Hiç iyilerle kötüler, inananlarla inanmayan bir olur mu?
.
“Yoksa kötülük yapan kimseler, kendilerini, inanıp iyi işler yapan kimselerle bir tutacağımızı mı sandılar? Yaşamları ve ölümleri onlarla bir olacak öyle mi? Ne kötü hüküm veriyorlar!” (Câsiye: 65/21), “ Hiç inanan kimse, (yoldan çıkan) fasık gibi olur mu? Elbette bunlar bir olmazlar.” (Secde: 75/18-20)
Yalnız Müslümanlar değil, bütün insanlar Allah’ın kullarıdır. Ve O’nun merhameti, insanların merhametiyle kıyaslanamayacak derecede geniştir, boldur. İnsanların dar düşüncesi, egoizmi O’nun geniş rahmetini daraltmış; düz yolunu eğri büğrü göstermiştir. Dar düşünce ile yapılan yorumlar, İslâm’a destek değil, köstek olmuştur. Kendi düşüncelerini Allah’ın hükmü görenler, Kur’ân’ın açık ifadesine göre onmazlar. Çünkü onlar, kendi düşüncelerini Allah’a iftirâ etmişlerdir. “Uydurduğu yalanı Allah’ın üstüne atanlar onmazlar!” (Yunus: 69, Nahl: 116)
Tekrar vurgulayarak belirtmek isteriz ki: Kur’ân’a göre Allah’a şirksiz, âhirete şeksiz inanan ve sâlih amel yapan her İlâhî din mensubu cennetle müjdelidir. Ancak herhangi bir kimseyi veya peygamberi Allah’ın oğlu sanmak, Allah’a kızlar, oğullar, eşler, ortaklar vermek yahut Allah’ın üç varlıktan biri olduğunu söylemek küfür(Allah’a karşı nankörlük, saygısızlık, küstahlık)dür.
Kur’ân-ı Kerîm, Mâide Sûresi’nin 73’ncü âyetinde teslîs (üçleme) inancını bırakmayanlara acı bir azâbın dokunacağını bildirmekte ve onları bu sözden vazgeçmeğe çağırmakta; Âl-i İmrân Sûresinin 64’ncü âyetinde de onları tevhîd inancında birleşmeğe davet etmektedir.
İslâm bütün ilâhî dinlerin ortak adıdır
İslâm, bütün İlâhî dinlerin ortak adıdır. Bu dinlerin, dillere göre adları başka başka olsa da ruhları İslâm’dır. Hiçbir milletin veya kişinin, kendisini Allah’ın seçkin kulu, başkalarından üstün görmeğe hakkı yoktur. Allah âlemlerin Rabbidir. İnsanların hepsi Allah’ın kuludur. Her toplumda iyiler de vardır, kötüler de. Yahudilerin de kötüleri yanında iyileri de vardır: “Onların içinde de ılımlı, orta yolda giden bir toplum vardır ama çoklaro ne kötü işler yapıyorlar!”(Mâide: 66)
Namaz, oruç, zekât yalnız Hz. Muhammed (s.a.v.) tarafından değil, önceki peygamberler tarafından da emredilmiş, Hac ibâdeti de Hz. İbrâhîm tarafından konulmuştur.
“Allah size, dinden Nûh’a tavsiye ettiğini, sana vahyettiğimizi, İbrâhîm’e, Mûsâ’ya ve İsâ’ya tavsiye ettiğimizi şerîat (hukuk düzeni) yaptı. Şöyle ki: dini doğru tutun ve onda ayrılığa düşmeyin...” (Şûrâ: 13), “Allah size gerçeği açıklamak ve sizi, sizden öncekilerin yasalarına iletmek ve sizin günahlarınızı bağışlamak istiyor.” (Nisâ’: 26) âyetlerinde İlâhî dinlerin özde birliği vurgulanmaktadır.
Allah’a inanan insanların, hep birlikte Allah’a sarılıp saygı ve hoşgörü ile huzur ve barış içinde yaşamaları gerekir. Çünkü Tanrıları birdir, amaçları da birdir. Hepsinin amacı Tanrının rızasına ermektir. O yüce ve güzel Mevlâ, kullarının boğazlaşmasından, birbirine düşman olup ateş püskürmelerinden değil, kardeşlik, barış, sevgi ve saygı içinde yaşamalarından hoşlanır. Zaten dinleri de insanları birbirine sevdirmek, dost etmek, mutlu kılmak için göndermiştir. O, ne güzel Mevlâ, ne güzel yardımcıdır!
Yunus emre Hazretleri kardeşliğe ve dostluğa ne güzel vurgu yapmış:
Kimseye düşman tutmazuz, ağyâr dahi yârdur bize
Kanda ıssuzlık var ise mahalle vü şardur bize
Adumuz miskindür bizüm, düşmanumuz kindür bizüm
Biz kimseye kin tutmazuz, kamu ‘âlem yârdur bize...