Kur’ân ve evrensel mesajı-4
.
Kur’ân’ın, Kendisinden Önceki Kitâb’ı Neshetmez, Tasdîk eder (Fâtır: 43/31; En‘âm: 55/92; Ahkaf: 66/30; Bakara: 92/41, 89, 91, 97, 101; Âl-i İmran: 94/3; Nisâ: 98/47) âyetlerinde Kur’ân’ın, kendinden önceki Kitâbı doğruladığı; “Sana da kendinden önceki Kitâb’ı doğrulayıcı ve onu kollayıp koruyucu olarak bu Kitâb’ı gerçekle indirdik.” (Mâide: 110/48) âyetinde de o Kitabı hem doğruladığı, hem de koruduğu vurgulanır. Yani Kur’ân o Kitâbı neshetmiyor; tersine kollayıp koruyor.
Kendinden önceki Kitâb’ı neshetmek şöyle dursun, ona sâhib olucu, koruyucu ve doğrulayıcı olarak indirildiği bildirilen Kur’ân (Mâide: 48), Kitâb ehline, Kitâplarını bırakmalarını değil, tam tersine, Kitaplarının hükmünü olduğu gibi uygulamalarını emreder: “43-İçinde Allah’ın hükmü bulunan Tevrât yanlarında dururken seni nasıl hakem yapıyorlar da sonra dönüyorlar? Onlar inanıcı değiller. 44- Gerçekten Tevrât’ı biz indirdik, onda yol gösterme ve nûr vardır. İslâm olmuş peygamberler, onunla yahûdîlere hüküm verirlerdi. Kendilerini Tanrıya vermiş zâhidler ve âbidler de Allah’ın Kitabını korumakla görevlendirildiklerinden onu uygular ve gözleyip kollarlardı. (Mâide: 43-44)
MâideSûresi’nin 43-44’ncü âyetlerindeTevrât’ın hükümlerini güzel uygulayan Yahûdî din adamları övülüp, Tevrât’taki İlâhî hükümleri uygulamayanların kâfir oldukları vurgulandıktan, sonra İsâ’ya da İncîl’in verildiği bildirilmekte ve: “İncîl sahipleri, İncîl’in hükümlerini uygulasınlar.” (Mâide: 47) deniliyor.
Görüldüğü üzere Kur’ân, kendinden önceki İlâhî kitapları kaldırmıyor, övüyor, kendisinin de onlara uygun olarak indiğini söylüyor. Kitaplarının gösterdiği yoldan ayrılanları kınarken, Kitaplarının ruhuna bağlı kalanları övüyor. A’râf Sûresi’nde bu husus belirtilir: “159- Mûsâ kavmi içinde Hakka uyup hak ile adâlet yapan bir topluluk vardır.... 181- Yarattıklarımız arasında Hakka uyup hak ile adâlet yapan bir topluluk vardır.” (A‘râf: 159, 181)
İlâhî Kitap sahibi olan bütün insanlar, birliğe ve kardeşliğe çağrılıyor: “İşte sizin bu ümmetiniz (toplumsal dininiz) bir tek dindir; ben de sizin Rabbinizim, ben(im rzam dna çkmak)dan) korunun.” (Enbiyâ: 92, Mü’minûn: 52)
Kur’ân,hiç bir milletit opyekûn cehenneme mahkûm etmez. Her milletin içinde iyilerin ve kötülerin olduğunu, Yahudilerin de çoğu sapmış olsa dahi içlerinde ılımlı, iyi işler yapan, temiz kalbli kişilerin bulunduğunu söyler: “İçlerinde tutumlu (ılımlı) bir ümmet var, ama onlardan çoğu, ne kötü işler yapıyorlar!” (Mâide: 66)
Kur’ân, Allah’ın birliğine inanan ve yalnız O’na tapan insanların, birbirlerine destek olmalarını, tek Allah’a iman ve ibadette birleşmelerini istemektedir: “De ki: “Ey Kitap ehli, bizim ve sizin aramızda ortak olan söze gelin: Yalnız Allah’a tapalım, O’na hiçbir şeyi ortak koşmayalım; birbirimizi Allah’tan başka rablar edinmeyelim.” (Âl-i İmrân: 94/64)
Kur’ân, aşırı davranışlarıyla dinlerini bozan, dinin ruhundan ayrılan çıkarcı Kitap ehlini kınar ama Kitap ehlinin hepsini aynı kategoriye sokmaz. Peygamberlerini tanrılaştıran, yahut Allah’ın oğlu mertebesine çıkaran veya Allah’ın üç varlıktan oluştuğunu söyleyen Kitaplıları kâfirlikle nitelerken (Mâide: 72-73), dinlerinin aslı olan tevhîde bağlı kalanları övmektedir:
Âl-i İmrân Sûresi’nin 112. âyetinde de İlâhî mesaja, peygamberlere karşı olumsuz davranışlar içine giren Yahudilerin, Allah’ın gazabına uğradıkları belirtildikten sonra; hepsinin bir olmadığı; Kitâb ehli içinde Allah’a ve âhirete inanıp, geceleri ibâdet eden, hayır işlerine koşan sâlih kimselerin de olduğu ve ödüllendirileceği, üzüntüye uğratılmayacağı vurgulanmaktadır.
