Müslümanların hac ibadeti engelleniyordu
.
* DÜNDEN DEVAM
Müslümanlara uygulanan baskı o dereceye vardı ki, Mekke’nin egemenleri, Peygamber’i öldürmeyi planladılar ve bunu uygulamaya koyarlerken Peygamber, Medine’ye hicret etti. Ondan önce ve sonra Müslümanlar bireysel olarak veya topluca mallarını, mülklerini bırakıp göç etmek zorunda kaldılar. Bunların evleri, barkları, mal ve mülkleri Mekke egemenlerine kaldı. Müslümanlar Mekke’de bir devlet kurdular. Ama Mekke ve yöresindeki Kureyş ve yanlıları, İslâm’ın ilerlemesine en büyük engel teşkil ediyorlardı. Müslümanların Mekke’ye gidip hac ibadetini yapmalarına engel oluyorlardı. Nitekim Müslümanlar, hicretin sekizinci yılında hac amacıyla Mekke yöresine kadar gittiler fakat Hudeybiye’de durduruldular. Sonuçta Hudeybiye Barış Antlaşması imzalandı.
Bu antlaşmaya göre Müslümanlar, o yıl umre yapmayacaklar, ertesi yıl gelecek, Mekke’de üç gün kalacak ve umreyi tamamlayıp döneceklerdi. Mekkelilerin tarafını tutup onların şartlarına tabi olan Bekr Oğulları kabilesi, yine adı geçen antlaşma uyarınca Müslümanların tarafını tutup onların şartlarına tabi olan Huza’a Oğulları kabilesine saldırdı. Vaktiyle aralarında bulunan bir kan davası yüzünden Bekr Oğulları, Kureyşlilerden yardım alarak geceleyin Huza’a Oğulları‘na saldırıp onları dövdüler ve Münebbih adlı bir adamlarını da öldürdüler. Kureyş’in Bekr Oğulları’na yardımı, barış anlaşmasını ihlaldi. Huza‘alılardan kırk kişi gelip Hz. Peygamber’den yardım istedi. Peygamber onlara yardıma söz verdi.
Yurtlarından sürülmüşlerdi
Kureyş, barış antlaşmasını ihlal etmekle her zaman Müslümanlara düşmanlığını, fırsat bulunca Müslümanları boğma niyetinde olduğunu gösterdi. Ayrıca Müslümanların mallarını, mülklerini, dükkânlarını işgal etmişler, onları öz yurtlarından ve evlerinden sürmüşlerdi. Bu durumda Müslümanların kendi yurtlarını, işgalcilerden geri almak ve antlaşma şartlarını dinlemeyip Müslümanların müttefiklerine saldıranlara karşılık vermek bir saldırı mıdır, yoksa savunma gereği midir? Bunu sağduyu sahipleri takdir etmekte gecikmez. İslâmın barış ruhunu perçinleyen şu ayetleri daima anımsamalıyız: “Allah sizi, din hakkında sizinle savaşmayan ve sizi yurtlarınızdan çıkarmayan kimselere iyilik etmekten, onlara adaletli davranmaktan menetmez. Çünkü Allah, adalet yapanları sever. Allah sizi ancak sizinle din hakkında savaşan, sizi yurtlarınızdan çıkaran ve çıkarılmanıza yardım eden kimselerle dost olmaktan meneder. Kim onlarla dost olursa, işte zalimler onlardır” (Mümtehine: 111/8-9).
YARIN
İslâm, şiddet ve kılıç dini değildir