Şampiy10
Magazin
Gündem

Kur’ân’da aklın yeri (2)

.

ABONE OL
Vatan Haber

n DÜNDEN DEVAM
Felsefe ve mantıkta akıl: “Varlığın hakikatini algılayan, maddi olmayan fakat maddeyi etkileyen basit bir cevher; maddeden şekilleri soyutlayarak kavram haline getiren ve kavramlar arasında ilişki kurarak önermelerde bulunan, kıyas yapabilen güç” demektir (Süleyman Hayri Bolay, Diyanet Vakfı İsl. Ans. 2/238). Peygamberlerden önce insanların bir tek ümmet olduğunu belirten Bakara 213. ayet, aşağıdaki şekillerde tefsir edilmiştir:

1- Burada ümmet din anlamındadır. İnsanlar, önceleri hep aynı dine bağlı olan bir toplumdu. Bu din, Allah’a iman ve O’na teslim olma esasına dayanan fıtri (doğal) dindi. Allah’ın varlığını ve birliğini kabul etmek, doğuştan insanda mevcut bir özelliktir. Nitekim hadis-i şerifte de “Her çocuk, fıtrat (Allah’a teslim olma) esası üzerine doğar. Sonra onun anası babası, onu ya Yahudi, ya Hıristiyan veya mecusi yapar. Nasıl ki her hayvan, yavrusunu, vücut organları tam olarak doğurur, hiç o yavrunun burnunda, kulağında eksik, kesik bir şey görür müsünüz? (Fakat sonradan insanlar, onun kulağını keser, burnunu yarar, ona bazı işaretler vururlar. İşte insan da böyledir. Kusursuz İslâm dinini, tevhidi kabule müsait bir durumda yaratılmışken sonradan ana babası ona kendi damgalarını vururlar)” denir. Hadisi rivayet eden Ebu Hüreyre “Allah’ın, insanları yarattığı fıtrat. Allah’ın dininde bir değişiklik yoktur, işte doğru din budur” (Rum: 84/30) ayetini okumuştur (Buhari, Cenaiz 92; Ebu Davud, Sünnet 17).

Bu hadis-i şerife göre çocuk, Allah’ın varlığını ve birliğini kabule istidatlı bir biçimde yaratılır. İnsanda bulunan akıl, insanı bu inanca götürür. İşte bu, özüyle İslâm’dan başka bir şey olmadığından her insan, İslâm yani Allah’a itaat ve kulluk yaratılışı üzerine dünyaya gelir. Fakat sonradan aile ve çevre, çocuğun bu saf yaratılışını değiştirir, ona benliğine aykırı, tevhide muhalif inançlar aşılar. İnsanlığın başlangıç tarihlerinde doğuştan gelen bu istidat bozulmadığı için insanlar, akıllarıyla Allah’ın varlığı esasına bağlı, doğal din içinde bir tek ümmettiler. Sonradan dünya sevgisi, kin ve haset duyguları, insanlar arasında anlaşmazlıklar çıkardı, düşmanlıklar meydana getirdi. Allah da onları yola getirmek için zaman zaman peygamberler gönderdi.

Kur’ân-ı Kerim’de bu anlayışı destekleyen ayetler vardır. Rum Suresi’nin 53‘üncü ayeti, Allah’ı birleyip O’na boyun eğmenin, insanın doğasında mevcut olan doğru din olduğunu, Ali İmran Suresi’nin 67’nci ayeti, İbrahim’in ne Yahudi, ne de Hıristiyan olmayıp Allah’ı birleyen bir Müslüman olduğunu haber vermektedir. Allah’ı bir bilip O’na boyun eğmenin adı, İslâmdır. Bunun hukuk sistemi zaman zaman değişebilir ama esas inanç bir olduğundan bütün peygamberlerin telkin ettiği inanç sisteminin adı İslâm’dır. Onun için bütün peygamberler topluluğu ve onlara tabi olanlar bir tek ümmet olarak nitelendirilmiştir.

DEVAM EDECEK

Yazarın Diğer Yazıları

  1. Barışa, kardeşliğe ihtiyacımız var...
  2. İnsan hakları- 3
  3. İnsan hakları- 2
  4. İnsan hakları
  5. Kur’ân’ın indirildiği, bin aydan daha hayırlı gece
  6. Kur’ân’ı düşünmeden kelime kalıplarına takılanların durumu
  7. Hiç iyilerle kötüler, inananlarla inanmayan bir olur mu?
  8. Kur’ân ve evrensel mesajı-4
  9. Kur’ân ve evrensel mesajı-3
  10. Kur’ân ve evrensel mesajı-2

© Copyright 2024

Gazete Vatan Gazetecilik ve Matbaacılık A.Ş.