Görülüyor ki Kur’ân-ı Kerîm, bir milleti topyekûn azâba mahkûm etmemiş, indirilen Hak Kitâb’ı’nın ruhuna bağlı kalanların ödüllendirileceğini; onun yolundan ayrılanların da cezâlandırılacağını belirtmiştir. Bu, Allah’ın genel yasası, İlâhî prensibidir. Son Peygamber Hz. Muhammed’e inanmış olduğunu söyleyen herkesin de cennete gideceğini söylemez, ancak Allah’a ve âhirete inanıp sâlih amel yapanların cennete vâris olacaklarını vurgular. Kur’ân’a göre îmân, sadece kuru bir sözden ibaret değildir. Güzel eylemler biçiminde görünen kesin düşüncedir.Ra‘d Sûresi’nin 19-24’üncü âyetlerinde cennetlik olan mü’minlerin vasıfları anlatılmaktadır. Bunlar sadece “İnandık” diyenler değil, fakat sözlerinde duran, Allah’ın buyruğunu yerine getiren, Allah’a saygılı, âhiret hesabına inanıp bundan korkan, Hak yolunda çekilecek eziyetlere sabreden, namazlarını kılan, Allah’ın kendilerine verdiği rızıktan sadaka veren, kötülüğü iyilikle savan kimselerdir.
Mü’minûn Sûresi’nin 1-11’nci âyetlerinde de cennete girecek olan mü’minlerin vasıfları anlatılmaktadır. Bunlar, saygı ile namazlarını kılan, yalandan, boş sözlerden uzak duran, zekâtlarını veren, namuslarını koruyan, sözlerinde duran, emânetlere hiyânet etmeyen sâlih insanlardır.
Sınav ve Oruç Kazası..
Muhterem Hocam, saygıyla ellerinizden öper, mübarek Ramazan Ayınızı tebrik ederim. Internet sitenizdeki soru-cevaplar basta olmak üzere, yayınlarınızı dikkatle takip eder, minnettar olduğumu bu vesile ile paylaşmak isterim. Aşağıdaki soruyu lütfedip cevaplarsanız çok memnun olurum. Saygılarımla,
SORU: 13 Şubat 2015’te KPSS sınavına girecek bir arkadaşın; sınavda yaşayacağı sıkıntısından bahisle, bu durumu Bakara 184’e göre, ‘zorlaştıran mazeret’ kapsamında değerlendirip, orucu kazaya bırakabileceğini söylemiştiniz. Bu fetvanız bana ‘İslam kolaylık dinidir’ felsefesini hatırlattı, etkilendim. Sonrasında ise 19 Haziran 2015 Vatan Gazetesi fetvasında; ‘sınav için oruç tutmamak haramdır’ diye belirtmiştiniz.
Hocam; KPSS veya çok kritik bir sınavın olması halinde (illa sağlık ve yolculuk değil) bu durumda Bakara 184, bize bu icazeti sağlamaz mı? Birinci fetvanızı çok benimsemiştim, ikincisinde ise ikilemde kaldım. İlminizle bizleri aydınlatırsanız onurlandırırsınız. Saygılarımla, AFG
Cevap: Ben “Sınav için oruç tutmamak haramdır” diye bir cümle kullanmadım. Bunu nereden aldığınızı bilmiyorum. İşte 19 Haziranda Vatan’da çıkan yazımı kontrol ettim, genel başlıkları şöyle:
Kısımları... 1) FARZ ORUÇ: 2) VÂCİB ORUÇ: 3) SÜNNET ORUÇ: 4) MENDÛB (GÜZEL) ORUÇ: 5) NAFİLE: 6) MEKRUH ORUÇ, Oruca niyet şarttır... Orucu bozmayan şeyler...
Bu yazı başlıklarının neresine sözünü ettiğiniz cümle girebilir? Ben böyle bir cümleyi görmüyorum. Kaç kez belirttim, orucu farz kılan Bakara 184. âyette oruca güçlükle dayananların, oruç yerine fidye verebilecekleri buyurulmuştur. Sınavda oruç tutması, normal düşüncesini etkileyecek durumda olan, isterse o gün oruç yerine fidye verebilir. Veya orucunu sonra kaza edebilir. Nitekim Kur’ân hasta ve yolculara orucu kazaya bırakma ruhsatı tanımıştır. Niçin? Yolculukta ve hastalıkta oruç tutmak zor olduğu için. Sınav durumu insanın geleceği açısından yolculuktan çok daha önemlidir. Kur’ân’ın tanıdığı ruhsatı görmezlikten gelmek iyilik değil, dine kötülüktür.