Şampiy10
Magazin
Gündem

Ruh-i Azam

.

ABONE OL
Vatan Haber

Bilindiği üzere nübüvvet, haber vermek, nebi mana âleminden haber taşıyan kişidir. Hakim-i Tirmizi nübüvveti, perdenin kaldırılması ve gaybın sırlarına vakıf olarak Allah’ı bilme, Allah’ın nuruyla örtülü bulunan eşyanın mahiyetine basiret (gönül) gözüyle nüfuz etme diye niteler. Bu konuda başlangıçta fazla felsefi izahlar yokken zamanla açıklamalar felsefi bir nitelik kazanmıştır. Fergani’ye göre nebi, Allah’ın zatından, sıfatlarından, isimlerinden, hükümlerinden ve muratlarından haber veren kimsedir. Doğrudan doğruya Allah’ın zatından alıp haber vermek, Ruh-i Azam’a mahsustur. Allah, Ruh-i Azam’ı (en büyük ruhu) önce külli (bütünsel) nefse, sonra cüzi (bireysel) nefislere gönderir. Onlar Ruh-i Azam’dan ehadiyyet (birlik) zatına, sıfatlarına, isimlerine, kadim (öncesiz) hükümlerine dair bilgiler alırlar. Adem’den Hz. Muhammed’e kadar her peygamber, Ruh-i Azam’ın nübüvvetinden (peygamberliğinden) bir görüntüdür. Görüntülerin peygamberliği geçicidir, zamanla sınırlıdır. Her peygamber, Ruh-i Azam’ın bir isim ve sıfatının mazharıdır (bir özelliğini taşır). Ruh-i Azam, bunların her birinde bir isim ve sıfatıyla görünmüştür. Hz. Muhammed’de ise bütün zatıyla, tüm isimleri ve sıfatlarıyla görünmüştür.

Onunla nübüvvet (peygamberlik) son bulmuştur. Resul, surette öteki peygamberlerden sonra ise de gerçekte onlardan öncedir. Nitekim o “Biz ilk-sonuncularız” (Buhari, Vudu: 68; Müslim, Cuma: 19, 21; Nesai, Cuma: 1; Darimi, Mukaddime: 8) ve “Adem su ile çamur arasındayken ben peygamberdim” (İbn Teymiyye, bu hadisin aslı olmadığını söylüyor). Diğer bir rivayette “Adem ruh ile ceset arasındayken ben peygamberdim” demiştir. Yani henüz Adem, ruh ve ceset olmadan önce o peygamberdi. Çünkü Ruh-i Azam’ın nübüvveti, ruhların varlığından öncedir. Surette sonra gelmekle peygamberlik dizisini tamamlamıştır. Mutasavvıflar bunu anlatmak için hayali bir daireyi örnek verirler. Daire, noktalardan oluşur. Kağıt üzerine konulan her nokta, zihinde tasarlanan dairenin hakikati değil, bir görünümüdür. Dairenin hakikati, tamamıdır. Her nokta, dairenin bir sıfatını taşır. Son noktadır ki dairenin bütün hakikatlerini taşır.

Son nokta, ilk noktayla birleştiği zaman daire tamamlanır. Son nokta aynı zamanda diğer noktaları da içine alır. Aksi takdirde son nokta olmaz. İşte bunun için son nokta, dairenin hakikatini taşır. Nübüvvet de böyledir. Gaybta (gizlide) mevcut bir daire. Bu, nübüvvetin hakikati ve manasıdır. Bunun şehadet âlemindeki (dış dünyadaki) varlığı, suretidir (şeklidir). Hakikat, var olma bakımından suretten önce, ortaya çıkıp görünme bakımından suretten sonradır. Birbiri ardınca gelen her peygamber bu nübüvvet dairesinin ayrı bir noktasıdır. Son nokta Hz. Muhammed’dir. Dairenin hakikatini taşıyan Hz. Muhammed, görünür varlık itibariyle son ise de hakikatte Ön’dür. Ruh-i Azam onunla bütün isim ve sıfatlarıyla görünmüştür. Mutasavvıflara göre Hz. Muhammed bunu şöyle açıklamıştır: “Zaman döndü dolaştı, Allah’ın, gökleri ve yeri yarattığı andaki haline geldi” (Buhari, Tefsiru Sure: 9/8).

Yazarın Diğer Yazıları

  1. Barışa, kardeşliğe ihtiyacımız var...
  2. İnsan hakları- 3
  3. İnsan hakları- 2
  4. İnsan hakları
  5. Kur’ân’ın indirildiği, bin aydan daha hayırlı gece
  6. Kur’ân’ı düşünmeden kelime kalıplarına takılanların durumu
  7. Hiç iyilerle kötüler, inananlarla inanmayan bir olur mu?
  8. Kur’ân ve evrensel mesajı-4
  9. Kur’ân ve evrensel mesajı-3
  10. Kur’ân ve evrensel mesajı-2

© Copyright 2024

Gazete Vatan Gazetecilik ve Matbaacılık A.Ş.