hypnoBirthing eğitimi aldıktan sonra Türkiye’de bu doğum yöntemini uygulayan İstanbul Doğum Akademisi Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanı Operatör Dr. Hakan Çoker’e merak edilenleri sorduk.

1Hipnozla doğum nedir?

Kate Middleton’un doğumları ile ilgili hipnozu değil, hypnoBirthing tekniğini konuşmak daha yerinde olacaktır.Türkçe’ye hipnodoğum olarak çevirebileceğimiz hypnoBirthing, bir teknikten daha çok bir doğum felsefesi. Sakin ve rahat bir doğum için ilk yapılacak şey korkuların ve negatif duyguların açığa çıkarılarak temizlenmesidir. Hipnodoğum bu aşamada devreye girer. Hipnodoğum kelimelerle çalışır bu yüzden kendi doğum dili de pozitiftir. Örneğin sancı yerine kasılma veya dalga, ıkınma yerine bebeğe yol verme gibi terimler kullanılır. Hipnodoğum tekniğinde doğuma hazırlanan anne adayı korkularından kurtulmak ve içinde zaten var olan doğum yapma güdüsünü keşfetmek için derin gevşeme, rehberlik eşliğinde imgeleme ve hipnoz kullanılır. Doğumu engelleyen, doğumda daha çok ağrıya neden olan korkular bilinçaltında gizlidir. Korkularından kurtulabilen bir hamile, eğitimin de verdiği bilgi ve motivasyonla doğumda tüm kontrolü doğaya, bedene ve bebeğe bırakır.

2Neden doğum için bu yöntem kullanılmalı?

Korkular hep bilinçaltına yerleşir ve en istemediğiniz anda sizin davranışlarınızı negatif etkiler. Doğum konusunda biriktirilen tüm negatif bilinçaltı korkuları doğumların önünde en büyük engeldir. İşte hipnoz eğitimleri gebenin bu korkulardan kurtularak özgürleşmesini sağlar. Doğum için en önemli korkulan engellerden biri de ağrıdır. Korkular doğumda bir tehlike gibi algılanır ve ağrının daha fazla hissedilmesine neden olur.

3HypnoBirthing tekniğinin klasik hipnoz seanslarından farkı nedir?

Hipnoz seansları sadece hissedilecek ağrı ile çalışırlar ve bu ağrının algısını değiştirmeye çalışırlar. Oysa hypnoBirthing tam bir doğuma hazırlık eğitim tekniği ve felsefesidir. Yani doğum için gerekli tüm bilgiler ve doğumda yapacaklarınız size aktarılır. Müdahaleler, doğum pozisyonları, ıkınma teknikleri, doğum nefesi konulardan sadece birkaçı. Bu sayede

anne doğru bildiği tüm yanlışlarından kurtularak, gerek hamileliğinde gerekse doğumda daha rahat eder.

4HypnoBirthing ile doğuma hazırlık sürece nasıl oluyor?

Bu eğitim 2.5 saatlik 5 ayrı dersten oluşuyor. Mümkün olduğunca çiftler beraber katılıyorlar. Her hafta bir ders yapılıyor ve 5 haftada tamamlanıyor. Gerekli durumlarda ders araları daha

sık olabiliyor.

5HypnoBirthing ile doğumu kimlere tavsiye ediyorsunuz?

Tüm gebeler bu eğitimi alabilirler. Eğitim için tıbbi bir kısıtlama yok. Ancak elbetteki gebe seçimi önemli. Bu tür sakin bir eğitime sıcak bakan ailelerin seçilmesi başarı şansını artıracaktır.

6Hipnoz ile doğumu kim yaptırıyor?

HypnoBirthing eğitimi İngilizcedir ve merkezi Amerika’dadır. 4 günlük bir eğitim sonrası dileyen kişiler bu sertifikayı alabilirler. 2 yılda bir belli kriterler tamamlanarak yenilenir. Kadın Doğum Uzmanı veya ebe olarak bu sertifikaya sahip kişilerle yapılacak doğumlarda çok daha başarılı sonuçlar alınır. Kendi oluşturduğumuz Keşkesiz Doğum Model ve Ekibi içinde de hypnobirthing uygulamaları temel felsefelerden biridir.

7Hipnozla doğumun avantajları neler?

Bu eğitimi tamamlayarak, bu tekniği bilen kişilerle yapılan doğumlarda müdahale ve sezaryen oranları azalmakta, aileler birebir destek ile daha rahat, ağrısız doğum şansını yakalayabilmektedirler. HypnoBirthing tekniği ile annenin kendine olan güveni artıyor. Hamilelik boyunca yapacağı gevşeme egzersizleri onu ve bebeğini doğuma huzurla hazırlıyor. Egzersizler sayesinde annenin tüm hayatı değişiyor. Koşturmaları bırakarak bebeğine odaklanabiliyor. Anne hayatın her anından tat almaya başlıyor. Bedenine ve bebeğine güveniyor. Doğumu endişe ile değil tatlı bir heyecanla bekliyor. Doğumda da kendini derin bir gevşemeye bırakan anne bu gevşeme sayesinde ıkınmasına bile gerek kalmadan bebeğine kavuşuyor. Bu arada farklı bir kazanım daha elde etmiş oluyorlar. Bilinçaltı çalışmaları sırasında anne, belki de daha önce farkına varmadığı birçok korku ve endişeden de kurtuluyor. Biz buna zihinsel arınma diyoruz. Bu anneler bilinçaltı korkularını bebeklerine geçirmezler. Neslin daha korkusuz ve sağlıklı büyümesine destek verirler. Eğitim sayesinde anne-bebek bağlanmasının önemini de kavradıkları için doğumdan sonra hemen bebekleri ile buluşup hiç ayrılmadan en az bir saat ilk emzirmeye kadar kalabilmektedirler. Hipnodoğumun bilinen bir riski yok.

Yazının devamı...

© Copyright 2024

Gazete Vatan Gazetecilik ve Matbaacılık A.Ş.