Vahiy dini Hz. Nuh’la başlar
.
SORU: Bir televizyon programında Hz. Adem’in peygamber sayılamayacağı çünkü peygamberlerin yoldan çıkmış insanları doğru yola sevk etmek üzere görevlendirildikleri, oysa Hz. Adem’in ilk insan olması nedeniyle böyle bir göreve tayin edilemeyeceği vurgulandı. Siz bir yazınızda Hz. Adem’in ilk insan olmadığını, ilk halife olduğunu bildirmiştiniz. Bu konuda açıklamada bulunur musunuz? (Ahmet Özbek)
CEVAP: Daha önceki yazımı okursanız orada Hz. Adem’den önce de insan bulunduğunu fakat henüz olgunlaşmadığı, dili geliştirmediği, çok ilkel bir durumda olduğu belirtilmişti. Adem, dili geliştiren, isimleri bir araya getirip dil kuran, sorumlu ilk insan olduğu için ona halifelik verilmiştir. Yani yeryüzünde diğer canlılara hükmedecek, yeryüzünü yönetecek düzeye getirilmiştir. Allah’ın ilham şeklinde de olsa hitabını hissettiği için kendisine peygamber denilebilir ama kendi çocuklarından başka olgun ve sorumlu insanlar bulunmadığı için ona verilen din kuralları, ilkel toplumu yönetmeye yeterli birtakım akıl kurallarından ibarettir. Vahiyle gelen şeriat (hukuk) dini, Hz. Nuh ile başlamıştır. Buna Kur’ân tanıktır. “Biz Nuh’a, ondan sonraki peygamberlere vahyettiğimiz gibi sana da vahyettik“ (Nisa: 163). Adem ilk peygamber sayılabilir ama şeriat peygamberi değildir. Şeriat, ancak daha ileri toplumlara verilmiş olan vahiy dinidir.
*****
Tam bir şirk örneği
SORU: Annem 3 ay önce Nakşibendi tarikatına girdi. Onu vazgeçiremedim. Anneme dini derslerini yerine getirmek için bir kitap vermişler. ‘’İman ve İslâm Bilgileri’’ adlı bu kitapta okuduğum çarpıcı bir paragrafı sizinle paylaşmak istiyorum: ‘’4-rabıta: Yine abdestli olduğumuz halde ve hibenin hemen arkasından şu şekilde 5 dakika rabıta yapacağız: Avni Efendim, iki kaşımın hizasında bir altın koltuk üzerinde oturmuş sohbet ediyor. Ayın onüç, ondördü gibi ışıklı olan yüzünde hasıl olan bir nur beni ihata etmiş, her nefes alışta o nur kalbime doluyor. Nefesimi dışarı verdikçe de içimden siyah bir zulmet dışarı çıkıyor, benden ayrılıyor. Nefsimi de siyah ve uyuz bir it şeklinde şeyhimin ayakları üzerine atmışım. Sağ elimde bir altın tabak içinde tuttuğum kalbime, şeyhimin iki kaşı arasından başparmağım kalınlığındaki bir çeşme gibi feyiz akıp kalbimi temiz, tahir ve safi ediyor. Ben de şeyh efendimin mübarek yüzünü, cemalini seyrediyorum.’’ Bu, Allah’a apaçık bir şekilde ortak koşmak değil midir? (Ahmet Genç)
CEVAP: Bu yazdığın rabıta şekli tam anlamıyla dört başı mamur şirktir. Peygamber’in hitap ettiği müşrik Arapların şirkinden de beter bir şirktir. Annene söyle ya bu rabıta şeklinden vazgeçsin ya da bunun Müslümanlık olmadığını iyice bilsin. Bu adamlar maalesef insanları kendilerine taptırıyorlar. Hem de altın koltuk üstüne oturmuş, müritlerini de ayaklarının altına almış padişah yapmışlar o zavallı şeyh dedikleri adamı. Başka ne diyebilirim!